Derbisalin, bu dilin önemini, halkımıza tanıtma yolunda çok emekler verdi.
Gelecekte Arapça dersler yüzlerce okullarda özel ders olarak okutulmasını teklif ediyoruz. Bunun için kadro sayısı elverişlidir. Bundan amaç, alimler yetiştirmek değil, öğrencilerin arap alfabesini öğrenmesidir. Bu öğrencilerimizin eski mirasımızı orijinal nüshadan okup öğrenmesine giden en doğru yoldur.
Bir çok üniversitenin filoloji fakültelerinde runik alfabeleri okutulmaya başlamıştır. Bu çok iyi bir başlangıçtır. Bir kaç yıl önce Frunze şehrinde organize edilen Turkologlar Konferansında yazar Şıngıs Aytmatov, “Eski Türk edebiyatı okullarda okutulmalı” fikrini ortaya atmıştı. Bu da düşünülmesi gereken bir meseledir.
Ermenistan’a yaptığım bir gezide Ermeni alfabesinin 1.5 bin yıl kullanılmakta olduğunu öğrendim. Hayat boyunca sadece bir harfı değişmiş. Bu demek oluyor ki, ilk sınıf öğrencisi bile 1.5 bin yıl önce yazılan yazıları okuyabiliyor. Anlamayabilir, ama okuyor ya. Ya biz? Ama Dil Yasasının 25 maddesinde geleneksel Kazak alfabelerini okup öğrenmeye özen gösterilmesi sevindiriyor, ümit veriyor. Şimdiki bilim adamları V-XV asırlarda teşekkül eden edebi mirasların tüm Türk dilli halklara ortak olduğu kanaati taşıyor. Onların hepsi eski Türk ve Arap harfleriyle yazılmıştır. Biz, Kazak edebiyatının eski devri derken bu dönemi kastediyoruz. Mesela, Orhun abideleri, “Oğuzname”, “Kutadgu Bilig”, “Mahabbatnama”, “Kissas-ul Enbiye”, “Husrau Şirin”, “Jum Juma”, “Kitabı Dede Korkut”, “Kodeks Kumaniks”, “Divan-ı Hikmet”, gibi onlarca eser var. Kazak edebiyatını bu dönemlerden başlatmayı ilk öne süren Beysembay Kenjebayev oldu. Bu meseleyi o, 50 yılların başında gündeme getirmişti. Onun H. Suyinişaliyev, M. Joldasbekov, M. Magauin, A. Kıraubayeva, K. Ömiraliyev, N. Kelimbetov gibi şakirtleri ve hemfikir meslektaşları bu fikri geliştirdi. Nemat, “Kazak edebiyatının eski dönemi” adlı ders kitabı yazdı. Şu anda eski edebiyat konusunda yapılan araştırmalar vardır ama bu yetersizdir. Bunun gibi dev edebiyatı incelemek için eski Türk dili ve Orta Asya Türk dillerini bilen uzmanlar yetiştirmek lazım. Biz, “Arapça, Çince, Farsça uzmanlar lazım” diyoruz. Bu doğru da, ama eski Türk dilinde yazılan eserlerin ne kadar çok olduğuna önem vermiyoruz. Yukarıda adı geçen ve başka da eserlerimiz, ilmi açıklamaları ve Kazakça tercümesi ile tekrar basılmalı. İnsanlar, orijinal metin yanında transkripsiyonunu da görmeli. Büyük şairimiz Şakerim “Elveda” şiirinde şöyle diyor:
“Ben acılar çektim,
Üzüntülü hayat sürdüm,
Kazak’ım iyi düşün
Sen de insanoğlusun.
Orta kuşağın elinden kaçıranları, yeni kuşak yakalamalı.
– Edebiyat, halklar arasında dostluğun güçlenmesinde çok önemli rol oynar. Uluslararası ilişkinin karmaşık bir sıfat aldığı bu dönemde, edebi eserler, elçi hizmetini yapar. Biz Türk halkları kültüründen bahsettiğimizde, kökümüzün aynı olduğuna bir daha ikna oluyoruz. Ama o eski bağı, ortak mirası tanıyıp öğrenmeye gelince çok eksiğimizin olduğunu görüyoruz.
– Ulus birliği örnekleri sözlü edebiyatın her satırında geçiyor. Mesela “Alpamıs batır” destanının nüshaları karakalpakta da, özbekte de vardır. Hatta bunun efsaneleri Tatar ve Başkıurtlarda da rastlanmakta. Oğuz boyuna mensup halkların ortak mirası “Kitab-ı Dede Korkut” un bir bölümü bu Kazak destanının aynısıdır. Bir destan üzerinden ne kadar çok kültürel bağlar söyleyebiliriz. “Köroğlu” sadece Türkmenler ve Azerilerin değildir. Kozı Korpeş – Bayan Sulu destanını Altaylılardan taa Romanistan Nogaylarına kadar ezbere söylüyor. Üzücü olan şu ki, bir halk öbür halkın da aynı destanı olduğundan habersizdir. Başka halkların kültürünü tanımanın en iyi yolu tercümedir. Kazakçaya başka halklar edebiyatından çok şey çevrilmiştir. Ama tercüme sayısı ne kadar çok olsa bile biz, kardeş halkların en muazzam edebi nüshalarını tanımıyoruz. Mesela Özbek klasik edebiyatın temsilcisi Nevai’nin şiiri Kazakça’ya aktarılmamış. Bu eserler XV asırdaki tüm Türk halkları edebiyatının gültacı değil mi? Dünya tanıyan, Abay seven şairi bugünkü eğitimli Kazak toplumunun bilmemesi çok ilginçtir. Bu sene “Jazuşı” basımevi N. Aytov’un çevirip, yayına hazırladığı Nevai’nin “Eskendir Korganı” adlı eserini yayınlayacak. Bunun devamını getirmek lazım. Türk dilli edebiyatın zirvesi olan Fuzulî şaheserlerini de çok insan bilmez. Türk dilli sözlü edebiyatın paha biçilmez yadigarlarını da Kazakça söyletelim. Uygur edebiyatı temsilcisi Bilal Nazım’ın eserlerinin Kazakça yayınlanması iyi bir adımdır.
Son zamanlarda Tatar folkloru 12, Başkurt folkloru 18, Karakalpak 18, Altay 10 cilt olarak yayınlandı. Bu kitaplar her halkın bilgelik derecesi olan çok değerli yapıtlara doludur. Halka bunu göstermeliyiz. Manevi görkem hazinemizi tanımadan halklar bir birini tanıyamaz. Mesela Kuzey Kafkaslarda yaşayan Kumık, Karaçay, Nogay gibi kardeş halkların edebiyatından haberimiz var mı? Bu sene Nogay folklorı “Karaydar ve Kızılgül” adıyla ilk defa Kazakça yayınlandı. Bunun gibi Saha, Altay, Tuva, Hakas, Başkurt v.b halkların sözlü edebiyatından örnekleri Kazakçaya neden tercüme etmiyoruz?
– Türk halklarının birkaçını saydınız, ama Kırım Tatarlarını duyamadık.
– Kırım Tatarları, zamanında çok zülme uğradılar. Onların sürgünü, ta Çarlık Rusya döneminden başlıyor. Türlü baskı sebebiyle XVIII-XIX asırlarda Kırım Tatarları ve Nogaylar, ata yurtlarını arkaya bırakıp başka ülkelere Türkiye, Romanya’ya göç etme zorunda kaldılar. Ama Çarlık Rusya’nın zülmü, 1944 yılında yapılan haksızlık yanında hiç kalır. Bundan 45 sene önce Kırım Tatarları, öz topraklarından zorla Orta Asya Cumhuriyetleri’ne göç edildi. Onların yarısından çoğu Özbekistan’a yerleştiler. Stalinizm döneminde haksızlığa uğrayan halkları, yani Kırım Tatarları, Meshetli Türkleri, Edil boyunda yaşayan Almanları kendi tarihi yurduna geri gönderme ve onlara egemenlik verme konusu, KPSS Merkez Komitesi “Etnik Gruplar meselesi” kararlarında öngörülmüştür. Geç te olsa adaletin yerini bulacağına inanmak istiyoruz. Kırım Tatarları edebiyatı, zengin tarihe sahiptir, kendine ait usulu olan, muhteşem bir alemdir. Sözlü edebiyatı, Kazak folkloruna çok yakındır. Şora Batır, Kozı Körpeş-Bayan Sulu, Edige Batır, Köroğlu, Kırım Tatarları arasında çok yaygın bir destandır. Bunun sebebi de Kırım Tatarları ile kaynaşan Nogayların Kazaklar’la akrabalık bağıdır. Kırım Nogayları arasında Kazak boylarına rastlamak mümkündür. Kırım Tatar edebiyatı temsilcileri Aşık Omar ve Janmuhamed’in özgeçmiş bilgilerine bakıldığında Omar’ın kıpçak, Janmuhamed’in de nayman boylarından çıktığını görüyoruz. Bu arada biz onları sahiplenme arzusunda değiliz. Bir zamanlar Altın Orda İmparatorluğunun yönetimi altında olan büyük kabilelerin sonradan Türk halklarıyla kaynaştığı bir gerçektir. Kırım tatarları, Noğaylar, komşu Karakalpak, Özbek sözlü edebiyatının bir birlerine benzemesinin asıl sebebi de, o folkloru yaradan ve günümüze getiren uluslar ve kabilelerin kökü bir kardeş olduğunu bildirmek boynumuzun borcudur. Türk halklarının tarihi hala yazılmakta. O halkların folkloru ve yazılı edebiyatlarındaki malumatlar, tarihiteki eksiklikleri tamamlayabilir. Bu, halkların bir birlerini daha iyi anlamasını sağlardı ve aralarındaki manevi bağı güçlendirirdi.
– Stalin siyaseti döneminde yapılan haksızlıkları bugünlerde çok iyi görmeye başladık ve bu haksızlıkların sonuçları düzeltmeye çalışıyoruz. Halkımızın büyük bir kısmı, 30’lı yıllarda yaşanan açlık ve salgından yok oldu. Bunun bir “soykırım” olduğunu resmi ilan etmeliyiz . Bugüne kadar bu konuyu göz ardı ettik. “Naurız” atışmasında bir şairin “Stalin hiddetine dayanamayan halkım, Altayları aştı gitti” dediği gibi, halkımız Çin’den ülkemizin doğusundaki