Rahmankul Berdibay

Ulus Olmak İstersek


Скачать книгу

eskiden kullanıla gelen denenmiş bir metodudur. Başka halkı sömürmeyi ata babasından kalan miras gibi görenler, önce yer su adlarını değiştirir, sonra da tarihi kendi işlerine göre yeniden yazar ve coğrafi haritaları istediği gibi çizerler. “Elli yılda memleket yeni, yüz yılda tamam.” bir asır sonra geçmişten habersiz bir nesil fayda olur, onlar tarihi nerden baksın, gördüğü ve duyduklarına inanır, eskilere yapıln haksızlıklardan habersiz yaşar gider. Mesela Simferopol’un eski adının Akmeşit olduğunu tarihçilerden başka bilen yok. Odessa’nın da eskiden Türkçe adı vardı. Şimdiki Sevastopol şehrinin eski adının Tatarca Akjar olduğunu “Literaturnaya Gazeta” gazetesinde Rus yazarı V. Mojaev ispatlamıştı. Tarih kitaplarına dikkatlice bakarsak bugünkü Rusya topraklarındaki bir çok yer adlarının(toponymy), su adları (hydronym), dağ adlarının (oronymy) eskiden Tatarca, Noğayca, Başkurca, Kazakça olduğunu çok kolay görebiliriz. Ama biz bağımsız, egemen Rusya’nın iç meselelerine karışmıyalım. Kendi ülkemizdeki yer-su adlarını yerine koyalım da, o da bize yeter.

      Bu çalışmada karşılaşacağımız zorluklardan bir tanesi bir kaç kuşağın kulağına sinen mekanların eski adını aramaktır. Kazakistan’daki yer-suyun eski adlarını ancak arşiv belgeleri ve kitaplardan bulabiliriz. Cumhuriyetimiz’in kuzey bölgelerinin Kazakça adları S. Mukanov’un “Ömir mektebi” adlı romanında çok güzel dizilmiş.

      Eski yer adlarını değiştirme meselesi çok ciddi yaklaşım talep eder. Acele kararlarla yola çıkılmamalı, bunun maddi tarafını da düşünmeliyiz. Çünkü yer adı değiştirmek masraf demektir. Yanlışlıklar şu anda sık sık yer almaya başladı. Bu yüzden bu konuda fikir bildirmek istiyorum.

      Bizim kanaatimizce yer adlarını değiştirme sırasında iki türlü yanlışlık yapılmakta. Bunlardan ilki, bir zamanlar zorla verilen mekan adlarını değiştirirken bu mekanın eski tarihî adını değil de, kişi adlarını vermeye çalışmaktır. İkincisi ise aynı kişi adının her eyalette, ilçede tekrarlanmasıdır. Bu acele iş böyle devam ederse Kazakistan toponomisi tamamen değişir ve tarihe yeni bir haksızlık yapılır. Bu yüzden kişi adlarını vermeyi olduğu kadar azaltmamız icap eder. O yerlerin eski, tarihî adları vardır, onlarin geri verilmesi doğru olur. İlla da yeni ad vermek istiyorsak o bölgenin tabiyatına uygun isimler verilmeli.

      Her hangi bir köye veya şehire ulusal tarihte özel önemi olan kişilerin isimlerini verme konusunda çok dikkatli davranlamıyız. Kazakistan’ın Onomastik kurumunun şartları ve kaidelerini göz ardı ederek, büyük ilçelere kişi adını vermeye çalışanların çok olduğunu “Egemen Kazakistan” gazetesinde yayınlanan listenin uzunluğunu gördüğümde anlamış oldum. Eğer ünlü şahısların ismini ilçelere vermek istiyorsak o zaman bütün ilçe ismini değiştirmek lazım olur. Çünkü Kazaklarda ne kadar boy varsa, boyların bir o kadar da liderleri olmuştur. Tabii ki onların vatan önündeki emeklerini unutmamak borcumuzdur, ama toprak kutsaldır. Her kahramanın anısı için yer adını değiştirmenin bir anlamı yoktur. Ama illa ki geçmişteki ünlü kişilerin adını koymak istersek, o kişilerin doğduğu, büyüdüğü, sülalesinin yaşadığı köylere verelim.

      Yine de at verme boy ve soy büyükleri değil de Kazak halkına emek geçen, ulusal tarihte özel önemi olan meşhur kişileri anma prenseplerine dayalı olmalı. Bizim zamanınımızda ilçelerin coğrafik konumunun sık sık değiştiğini hesaba alırsak, onlara kişi adını vermenin iyi fikir olmadığını anlarız. Bunun ikinci bir tarafı var. Çeşitli boyların yaşadığı bölgeye, belli bir boya ait şecere zincirinin başı sayılan şahısın ismini verme hala unutulmayan “ruşıldık” (boy üstünlüğü) tartışmasının tekrar tutuşmasına sebep olabilir. “Mahallenin delisi” her yerde bulunur, “Bizim atamızın adıyla anılan topraklarda başkaların ne işi var” diyebilir. Bu düşünce sadece köy delisinin değil, yüksek lisanslı okumuş insanlar arasında ruşıldık duygusuna kapılanların da aklına gelebilir. Halk arasında böyle bir sorunun olduğunu unutmamalıyız. Bizim amacımız, tamam ata-baba ruhuna değer verelim, ama onların isminin ruşıldık ve toprak meselesini tutuşturmaya sebep olmasına önceden engel olmaktır.

      Tarihimizin bütün devirleri ve dönemleri, tarihteki ayaklanmalar ve mücadeleler, sömürü hayatın gerçekleri ğzerinde hala doğru düzgün araştırmalar yapılmadığını herkes biliyor. Bunun sebebi, 70 sene boyunca halk şuurunu dogmatik fikirlerle uyuşturan totalitar sistemdir. Bununla beraber, maalesef tarihçilerimiz tarafından kapsamlı araştırmalar çok az yapıldı. Bu eksiklikler, bizim zamanımıza kadarki Kazak tarihinin gerçeklerini açıkça söylememize engel oldu.

      Son zamanlarda bilim adamları ve alimlerin işi olan şecere derleme ve tetkiki, halk arasından çıkan gönüllü kişilerin büyük bir arzuyla yaptığına tanık oluyoruz. Bunların arasında ilçe okur-yazarlarının yanısıra ülke çapında tanılan yazarlar, gazeteciler de vardır. Onlar kendilerinin mensup olduğu soyların şeceresini, ata-babalarnın tarihini tanıtmak istiyorlar. Şecere derleme ve tanıtma konusunda “Ana Tili” gazetesi çok faydalı hizmetlerde bulunmakta.

      Halk ağzından veya bugüne kadar bilinmeyen kaynaklardan derlenen şecerelerin, sorunlu ve şüpheli yanlarının da olacağını unutmayalım. Bu çalışmalar, ilmi dergilerde veya özel basınlarda ilmi açıklamaları ve gerekli notlarla birlikte yayınlanmalı. Eğer isteyen herkese çeşitli gazetelerde şecereleri yayınlamaya izin verirsek, bilim ve hayalin bir birine karışmasına sebep olur. En tehlikeli yanı da bu, şecereler tarihin inceliğinden habersiz sıradan okurların kafasını karıştırabilir. Şecere derleme işleri hızla ilerlediği bu sıralarda metodolojik kılavuzlara ihtiyaç vardır. Bu kılavuzlar, Kazakistan Bilim Akademisi Tarih Enstitüsü tarafından hazırlanmalı. Gazetede yayınlanan şecereler uzmanların ilmi açıklamalarıyla beraber basılması lazım. O zaman okurlar verilen bilgileri daha kolay anlar. Hatta şecere meselesi üzerine ilmi toplantı veya konferans düzenlenebilir. Şecereler tarihi, bugünkü durumu, gelecekteki vazifeleri üzerine ilmi monografilerin yayınlanması şarttır. Ama şecere kaderini amatör ellere bırakmak doğru değildir. Şecerelerin en kutsal görevi, her bir insanın soyunu unutturmamaktan ibarettir. Ama boylar ve kabilelerin olağanüstü efsanelerini tarihin son gerçeği gibi göstermek, bilim prenseplerine karşıdır. Şecereleri kullanarak bir boy ve soyun geçmişini medhetme, onu başkalarından üstün gösterme hiç hoş olmayan şeylerdir. Öyle sonuçlara derin araştırmalar ve karşılaştırmlar neticesinde varılır. 70 yıl boyunca hiç el sürülmemiş karışık şecereleri bir kaç yazarın çözemeyeceği bellidir. Şecere derleme ve yayınlama işini kendi çıkarları için faydalanmak çok yanlıştır. Bu iş Kazak tarihini sistemleştirmede önemli rol oynar. Hatta ilmi denetimden geçmeyen şecereleri basında yayınlama çok hata olur. Bu mesele hakkında uzmanlar da kendi fikirlerini bildireceğini umuyoruz.

      Bu konuda kafamıza takılan başka fikirleri de söylemek istiyoruz. Halkın tarihi şuur devamlılığını muhafaza etme, ölenlere saygı gibi iyi niyetini hayırlı işlere yönlendirmek lazımdır. Ata baba ruhuna saygıyı, özel maksat için değil, geleceği parlak, eğitici özelliğe sahip görevlerle birlikte bakma ihtiyacı duyulur. Toplum onlarca yıl iman eğitiminden ırak kaldı, gelenek, örf-adetlerimiz yıprandı. Ahlaki değerleri geri döndürmek, etik terbiyeyi düzenli yürütme, iyi kalpli yeni kuşak büyütmekten önemli bir maksat yoktur diye düşünüyoruz. Bu terbiyenin güvenilir ocağı camiler ve medreselerdir. Öyleyse babalar adına türbeler inşa etmekle yarışan kişiler, böyle faydalı işlere para harcasa çok iyi olurdu. Camilerde kuranlar okutulup, atalar ruhu anılsa bundan daha önemli sevap olur mu? Medrese inşa ederek, şakirtler okutmanın sevabı büyüktür. O şakirtler, halkımıza müslümanlık şartlarını öğreten, ahlak öğreticileri olur. Cami ve medreseler sadece namaz okunan veya dersler verilen değil de yoksullara, yetimlere, çaresiz özürlü insanlara yardım edecek bir kuruluşa dönüşürdü.

      Kazakistan’da anne babasız büyüyen öksüzler sayısı