Muhterem Ateş

Kutlu Ant


Скачать книгу

Onlara, -Ağaçlara zarar verilmez, ormana taş atılmaz! Böyle yaparsanız kutlu ormanlarımız yanar. “Cer İyesi” dediğimiz Yer Tanrısı’nı incitmiş olursunuz. Yer Tanrısı ormanlarımızı korumayanlara küser, onları ağaçlardan yeşillikten mahrum bırakır. Onu küstürmemeliyiz, yoksa bitkiler sararır, güller solar, kuşlar ötmez olur; insanlara hastalıklar gelir, dedi.

      Talayhan, çocukların mahçup olup yere baktıklarını görünce konuşmayı bıraktı. Bu sefer Baybatır hemen konuşmaya başladı. Talayhan, “Benim konuşmam yeterliydi, çocukları çok korkutmamak gerekir” diyecek olduysa da vazgeçti ama Baybatır konuşmaya başlamıştı.

      –Dağlar, ormanlar kutludur! Biz dağlara kurban keseriz, adak adarız! Dağ ruhları insanların iyilikleri için çalışır, insanları kötülüklerden korur. Ormana girildiğinde yüksek sesle konuşulmaz. Bunları size öğretmediler mi? Bakın! Bahçenizdeki bu büyük taş üzerine resmedilmiş olan ve ellerinde kapları tutan insanlar neyi anlatıyor biliyor musunuz? Bilmiyor olabilirsiniz belki, ben anlatayım: Her Hunnuçaylı, törenle vatan için ant içer. Bu Kutlu Ant esnasında, içlerinde mavi ve yeşil renkli su bulunan kaplardan su içerler. Bu su, Yer Tanrısı’nın sembolüdür. Kutsal anavatan topraklarından çıkan mavi ve yeşil renklerdeki bu su, Yer Tanrısı’nın kendi rengidir. Genç Hunnuçaylı’lar! Ormanlarımızı ateşe vermeyeceğiz, koruyacağız anlaştık mı?

      Yüzleri mahcubiyetten kızaran çocuklar, hep bir ağızdan, “Anlaştık!” diye haykırdılar.

      –Ata ruhlarını da Yer Tanrısı’nı da üzmeyeceğiz! Biz burada ‘güller solsun’ istemeyiz! Asla ‘kuşlar ötmez olsun’ demeyiz! Biz uçmağa varmış annelerimiz için orman gülleri toplayacaktık. Savaşlarda kalan babalarımızdan haber getirecek kuşları bekliyoruz! Ateş yakma ve taş atma oyununu oynamayacağız artık, söz! dediler.

      Talayhan ile arabadakiler, çocukların sözleri ve hayalleri karşısında duygulanmışlardı. Talayhan’ın aklına, Hunnuçay’da bin yıllar sonra dahi söylenecek olan ve daha önce kutlu bir kaya yüzeyinde okuduğu ünlü bir ozanın yazısı geldi: “Yürekleri sonsuza dek dağlanacak anaların oğulları, savaşlarda kolay ölürler!” Çocukların, “Savaşlarda kalan babalarımızdan haber getirecek kuşları bekliyoruz!” sözünü, Talayhan içinden birkaç kez tekrarladı. Şimdiye kadar olan bütün savaşlar yakmıştı, yıkmıştı, yok etmişti. Öyle ya da böyle her savaş, ardında nice sakat kalmış insan ve yetim çocuklar bırakmıştı. Talayhan, ülke tehlikede olmadıkça her türlü savaşa karşıydı. Eğer bu acundaki savaşlar bir şekilde sonlandırılmazsa, insanlığın tükenip gideceğini de iyi biliyordu. Talayhan, bu öksüz ve yetim çocukları unutmayacaktı, unutamayacaktı hiçbir zaman…

* * *

      Talayhan, Navruz Onbaşı’ya arabadaki aşık kemiklerini çocuklara getirmelerini söyledi, onlara hediye edecekti. Hunnuçay’da “aşık oyunu” nu sadece çocuklar değil büyükler de oynardı. Hemen hemen her evde onlarca aşık kemiği bulunur, uzun kış gecelerinde yaşlısı, genci, çocuğu bu oyunu oynardı. Navruz Onbaşı, çocuklara aşık oyununu nasıl oynayacaklarını anlatmaya başlayacaktı ki mavi gözlü uzun boylu çocuk sordu;

      – Bu aşık kemikleri hayvanın neresindedir?

      – Aşık kemikleri, hayvanların arka ayaklarının eklem yerlerindedir, size hediye edilen aşık kemileri koyun ve keçilerden alındı.

      – Peki o hayvanlar ölmeden bu kemikler alınamaz, o kadar çok nasıl biriktirdiniz? diye sordu çocuk.

      Navruz onbaşı biraz önce Baybatır’ın çocuklara; “Ormanlarımızı koruyalım!” sözlerine karşılık, Çocukların da; “Siz ormanları koruyun diyorsunuz da hayvanları topluca öldürmüşsünüz!” demek istedilerini düşündü ve;

      – Bu aşık kemiklerini biriktirmek zaman alabilir, almayabilir de. Bunlar, etini yemek için avladığımız dağ keçilerinden veya bahar bayramlarında Göktanrı’ya topluca adaklar adandığı zamanlarda biriktirilenlerdir, dedi.

      Çocuklar Navruz’a “Bizimle bir kez oynar mısın?” diye israrcı olunca, Navruz; “Çocuklar, ben size kısaca anlatayım. Yolumuz çok uzun, bir an önce gitmemiz gerek” diye anlatmaya başladı.

      –Bu aşık oyununu en az iki kişi oynar. Elinize ikişerli, üçerli, dörderli hatta daha fazla kemik alıp oynayabilirsiniz. Elinizle oyun alanına serdiğiniz aşık kemikleri, yerdeki konumlarına göre “şobura”, alçi “tavçu”, “pık”, “çık” gibi isimler alır. Yere serptiğiniz kemiklerin insan kulağına benzeyen oval hatlı yan kısmı, “alçi”, düz kısmı ise “tavçu” dur. Tümsekli kısmını “pık”, ortası çukur kısmını ise “çık” diye adlandırıyoruz. Eğer aşık kemiği yere dik konumda kalırsa, buna “şobura” denir ve aşık kemiklerini kim kaparsa kemikler onun olur veya oyunun galibi de olabilir.

      Navruz Onbaşı çocuklara oyunu kısaca tarif ettikten sonra vedalaşarak yanlarından ayrıldı…

      Gece yarısı olmadan ulaştıkları Debetcurt Kenti’ndeki askeri karargâhta konuk oldular. Karargâhtaki komutanlardan bazıları Talayhan’ın ve Baybatır’ın çocukluk arkadaşlarıydı. Birlikte savaşlara katılmışlardı. Onbaşı Kumukbek ile Onbaşı Navruz yorgun oldukları için erkenden yattılar. Talayhan uzun zamandan beri Debetcurt Şehri’ne gelmemiş, Teyrikul Komutan ile de uzun yıllardır karşılaşmamıştı. Teyrikul ile Talayhan en son, Islavorus Devleti’yle yapılan Kasavkanlı Savaşı’na birlikte katılmışlar, o zamandan bu yana da görüşmemişlerdi. O savaşta Talayhan, Teyrikul ve Baybatır, üçü de kılıç yarası almışlardı. Bu savaşta Hunnuçay ordusunun komutanları, Islavorus ordusunu Kubanak Vadisi’nde “kurt kapanı”43 taktiği ile çembere alarak yok etme planı hazırlamışlardı. Talayhan, Baybatır ve Teyrikul, Kubanak Vadisi’nden ziyade Kasavkanlı Geçidi’nde düşmanın daha kolay yok edileceğini söylemişlerse de henüz üçü de genç birer komutan olduklarından, düşünceleri kabul görmemişti. Sübaşı44 da dahil olmak üzere çoğunluk, Kubanak Vadisi’nin tutulması ve düşmanın burada imha edilmesi yönündeki karara katılmıştı. Ancak Talayhan’ın ısrarı sonucunda, bu üç genç komutan, Sübaşı ile görüşerek Kasavkanlı mevkiine bir bölük asker gönderilmesini kabul ettirmişler; Talayhan, Teyrikul ve Baybatır’ın da bu bölük ile birlikte kalması kararı alınmıştı.

      Sübaşı, “Düşmanın gelebileceği yol, Kubanak Vadisi boyuncadır. Diğer yollar dağ yoludur. Düşman ordusu bu dağ yollarını bilmez, bilse de burada pusuya düşeceğini tahmin eder. Bu duruma yaptığınız itirazlarınız bana göre yersiz, ama yine de bir miktar asker gönderelim.” demişti. Ancak Talayhan, Sübaşı ile yaptığı görüşmede; “Düşman bu savaşı kazanmak için her türlü hileye başvuracaktır, çevremizde bize düşman olan diğer devletlerle işbirliği yapacaktır. Hatta Islavorus’ların, Hunnuçay Ordusu’ndan kaçan ve bazı gizli geçitleri bilen Çankay ve Amantişlik adlı iki çaşıttan yardım alacakları bilgisine ulaştık. Bu yüzden Kasavkanlı Geçidi tehlike arzediyor.” diye ikaz etmişti.

      Hunnuçay Ordusu düşmanı Kubanak Vadisi’nde beklerken, ihanet edip de Islavorus Devleti’ne sığınan haydutlar, “Hunnuçay askerlerinin Kubanak Vadisi’nde yığılma yaptığını, dolayısıyla Kasavkanlı Geçidi’nin daha emniyetli olduğunu” düşman komutanlara bildirmişlerdi. Islavorus ordusu casusların yardımıyla, Kasavkanlı geçidine ulaşmıştı. Ancak akşamüzeri başlayan gök gürültülü yağmur, gece yarısı şiddetlenmiş; iki ordunun da silahlarının çoğu kullanılmaz duruma gelmişti. Bu yüzden göğüs göğüse, çok çetin bir çarpışma yaşanmıştı. Talayhan komutasında kahramanca çarpışan az sayıdaki Hunnuçay askeri, sabaha doğru geri çekilmek zorunda kalmıştı.