tam açılmayan Orhun abideleri konusunda yaptığımız dersler, öğrenme arzusuyla yanıp tutuşan herkesin istediği bir konu olduğunu ispat etmeye gerek var mı? Bu dünyadan erken göçen yetenekli alim Kulmat Ömiraliyev’ın hazırladığı, Kultegin ve Bilge Kaan abidelerinin 1200. yıldönümü için yapılan özel dersler, eski Sovyet ülkelerinde görülmeyen bir yenilikti. Meşhur bilim adamı, Kazakistan Bilim Akademisi üyesi Akjan Maşanov’un Al-Farabi hakkında yaptığı sohbet dersleri toplum tarafından ne kadar beğeni kazandığını sözle ifade etmek mümkün değildir. O zamanlar “Al Farabi” ismini Kazakistan’a tekrar kazandıran, ulemanın dünya arşivlerinde bulunan miraslarının fotokopisini alıp, usanmadan derleyen, matamatikçi A. Kobesov gibi şakirtiyle beraber ülkede Farabi’yi Araştırma merkezinin temelini atan Maşanov’un vatandaşlık vazifesi ve ilmî hareketleri bir kahramanlıktır. Kazakistan’ın şehir kültürü hakkında harika dersler veren ve Otırar’ın kazı işlerinde muhteşem keşiflerde bulunan arheolog Kemel Akışev’ın dersleri harikaydı.
Oğız-kıpçak devrinin abidesi “Korkıt Ata Kitabi” hakkındaki Alkey Marğulan tarafından yapılan dersleri okuyucular nasıl unutsun! Kazak alimi Kadırğali Jalayri’nin “gümüş sandıklarda” gizli yatan mirasının kaderi hakkında Aleken’nin anlattıkları, aydınlarımızı yeni ufuklara sürüklemişti. Kazak destanlarının kökeni, tarihî oluşu, destan anlatıcıları, derleyenleri, nüshaları, araştırıcıları hakkında okuduğu dersleri yayınlarsak bir kitap olurdu. Aleken’nin Şokan hakkındaki bir dersini, Kazak televizyonu bir zamanlar kayda almıştı, şu anda bu kayıt, paha biçilmez hazinedir. Alkey Margulan’ın her dersi ayrı bir ilmi zirveydi. Kazak müzik aletlerinin unutulmuş nüshalarını bularak, onları ilmi tetkikten geçiren ve günümüze tekrar kazandıran Bolat Sarıbayev’in her araştırması, halk üniversitesi okuyucularının gözü önünde tarih sayfalarına yazıldı. Eskiden herkese malum olan dombıra ve kopuzun yanına şankobız, sıbızğı, şerter, jetigen, asatayak, ıskırık, sazsırnay ve davulun sihirli sesini katan işte bu vatandaştı. B. Sarıbayev’ın halka tekrar kazandırdığı bu müzik aletleri, Kazak orkestrasında layik olduğu yerlerini buldular. Hayatta resimleri kalmamış şahısları, kafa taslarına bakarak şekillendiren antropolog Nai Şayahmetov’un nadir yeteneğini halka tanıtan da, halk üniversitesidir. N. Şayahmetov’un yaptığı Mahambet şairin heykelinin tarihi hakkındaki dersler, okurlara yeni bir bilim alanını tanıtmıştı. Esik kalesinde bulunan “altın giysili şehzade” hakkında ilk ders, halk üniversitesinde yapılmıştı. Bu da dünya çapında bir yenilikti. Hatta bizim zamanımızdan önce eski devirde yaşayan Gun padişahı Atilla konusunda yapılan dersler, Kazak okurlarına karanlık geçmişte kalan gerçeklerden haber veriyordu. Bu dersi veren o zamanlar bir genç araştırıcı, şimdi ise ünlü tarihçi olan Samat Öteniyazov idi. Lektör seçiminde biz onun ünvanına değil, bilimi ve yeteneğine ağırlık veriyorduk. Atilla hakkındaki derslerimizin, bazı insanların hoşuna gitmediğini de biliyoruz. Moğolların gizli şeceresi, Cengiz Han Tarihi ile ilgili derslerimiz, dinleyicilerin ilgisini çekmesi şaşırtacak bir olay değildir.
Derslerimizin kronolojisine göz atarsak, Türk Kaanatı, Oğız-Kıpçak devri, Karahanlılar, Altın Orda devri, Kazak Hanlığı devri yazılı ve sözlü edebiyat, XX asır yeni edebiyatımız ve onun temsilcileri hakkında seri derslerimiz saymakla bitmez.
Bundan dokuz yüz yıl önce yaşayan Kaşkarî, Balasagunî, Yesevî mirası hakkında ilk dersi, halk üniversitesi yaptı desek hata olmaz. XV-XVIII asırlarda yaşayan jıraular eserlerini araştıran Muhtar Magauin’in dersleri, üniversite tarihinin altın sayfalarından biridir. Yeni edebiyatımızın temelini atan Abay, Ibıray’a bağışlanan dersler dinleyicilerin hatırındadır. Kazak edebiyatının ta Buhar Jırau, Şortanbay, Dulat, Mahambet’ten bu yana her bir ünlü temsilcileri hakkındaki dersler, XX asrın düşünce üreticileri A. Baytursınov, Ş. Kudayberdiyev, M. Jumabayev, M. Dulatov, J. Aymauıtov, M. Auezov, S. Seyfullin, B. Maylin, İ. Jansugirov, S. Mukanov, G. Musrepov, G. Mustafin, S. Begalin, İ. Bayzakov, İ. Esenberlin üzerine yapılan derslerin toplumun en ihtiyaç duyduğu zamanda yeni görüşlerle sunulması ayrı bir hikayedir. Zamanımız Kazak edebiyatının büyüklerinden olan A. Tajibayev ve de başka yetenekli yazar, şairlerimizin hemen hemen hepsi halk üniversitesinde halkla buluşmuştur. Bu derslerin özelliği, sanatçının halkla yüz yüze gelmesi, kendi dünyasını halka açmasıdır. Bunun gibi özel buluşmalar, edebiyatı halk arasında yaymanın en güzel yolu olduğunu tecrübemiz gösterdi. Biz, Kazak edebiyatının başta S. Mukanov, Ğ. Mustafin, Ğ. Musirepov gibi büyük yazarlar olmak üzere, A. Margulan, A. Maşanov gibi bilim adamlarının, A. Jubanov, Ş. Aymanov gibi sanat adamlarının, S. Kojamgulov, J. Elebekov gibi sanatçıların seslerini, sohbetlerini kayda aldık, bunu en büyük başarımız sayıyoruz. M. Auezov adındaki Sanat ve Edebiyat Enstitüsü kayıt kütüphanesinde tarafımızdan yapılan yüzlerce kayıt mevcuttur.
Sözlü edebiyatın, özellikle de destan geleneğinin zenginliğini gözler önüne sererek, onu yeni araştırma metotlarıyla anlattığımız dersler ayrı bir başarımızdır. Sovyet döneminde çok adaletsizliğe uğrayan destanların halktan gizli tutulan nüshalarını halka tekrar kazandırmada halk üniversitesi tarafından verilen emekler takdirlere şayandır. Özellikle de Kazak-Nogay destanlarının tarihini ve özelliklerini tanıtmak, onu folklora tekrar kazandırmada çok başarılar elde edildi. Uzun yıllar boyunca yasaklı olan “Edige Batır, “Şora Batır”, “Orak-Mamay” “Karasay-Kaziy” gibi onlarca destan okuyucularla kavuştu. Şu meşhur Murın Jırau’ın söylediği “Kırım’ın Kırk Batırı” hakkında da kapsamlı, özel dersler verildi. Destanların tarihî sıfatını ilim sahasında kullanılan yeni araştırma metotlarıyla inceleme konusunda Halk Üniversitesi kendi görevini titizlikle yerine getirmiştir.
Halk üniversitesi, ders sonunda konu ile ilgili belgeseller veya filmler seyrettirerek derslerini daha da vazgeçilmez kılıyordu. Hatta jırşı, şarkıcı, kuyşilerin konseriyle bitiriyordu dersleri. Çoktan unutulan, sadece Kazakistan’ın bazı bölgelerinde muhafaza edilen jırşılık, jırayulık, termeşilik geleneğini tekrar dinleyicilere kavuşturan önce Allah, sonra da Halk Üniversitesi’dir. Günümüzde ülke çapında çok popüler olan termecilik sanatı 70 yıllardan bu yana hızla gelişmeye başladı. Sözlü edebiyatın inci ve mercanlarını koruya gelen jırşılar ve termeciler gerçekten tarihî ve manevi hazinemizi icra edenler ve onun koruyucularının yüzünü güldüren bir zaman başlamıştı. Onlar ilk zamanlar Sır bölgesinden davet edildi ve sonra da bu gelenek ülkenin bütün bölgelerine yayıldı ve her bölgenin kendi makamları canlanmaya başladı. Jırşılık sanatının benzeri olmayan güzel makamlarını bize duyuran Köşeney Rustembekov, Şamşat Tolepovalar ardından çok şakirt yetiştirdiler. Onları halk severek dinliyorlar. Almas gibi yetenekli gençler yabancı ülkelerde gerçekleşen etnik konserlere katılarak jırşılık sanatın dünyaya tanıtmakta. Jırşılık ve termeşilik sanatının tekrar ele alınması, kültürümüzü bir basamak yukarı çıkardı.
Halk üniversitesinin tekrar can verdiği bir saha da atışma sanatıdır. Şairler atışma geleneğinin edebî ve kültürel önemini yitirmediğini son yirmi sene içerisinde ilçe, eyalet ve ülke çapında organize edilen atışma şölenlerine olan halkın ilgisi delildir. Atışmanın eskiden üç özelliği vardı. Bunlar ilk önce onun bir hazırcevap ve irtica mektebi olması, ikinci olarak toplumdaki ciddi meseleleri cesurca söylemek gibi demokratik sıfatı ve toplumu eğlendiren sıfatıdır. Klasik şairler atışmasının güzel geleneği sadece devamını bulmadı, hızlı bir şekilde gelişme göstermektedir. Bugünlerde Aselhan Kalıbekova, Konısbay Abilov, Asiya Berkenova, Manap Kokenov, Tauşen Abuova gibi güçlü şairlerin adı ve sözleri halkın beüenisini topladı. Bunlardan sonra da yeteneğiyle, ustalığıyla halk tarafından takdir edilen şairler çoğalmaya başladı. Ama toplumda ezber, klişe sözleri tekraralayan adı şair olan şahıslar da yeterlidir. Yazılı edebiyat şairleri gibi irticalen söyleyen şairler arasında da sahte şairlerin