duruyordu. Bazı geceler, yatağına yatmadan önce evinden çıkıp işçilerin yaşadığı kulübeye giriyordu. İşçi kızlarla ve kadınlarla birlikte sohbet ediyordu. O zaman uzun ve yorucu günün sonunda, donmuş ve acıkmış bir hâlde Moloohoy Uybaan otları taşıyarak geldiğinde ona gülümsemesini hediye edip evine geri dönüyordu. O zaman, o gece çok tatlı bir uyku uyuyordu. Bunu babası anlayınca Kere Ketiriine’ye:
– Neden dışarı çıkıyorsun, nereye gidiyorsun böyle? Diye sordu.
– Kulübeye gidiyorum, dedi Kere Ketiriine.
– Neyi görmek için gidiyorsun oraya?
– Neyi göreceğim, işçi kızlarla birlikte şundan bundan konuşuyoruz.
– Keteriine, evlenme yaşın geldi, evlen, evinin annesi ol.
Kere Ketiriine, bunu duyunca yüreği hızlı hızlı çarptı. Hiçbir şey söylemedi. Utandığı için babasının yüzüne bakamadı.
– Babacığım, evlenmek için acele etmiyorum ben.
– Bu yaşa kadar herhangi birine hiç gönlünü kaptırdın mı?
Kere Ketiriine, bunu duyunca yanakları kızardı. Gözünün ucuyla babasına baktı. “Galiba babam gönlümü verdiğim oğlana beni vermek istiyor.” diye düşündü.
– Babacığım, gönlümde biri var, diye çok sessiz bir şekilde söyledi.
– Söyle, Ketiriine, senin gönlünde kim var?
– Gönlümün istediği… Şu… Moloohoy Uybaan, dedi Kere Ketiriine ve utanıp babasından yüzünü gizledi.
Kıççık Miiterey bunu duyunca yüzüyle, gözüyle, kanıyla, damarıyla kaşlarını çattı. Defalarca göğsü inip kalktı, sert bir sesle:
– Bula bula Moloohoy’u… Bunun hakkında ben hiçbir şey duymak istemiyorum. Seni kendimize denk birinin oğlu ile evlendireceğim. Anla, sen köy muhtarının kızısın. Böyle bir çocuk da kimmiş? Hiçbir şeyi olmayan besleme, işçi!
– Babacığım, sen ne söylersen söyle, ben ondan başka birini ne seveceğim ne de evleneceğim. Fakat zorla verecek olursan bir yumurta çürümeden canıma kıyacağım! Diye Kere Ketiriine sert ve kesin bir şekilde karşılık verdi.
– Bak, hayır! Önce şunu düşün… Başka oğlanları, kendine denk birilerini görürsen bu söylediğinden utanırsın! İnsanoğlunun yaratılışı, doğası böyle, birinden birini daha fazla ister.
– Hayır baba, ondan başka kimseyi sevmeyeceğim, istemeyeceğim! diyerek Kere Ketiriine odasına koştu, içeri girip kapısını sert bir şekilde kapattı.
Babası kızının arkasından bakıp kızgın bir sesle:
– Bana bak kız! Gidip akıllan, seni ona vermeyeceğim! İşte bunu bil, iyice akıllan!
Kıççık Miiterey, kızıyla konuştuktan sonra Moloohoy Uybaan’dan kızını nasıl uzak tutacağını düşündü. Sonra şöyle dedi kendi kendine: “Moloohoy hayattayken, bizim hayatımızdayken onu kızımızdan hiçbir şekilde uzak tutamam. Öldürürsem veya öldürtürsem onu kızımdan ayırabilirim.” Fakat bunu ne yapmaya ne de yaptırmaya gücü yeterdi. Sahalar için insanın kanını dökmek çok büyük bir günahtı. Böyle bir günahı kimse işlemek istemezdi. Herhangi bir şeyle suçlayıp oğlanı yargılatıp hapse attırmak istese elinde onu suçlayacak bir şey yoktu. Fakat bir şekilde bir yolunu bulup oğlanla kızı ayırmak istiyordu.
VI
Moloohoy Uybaan, Kere Ketiriine’nin kendisini sevdiğini gözüyle gördüğünden, gülümsemesinden anladığı için buna çok seviniyor, mutlulukla doluyordu. Kere Ketiriine’nin ailesine hoş görünmek, kendini beğendirmek için ne görev veriyorlarsa tek bir kelime etmeden boyunduruğunu takmış koşum öküzü gibi yerine getiriyordu. İş zamanı bazen Kere Ketiriine’yi görüp seviniyor, ruhu doyuyordu. Bu yıl, yazın, Uoraannaah Nehri’ne tek başına ot biçmeye gönderildiğinde sevinmişti. Bunun nedeni, beyinin ona daima düşmanca bakmasından, gözlerini dikmesindense en azından uzak bir yer de olsa otları biçtiğinde biraz rahatlayıp dinleniyordu.
Uoraannaah Nehri’ndeki vadide ot biçme zamanında ona yiyeceği yemeği İhtiyar Beceke getiriyordu. Bir keresinde, güz mevsimine yakın, yaşlı adam yemeği getirip Moloohoy Uybaan’ın hazırladığı otlarda onunla birlikte gecelemişti. Onlar akşam olunca otların içine girip yatmışlardı. O sırada İhtiyar Beceke:
– Evet, tıka, neden bu bey ve hanımının sana gözlerini dikerek baktıklarını biliyorsundur umarım? Diye sordu. “Tıka” İhtiyar Beceke’nin hoşlandığı, sevdiği kişiye hitap ederken çok sık kullandığı bir kelimeydi.
– Hayır, bilmiyorum, beyime ve hanımıma hiçbir kötülük yaptığımı hatırlamıyorum. Ne söylüyorlarsa hepsini yapıyorum, dedi Moloohoy Uybaan.
– Tıka, orası öyle de yüreğin hissetmiyor mu?
– Yüreğimin neyi hissetmesi gerektiğini söylüyorsun? Dedi Moloohoy Uybaan ve yattığı yerden kalkıp yaşlı adamın ne diyeceğini bekledi.
– Tıka, beyimizin biricik kızı… Kere Ketiriine’nin gözünü senden ayırmadığını bilmez misin?
– Gözü olan biri, bana nasıl bakmayacak? Burada benim ne günahım var?
– Senin günahın, gençliğin. Kızları seni sevdiği için bakıyorsa onlar seni şeytan gibi görürler.
– İnsanın gençliği, yaşlılığı günah mıymış? Moloohoy Uybaan, İhtiyar Beceke’ye, onun bütün düşüncesini bilse de nasıl açıklamaya yapacağını duymak için sordu.
– Hayır, tıka! İnsanın gençliği veya kızın güzelliği günah da olur, talihli güzel bir zaman da. Uybaan, söyle bana, senin Kere Ketiriine’de gönlün var mı?
– İhtiyar, ben senden neyi gizledim. Kere Ketiriine’yi çok seviyorum, bazen onu görmek için etrafı dolaşıyorum. Buna herhâlde aşk denir. Çok özlüyorum, onu görmeyi çok istiyorum.
– Tıka, sen onunla, Kere Ketiriine ile birlikte, bu konuda konuştunuz mu? İhtiyar adam sessiz bir şekilde kızla oğlanın birbirlerini seviyor olmasından korkmuş gibi sordu.
– Hayır, onunla konuşmadım.
– Madem seviyorsunuz, neden konuşmuyorsunuz?
– Konuşacağım, söyleyeceğim ama çekiniyorum.
– Tıka, kızla konuşmalısın. O seni reddetmez herhâlde.
– Benim kalbimi biliyor, o da beni seviyor.
– Kızla konuşmadan onun seni sevdiğini nasıl biliyorsun?
– Onun bana bakmasından ve gülümsemesinden.
– Olabilir, Kere Ketiriine güler yüzlü bir kız, herkese gülümsüyor olabilir.
– Herkese başka, bana başka gülümsüyor. Onun gözleri ve gülüşü “Seviyorum.” demekten çok daha fazlasını söylüyor.
– Tıka, fakat kızla konuş, onun seni sevip sevmediğini duy, dedi İhtiyar Beceke.
– Aşk hakkında konuşmaktan hem utanıyorum hem de çekiniyorum.
– Tıka, aşktan insan utanmaz. Aşk, insana doğuştan verilmiş bir mutluluktur. Mutluluktan çekinme.
– Beyimin ailesi, kızlarını sevdiğimi öğrendiklerinde beni yaşadığım yerden kovacaklar, dedi ve derin bir iç çekerek: “Ve sen aşktan, mutluluktan bahsediyorsun.”
– Dinle Uybaan, sen onlardan ayrılıp doğduğun yere