kötü olacak.
– Anneciğim, o neden bana denk değil? Bütün insanlar denk değil mi? Diye, Kere Ketiiriine kederlenerek annesine sordu.
– Sen kimin kızısın? O kimin? Diye annesi, Kere Ketiriine’ye sordu. Kız hiçbir şey düşünmeden yüzünün, gözünün şekli değişip sıkılmış bir hâlde yere baktı. “Sen köy muhtarının kızısın… Tanrı’nın yardımıyla zengin ve tok bir şekilde yaşıyoruz. Fakat o bir işçi. Her ne kadar onu sevsen de o sana denk değil, seninle kıyaslanamaz. Baban seni bölgenin zengini olan reisin oğluna vermek istiyor.”
Kere Ketiriine, geçen sene güzün, on yedi yaşını doldurduğunda gerçekten de her nedense babası Bölge Reisi Bagdarıın Bagdaasap’ı yirmi yaşındaki oğlu ile birlikte çağırıp onları misafir etmişti. Annesinin demin söylediği, babasının onu vereceği oğlanı görmüştü. Yüzü pide gibi yayvan, kapkara dişleri dökülmüş gibi, aptalımsı görünümlü, sebepsiz yere gülen biriydi. Babasının böyle bir oğlana, sırf bölge reisinin oğlu diye onu vermeye çalıştığını hatırladı.
– Anneciğim, ben Reis Bagdaasap’ın oğluna eş olmam, dedi Kere Ketiriine.
– Anla, Ketiriine! O sana denk bir eş olur. Neden nazlanıyorsun? Diyerek annesi kızına kararlı bir şekilde söyledi.
– Anneciğim, beni nasıl gönlümün istemediği birine eş olarak vermeye çalışıyorsunuz? Dedi Kere Ketiriine, gözünden yaşlar akarak.
– Böyle söyleme! Reis Bagdaasap’ın oğlu dururken işçi, yetim oğlanı mı tercih ediyorsun?
– Anneciğim, benim gönlüm onda.
– Anla Ketiriine, baban seni asla bir işçiye vermez. Baban seni basit bir yetime, işçiye vermek için mi bugüne kadar hiçbir şeyden mahrum bırakmadan giydirip kuşattı? Kimi istediğini, sevdiğini duyduğunda onun kıçına tekme vuracak… Çok büyük rezalet çıkacak. Şimdiden işçi, yetim oğlanı sevmeyi bırak, onu yüreğinden sök at.
– Anneciğim, anla, ondan başka kimseyi sevemem ben, dedi Kere Ketiriine hiddetli sesiyle.
– Göreceğiz, baban seni, sana denk bir oğlan bularak zorla da olsa verecek.
– Anne, anla, eğer babam beni başka birine, yüreğimin razı olmadığı birine verirse ben de… Diye, Kere Ketiriine sözünü bitirmeden gözünün yaşı kesildi, ağlaması durdu. Uzun süren ağlaması bitip gözlerinin yaşını sildikten sonra “Siz nasıl benim hayatıma mâni oluyorsunuz? O zaman beni doğurmasaydın.”
Annesi Ogdooççuya, kızına diyecek hiçbir şey bulamadı. O artık yetişkin olan kızının Moloohoy’u sevdiğini, bir kadın olarak anladı. Fakat kocasından, Kıççık Miiterey’den korkuyordu. Çok sevdiği kızını korumaya çalıştığını ona anlatmaya başladı. Sonra Ogdooççuya, kızı Kere Ketiriine’ye:
– Ketiriine, bu oğlana sevgin derin, onu gerçekten istiyorsun herhâlde. Onu sevdiğini kimseye söyleme. Belki, Reis Bagdaasap’ın oğlu olmaz, başka varlıklı birinin oğlunu görüp beğenirsin.
Fakat Kere Ketiriine, annesiyle konuşup Moloohoy’u sevdiğini söyledikten sonra oğlana yüreğini daha fazla kaptırdı, onu görmediğinde yerinde duramayacak bir hâle geliyordu.
“Biliyordun, benden gizledin.” der diye babaları Kıççık Miiterey’in kızmasından kaygılanan Ogdooççuya, bir gece yatağına yattığında kocasının kulağına fısıldadı:
– Çocuğumuz Ketiriine’nin kalbini kaptırdığı bir oğlan var.
– Evlenecek, anne olacak yaşı geldi. Kimlerin oğluna yüreğini kaptırmış?
– Kimlerin oğluna… Eskiden besleme olarak aldığımız oğlumuza.
– Besleme olarak aldığımız mı? Kimden bahsediyorsun? Diye Kıççık Miiterey, o zaman Çorguyar Süöderlerin ölmesinden sonra onların oğlu Moloohoy Uybaan’ı, hayvanlarını arzulayarak aldığını unutarak sormuştu bunu.
– Sessiz ol, çocuğumuz Ketiriine duyacak.
– Besleme olarak aldığımız… Şu basit Moloohoy Uybaan’a mı büyülenmiş? Kere Ketiriine’nin işçi, uşak bir oğlanı sevmesi çok saçma! Seninle eğlenmek, dalga geçmek için söylemiş olabilir mi?
– Dalga geçerek de eğlenerek da söylemedi, gerçekten oğlanı seviyormuş.
– Sen bunu nereden biliyorsun? Diye Kıççık Miiterey kızgın bir ses tonuyla sordu.
– Kızımızın o oğlana gözünü ayırmadan baktığını görünce onunla konuştum. Ketiriine bana “Ben Moloohoy Uybaan’a gönül verdim, onu seviyorum.” dedi.
– Hayır hayır! Hiçbirine inanmıyorum. Fakat demin söylediğim gibi, Ketiriine seninle dalga geçmiştir! Benim kızımın zihni bulanmadan şeytan Moloohoy Uybaan’ı sevmez!
– İnanmazsan inanma! Sonra bana söylemedin deme.
– Gerçekten kızımız Moloohoy’u seviyor mu? O zaman Ketiriine’yi ondan sakınmamız gerek. Bak, böyle bir şey varsa ondan hamile kalabilir. Geçenlerde bölge idaresine gittiğimde Reis Bagdaasap, kızımızı oğluna istetmek için dünürcü göndereceğini duydum.
– Miiterey, kızımız Ketiriine, Reis Bagdaasap’ın oğlunu duydu ama onu istemedi. Dünürcüleri kızımız reddettiğinde onları utandırmış olacak ve dahası, Reis Bagdaasap, oğlu reddedilince kin tutup senden öç almak isteyecek, dedi Ogdooççuya korkmuş bir sesle.
– Reddedip çocukça heveslere kapılmasına müsaade etmeyeceğim. Razı olsun olmasın onu vereceğim, dedi Kıççık Miiterey çok sert ve kesin bir şekilde.
– Hayır! Miiterey, kızımız bunu istemiyor. O bana “Yüreğimin istemediği birine beni zorla verirseniz intihar ederim.” dedi. Şimdi çocuğumuz istemeden böyle bir şey yaparsak onun felaketini hazırlamış oluruz, diye Ogdooççuya kaygılanarak söyledi.
– Ah, kadınlar, kadınlar, sizin hevesleriniz! dedi Kıççık Miiterey ve derin bir iç çekti. “Zengin, varlıklı birinin oğlundansa işçi birini tercih ediyor. ‘İtin başı gümüş kaptan düşer.’ diye böyleleri için boşu boşuna dememişler.”
– “Seven sırtında yük taşıyanın, âşık olan bastonla yürüyenin peşinden gider.” dediklerini işitmedin mi hiç? Kızımızın yüreğindeki sevgiye nasıl karşı koyacaksın?
– İstesin, istemesin; kendi kızımı böyle güzelce büyüttükten sonra hiçbir şeyi olmayan bir işçiye mi verecekmişim? Göreceksin, bir şekilde kızımızı ondan sakınacağım, diyerek Kıççık Miiterey arkasını döndü, uykusu geldiği için esnedi. Hemen sonra hırıltılı bir şekilde nefes almaya başladı.
Bu konuşmadan sonra Kıççık Miiterey işçi oğlana, Moloohoy Uybaan’a sert bakışlarla bakmaya başladı. Yazın ot biçme işinin başlamasıyla birlikte, evlerinden oldukça uzakta bulunan Uoraannaah Nehri’nin aktığı vadiye uzun yaz boyunca onu ot biçmeye gönderdi. Ona yemeğini İhtiyar Beceke getiriyordu. Muhtar Kıççık Miiterey, ot işinin bitmesiyle birlikte sabah güneşin ilk ışıklarıyla başıboş dolaşan aygır sürüsüne bakmaya göndermek için Moloohoy Uyban’ı çağırıp:
– Hey! Bieribey Küület köyünde birinin otlamaya giden inekleri kaybolmuş. “İhtiyatlıyı Tanrı korur.” diye bir atasözü var. Bizim ineklerimiz başıboş dolaşıyor, onları her gün otlatıp güt, diyerek onu görevlendirdi.
Moloohoy Uybaan her gün otlağa gidip beyinin emrini yerine getirmeye çalıştı. İşte böyle, kışın kar yağmaya başlayıp sürü ağıla girene kadar o inekleri otlatıp güttü. Buna