var hangileri kuruyup gitti anlamak çok zordur. Aral, Sırderya bir yana, Kazak toprağının tam ortasında bulunan Balkaş gölünün de yok olma tehlikesinin eşiğinden döndüğünü biliyoruz. Halk tam vaktinde hareket etti ve gölü kurtarabildi. Adı efsanelerle anılan, bütün Kazak şairleri aşık olan Kökşe’nin seksen gölünden geriye kaç tanesinin kaldığını hesaplamak için matamatik olmaya gerek yoktur. Bizim bildiğimiz ülke Karatau dağının güneyi ve batısındaki o güzelim derelerin bir çoğu izsiz kayboldu. Bunları kurutan yaratığın adını sorarsan, dağ altından uran, gaz ve sayri madenleri arayan, yüzlerce metre derinliklere su barajları inşa ederek, kaynak sularını yerin yedi katındaki barajlara akıtan jeologlardır. Aral denizindeki “Barsa Kelmes” adasında insanlığı yok eden bakteriolojik silah deneyiminin yapıldığı son zamanlarda belli oldu. Kazak topraklarındaki deneme üslerininin çoğu gizli kaldı. Bu nükler denemeleri yapılan, askeri hazırlıklar alanı sıfatında yıpranan millyonlarca hektar yeri radyason ve başka zararlardan arındaırmak için yüzlerce yıl lazım. İşte Sovyetler Birliğinden beklenilen denklik, uygarlık hayallerimizin sonucu bu oldu. Daha düne kadar uzaya uçan gemiler Jezkazgan ve Torgay eyaletlerine geri döndüğünde halkımız davullu çanaklı törenle karşılıyordu. Uzay gemileri, askeri teknik konusunda Rusya’nın önemli malumatlar almasını sağlamış olabilir, ama Kazak toprakları bunun uğruna bir o kadar zarar gördü. Bu gizli siyasetin ve her kötülüğü halka iyilik gibi göstermenin neticesidir.
Bağımsızlığa kavuştuktan sonra halk, totaliter sistem sürecinde yer alan zülümler ve yolsuzluklar durdurulur, yıpranmış onca şeyi tamir etme planları yapılır, toprağımız radyason yetkisinden temizlenir, askeri deneme üsleri kapatılır, milyonlarca hektar yer tekrar halkın niymetine dönüşür diye düşünmüştük. Cumhurbaşkanı Semey üssünü kapattığında toplum böyle faaliyetlerin gerçekleşmeye başladığına inanmıştı. Maalesef, bu sevincimiz uzak olmadı, toprağı alt üst eden askeri oyunlar, füze ateşlemeleri hala devam etmekte. Kazakistan Hükümeti Rusya’nın emirlerine uyarak çeşitli sözleşmeler imzalamış görünüyor. Bu meselenin korkunç tarafı şudur ki, o sözleşmeler Rusya için ne kadar faydalı ise Kazakistan için o kadar zararlı olduğunu çok iyi bilen başkanlarımızın “halka, ülkemize barış lazım, nükler denemelerine karşıyız.” diyemedi. Rusya’nın “karşılığını vereceğiz” sözü için ulus geleceğine tehlike saçan hareketlere yol verildi. Bunun neticelerini son zamanlarda basında yer alan çeşitli haberlerden görüyoruz.
Sovyet döneminde Kazakistan’ın uğradığı haksızlıklar ve gördüğü zararları yazarsak cilt cilt kitap olur. Bunlardan bazıları tüm ülkeyi etkileyecek derecede önem taşıyor. Kazakistan Halk (ekoloji) Akademisi Başkanı, İhtisat Bilimleri doktoru, Devlet Üstün Hizmet Madalya sahibi Smentay Tileubergenov “Egemen Kazakistan” gazetesinin 1995 29 Kasım ayı sayısında yayımlanan makalesinde Kazakistan’ın bugünü ve geleceğini tehdit eden tehlike sebeplerini açıkça bildiriyor. “Kazakistan’da 165 milyon hektarlık arazi önceden de bakım isteyen susuz yerlerdi. Arazinin durumu 40 seneleik nükleer denemelerinden sonra berbat hale geldi. Dünyada hiç bir ülke, hiç bir halk, insanoğlunu yok eden çeşitli silahların denemelerinden bizim halkımız kadar zarar görmemiştir. Kazakistan’ın güzelim bozkırları, sadece deneme üssü değil, nükleer teknolojinin zararlı atıklarının, nükleer bombaların mezarına döndü. Bu bombalar bir ülkenin biosferi ve noosferini tamamen yok edebilecek kadar zararlıdır ve zararı ülke dışına kadar yayılabilecek kapasitededir.” diye yazıyor alim. Böyle ilmî delillere bakıldığında çevre ekolojisinin aciz durumunun ciddiyetini anlayabiliriz. S. Tileubergenov şöyle devam ediyor: “Kazakistan uranyum üretiminde dünyada ikinci geliyor. Ülkemizde 116 uranyum madeni mevcuttur. 1946 yılından başlayarak biolojik ve kimyasal bomba icadı için gizli askeri kurumları birleşmeye başladı. Onların deneme noktası, aral denizinde “Vozrajdeniye” adası oldu. Tam burda ülser, tulasremi, burtsellez, veba ve çiçek hastalığı yol açan bakteriler denemesi yapıldı. 1950’li yıllardan 1990’lı yıllara kadar sadece Aral bölgesi ahalisine değil, başka bölgelere kadar yayılan tehlikeli deneme üssü faaliyetine rahatça devam etti. “Ekoloji tarafından zararsız” olarak kabul edilen zararlı maddelerin 200 kilosü yarım milyon insanı yok edebilir kapasiteye sahiptir. Stepnagorski’de “Progres” fabrikasında bunun gibi ölümcül maddelerin stratejik muhafazası için özel kapalı depo çalıştı.”
Bu Kazak topraklarında yapılan kötülüklerin ne kadar hacimli olduğunu gösteriyor. Sovtyet idarecilerinden hiçbirinin, “Bu bölge ahalisi, onların geleceği nasıl olur.” diye düşünmemesi çok korkunç bir şey. İnsanoğlunu yok edecek böyle silahlar denemelerinin yapıldığını bildiği halde Kazakistan’ın D. Konaev baş olan eski resmi makamlarından hiçbirinin “nasıl olur” demeye bile gücü etmemesi, onların yukarıdakilerin emirlerini yerine getirmekten başka bir yetkisi olmadığının delilidir.
Yukarıda adı geçen makalede S. Tileubergenov, “Bakir ve nadas arazileri geliştirme projesinin Kazak toprağını büyük felakete duçar etti.” diye yazıyor. “Cumhuriyetimiz’in sosyal ekonomik durumunu inceleyen ilmi araştırmaların ortaya çıkarttığı gibi, radyasyon yüzünden şu anda toprağın üçte biri kullanılmaz bir durumdadır. Yirmi beş bin hektar bakir ve nadas arazi verimliliğini yitirmiş, 63,3 milyon hektar alan çırıl çıplak olmuştur.” Bunlara şahid olan herkes Kazak yerinin geleceğini düşünmeden edemez. Bu felaketi hissetmemek mangurt olmak demektir, bilmezlikten gelmek, susmak ise ihanet ve sabotaj demektir.
S. Tileubergenov’un “Ekologiya Çeloveka” (1993) ve başka da monografilerinde uzun süren araştırmalar neticesinde varılan çok önemli sonuçlar vardır. Bu eserden Kazakistan’da her yıl yarım milyon yer kumlu bir alana dönüştüğünü öğrendik. Yıl mı çok yer mi çok, böyle giderse 50 sene içerisinde 25 milyon hektar alan çöl olacak. Gereken önlemler alınmazsa devletin ekolojik siyaseti doğru temellere oturtulmazsa, gelecek asırda Kazakistan yaşam için elverişsiz çöl ve kumlu bir yere dönüşebilir. Bunları düşünürsekbiz ekolojik durumumuzu halka anlatmanın zamanı gelip geçtiğini görüyoruz. Ekolojik felaketin eşiğinde olduğumuzu, buna karşı tedbirleri planlamak, onu halka bildirmek, sıra beklemeyen acik bir durumdur. Bu malumatları her köy, kasaba, şehir
Bu konunun ciddiyetini, söylenmesi gereken yolsuzluklar yüzünden Kazak yerine düşen belanın çokluğu yalın dille aktarmak mümkün değil. Bu yüzden de basında yer alan ilmi makaleler temelinde konuşmak istiyoruz. Kazakistan’ın batı bölgelerinde nükleer silahları, yeni teknolojiler denemesinin durmadan yapılageldiğinden son zamanlara kadar halkın haberi olmadı. Bu “sırları” açığa çıkaran malumatları “Tolkındı Kaspiy” bağımsız sosyal-siyasi gazete sayfalarından bulabiliriz. Onların içinden “Narın” toplumsal hareket başkanı Kaken Köbeysinov’un “Atayurt ve onun kederi” adlı makalesinde Kazak yurduna durmadan yapılan hücümleri bulabiliriz. “Atayurdumuz çok felaketlere maruz kaldı. Yeri füze ve nükleer silahı deneme üssüne dönüştü. Halk göç etti, kalanları ekolojik afet kurbanı oldu. Hala devam etmekte. Askeri kurumlar yerli ahalinin rızası olmadan Orda ve Jana-kala ilçelerinin bir milyon 555 bin 692 hektar arazisini zorla ellerinden almıştır. Böylece Orda ve Janakala yerinde iki deneme üssü inşa edildi. Birincisi Kapustin Yar üssü, burada 46 sene füze denemeleri yapılmakta. Son yıllarda burada yapılan füzeleri lağvetme işleri de yürütülmekte. Bu deneme üssünde havada iki defa nükleer patlaması gerçekleştirildi. İkincisi ise Azğırdaki nükleer deneme üssü. Bu deneme üssünde 17 defa nükleer silahı denemesi yapılmıştır. İlk patlama, Azğır köyünden bir kilometre uzaklıkta, 165 metre derinlikte gerçekleştirildi. Patlama sırasında yüz bin CI radioaktiv parçalar yer yüzüne yayıldı. Azğırdaki nükleer patlamaların hepsi şimdiki “Balkudık” köyünün sınırlarında, ekimlik ve hayvan otlakları arasında, Kazakların sık yaşadığı yerlerde gerçekleşti. Bazı patlamalar sırasında nükleer radyasyonu on bir ay boyunca