Gabbas Kabışulı

Gönlün Göklerinde


Скачать книгу

Bavırjan Momışulı ile Rahımjan Koşkarbayev bu unvanı ne yapacak?. Onlar kazanacaklarını kazandılar zamanında. Kasım Kaysenov ise kendi kendini yüceltenlerdendir, bu unvana layık değildir. Ben öneriyi desteklemiyorum. Hiçbir belgeye imza atmam.” diyerek kesin ve net görüşünü belirtir. Toplantıya katılan generaller, general olmayanlar, hiç kimse Nurmagambetov’u fikrinden vazgeçirememiş.

      Atalarımız bu tür davranışa ne derdi acaba? Moskova’nın, Kremlin’in uygun bulduğu öneriye nasıl kendimiz engel olabiliriz? Savaş kahramanlarımız Bavırjan Momışulı’na, Rahımjan Koşkarbayev’e, Kasım Kaysenov’a Sovyetler Birliği Kahramanı unvanı verilirse Kazak halkı bundan şeref duymaz mı? Saga-dat Nurmagambetov bunu neden düşünmedi?

      Atalarımız, bu türden davranışa çekememezlik der. Çekememezlik ise tedavisi zor hastalıklardan biridir.

      AĞABEY EMANETİNİ YERİNE GETİREN KARDEŞ

      1974 yılı. Nisan ayının ortaları. Almatı’dan Tiflis Şehri’ne uçuyoruz. Eski Gürcistan başkentinde SSCB Edebiyat Eleştirmenler Kongresi yapılacak. Muhtar Avezov Edebiyat ve Sanat Enstitüsü Müdürü Adi Şaripov’un başkanlık ettiği heyetimizde Hasen Adibayev, Sayın Muratbekov, Rımgali Nurgaliyev, Kabdeş Jumadilov, Fayzolla Orazayev, Sa-gat Aşimbayev (Leninci Genç Gazetesi Muhabiri) ve diğerleri var. Toplam ondan fazla kişi gidiyoruz. Ben, Kazak Edebiyatı Gazetesi’ni temsil ediyorum.

      Uçaktaki yerlerimiz en önde imiş. Girer girmez sağ taraftaki ilk sıraya yerleşip bizi yoklar gibi gülümseyerek bakan Adeken:

      “Gabbas buraya gel.”dedi bana yanındaki koltuğa işaret ederek.

      “Benim yerim üçüncü sırada gibi.”

      “Bir şey olmaz, şu sıraların bu tarafı bize ait, bilete özellikle böyle sipariş vermiştim, yan yana oturalım diye. Gel otur” diyen Adeken sözlerini hemen dinlemediğimden küçücük gözlerini dikti ve gülümsedi. Sonra konuşmasına devam etti: “Kongreye katılacakların listesini de kendim oluşturdum. Genelde değişik işlerle ayrı ayrı olursunuz, şimdi ise kardeş Özbeklere uğrayıp ardından Soso’nun, Stalin’in memleketine varana kadar altı buçuk saatlik bir zaman var. Tiflis’te ise bir hafta kalacağız. Dönüşte yine altı buçuk saat sizin olacak, rahat rahat sohbet edersiniz artık, öyle değil mi?”

      “Aynen öyle Ad ağabey, harika oldu, düşündüğünüz için çok teşekkür ederiz.” dedim büyük bir memnuniyet ve samimiyetle.

      “Ben ağabeylerimizin pek çoğu ile böyle uzun yolculuklar yaptım. Kazak usulü sohbetin bayrağı Saben’e aitti… Sabit Mukanov… Muhan, Muhtar Avezov… Hem kendi milletimizin hem diğer milletlerin eski yeni edebiyatının canlı hazinesi, tam anlamıyla ansiklopedisi idi… Merhum Muhan… Aklıma geldikçe hastanede en son gördüğüm şekliyle canlanır gözlerimin önünde…” dedi. Adeken, kilolu bedenini yavaşça hareket ettirip ayaklarını uzatarak otururdu. Diğer tarafında pilotlar olan gri duvara bakıp bir süre sessiz kaldı. Sözlerinden ve sesinden özlem duygusu hissettim.

      Adeken’i, 1966 yılının sanıyorum Mayıs ayında Yazarlar Birliği’ne başkanlık etmeye başladığından beri tanıyorum. Güler yüzlü, samimi ve konuşkan olduğu, iyi kalpli ve iyi insani özelliklere sahip insan olduğu herkesçe bilinir. Birliğimize daha önceleri başkanlık edenlerle kıyasla kalem ustalarına en çok iyilik yapan da Adeken’dir. Onların daireye de, arabaya da, madalya ve nişana da sahip olmalarını sağlamıştır. Çitadan daha hızlı olan aklım çabucacık bunları düşündü. Yine de yaptığı bir iş konusunda pek bilgi sahibi değildim. Hem onu öğrenmek hem daldığı düşünce derinliğinden çıkarmak amacıyla:

      “Ad ağabey, Muhan’ın “Kıylı Zaman (Karışık Devir)” romanını tekrar yayımlatıp Rusçaya çevirtmişsiniz, yani… “Karışık Devir”i uzun yıllar boyunca reddetmek kimin, hangi işine yaradı?” diye sordum. Adeken ani bir bakış attıktan sonra güldü ve bana doğru yaslanarak:

      “Bizim siyasetin midesine iyi gelmedi” diye imayla cevap verdi. Anladım.

      “Ne kadar ilginç” dedim konuya devam etme isteğimi belirterek. Adeken, düz oturup anlatmaya başladı:

      “Roman’ı Juldız Dergisi’nden okumuşsundur, ön sözünü ben yazmıştım. Kitap olarak önümüzdeki yıl Jazuvşı Yayınevi’nden çıkacak. Rusça nüshası 1972 yılında önce Moskova’da çıkan Novıy Mir Dergisi’nde yayımlandı, ön sözünü Cengiz Aytmatov’dan istedik. Geçen sene ise Hudojestvennaya Literatura Yayınevi’nden “Lihaya Godina” adıyla kitap olarak basıldı. Demin söylemiştim ya hastanede kaldığımı. 1961 yılının böyle ilkbahar mevsimi idi. Bakanlar Kurulu hastanesi. Muhanda yatıyormuş, ancak ben yattıktan dört beş gün sonra taburcu olmuştu. Hâl hatır sormaya geldiğinde: “Ben Almatı Sağlık Evi’ne tedavi için gidiyorum. Belki orada görüşürüz. Acil şifalar diliyorum.” demişti. Aradan yaklaşık üç dört gün geçtikten sonra, saat on bir civarında beklenmedik bir anda odama geliverdi. Selam vermek için kalkmaya çalışıyordum ki:

      “Ya Adi kalkma, senin ayağa kalkman henüz yasak”dedi.

      “Muha siz nasılsınız, sağlık evinde misiniz?” diye sordum. Muhan, sandalyeyi yatağıma iyice yaklaştırarak oturdu ve:

      “Sağlık evine gitmedim, burada yapılan tedavi de yeterli olur. Moskova’ya gitmek üzereyim. Profesör Sayım Balmuhanovora’da tedavi olmamın daha doğru olacağını söyledi.” diye birazcık duraksadıktan sonra: “Ya Adi, ben sana iki şey emanet etmek için geldim. İlki, senin üniversiteyi kazanmasında yardımcı olduğun Murat henüz gençtir, ona göz kulak ol. İkincisi, “Karışık Devir”i tekrar bastırma işini üzerine al, o bir tek senin elinden gelir” dedi hızlı hızlı konuşarak. Kibirli bir şekilde acele etmeden konuşan ağabeyimizin hızlı konuşması ve “sana iki şey emanet etmek için geldim”, “Murat henüz gençtir, ona göz kulak ol” demesi hoşuma gitmedi. İçimden çok tedirgin oldum, ancak belli etmemeye çalışarak:

      “Muha inşallah yolculuğunuz iyi geçecek ve sağ salim ülkeye döneceksiniz, kitabı da yayımlayacağız, Murat da okulunu bitirecek. Böylece sizinle birlikte istişare ederek üç kutlamayı birlikte yapacağız.” dedim.

      “Ya Adi inşallah aynen dediğin gibi olur. Yine de sen emanet ettiklerimi unutma. Sen tamamen iyileş de çık, Allah sağlıkta kavuşmayı nasip etsin.” diyerek eğildi alnımdan öptü ve geniş alnı ay gibi parlayarak ayağa kalkıp yavaşça dönüp odadan çıktı. Güzel kalbi, bir kötülüğü mü hissetmişti? Moskova yolculuğundan dönmedi. Ameliyat masasında ebedî dünyaya intikal etmiş.

      Adeken’in net çıkan sesi boğuk gelmeye başladı. Etkisi altına almaya başlayan derin düşünceden bir an önce kurtulmasına yardımcı olmak amacıyla:

      “Hastaneden çıkar çıkmaz “Karışık Devir’i” elinize aldınız değil mi?” dedim. O, başını hafifçe sallayarak:

      “Hayır” dedi. “O sıralarda Bakanlar Kurulu Başkan Yardımcısı olmama, Muhan’ın emanetini yerine getirmeyi değerli ağabeyimizin ruhu karşısındaki borcum olarak kabul etmeme rağmen kitabı tekrar bastırma işini beceremedim. Bizim Kazak milleti çok ilginçtir. Yukarıdaki arkadaşlarla konuştum, hepsi de: “O kitap parti siyasetine aykırı olduğu için yasaklanmıştır. Dikkatli ol, yanlış adım atmayasın.” dedi. Ondan sonra kendimize getirecek yolu Moskova üzerinden yapmayı uygun bulup romanı Rusça yayımlama kararı aldım. Kendi milletimizin her taraftan hırpalamaya başladığı Muhtar Avezov ile Kanış Satbayev’i, Gabit Müsirepov’u, Ahmet Jubanov’u koruyan Moskova değil mi? Oradan güç almam gerektiğini düşündüm. “Karışık Devir” romanı 1928 yılında Kızılorda Şehri’nde basıldığında “Feodalite ve milliyetçilik yönde