Gabbas Kabışulı

Gönlün Göklerinde


Скачать книгу

yazdırıp Rusçaya satır arası tercüme yaptırarak 1969 yılında Moskova’daki SSCB Yazarlar Birliği’ne gittiğimde yanımda götürdüm. Öylece zamanında Muhan’ın dostu olan Aleksey Naumoviç Pantiyelev’e götürüp gösterdim ve edebî çevirisini yapmasını rica ettim. Merhum Muhan’ın ruhunu memnun etmemiz gerektiğini söyledim. İtiraz niteliğinde bir tek laf bile etmedi, hatta sevine sevine kabul etti. Döneminde Muhan’la çok iyi ilişkileri olan Moskovalı kalem ustalarından biriydi. Çeviriyi dört ay gibi kısa bir sürede bitirip bana Almatı’ya telefon etti. Ben de iki üç gün sonra Moskova’ya, Yazarlar Birliği Olağan Genel Kurulu’na gitmek üzereydim, çok güzel bir tesadüf oldu. Gittim. Aleksey Pantiyelev sevinçten uçuyordu: “Harika bir eser. Değerli Muhtar. Değerli Muhtar.” dedi kalbi sızlayarak. Çeviri hizmetinin karşılığını hesap ederek fazlasıyla yanımda para götürmüştüm, kesinlikle almayacağını söyleyip beni epey uğraştırdı. “Muhtar’ın ruhu için çalıştım, onun için para isteyecek değilim.”dedi. Ben de: “Kimin olursa olsun, ne kadar olursa olsun emeğinin karşılığını ödememek İslam dininde günah sayılır, böyle şeyleri ölmüşler de affetmezler.” diyerek zar zor almasını sağladım. Neyse, sonra çeviriyi “Novıy Mir” dergisinin Yazı İşleri Müdürü Aleksandr Tvardovskiy’e götürerek zamanında yazar ile kitabın uğradığı haksızlığı ona da anlattım ve yakın tanıdık olmasından istifa ederek “Saşa, derginde bir an önce yayımla” diye üsteledim. Allah razı olsun, o da Muhan’ın dostlarından, arkadaşlarından ya, hemen: “Çok iyi olmuş, doğrusunu yapmışsın. En kısa sürede yayımlayacağım, ancak Rus okuyucular için ön söz gerekir, ön söz olmadan olmaz. Kime yazdırabileceğimizi bir düşünelim.”dedi. İkimiz üzerinde düşündük, şunun, bunun adlarını sıraladık. Bizim taraftan hızlıca yazacak kimseyi bulamayacağımızı hissettim. 1951 – 1953 yıllarında Muhan’ın peşine düşenlerin, dil uzatanların çoğu hâlâ hayatta idi. Onlar yaptığımız iyi ameli duyacak olurlarsa karşı çıkıp aynı işlerine tekrar başlamaktan çekinmezlerdi. Kimin kafasında kaç tilki dolaştığını kim bilebilir.. En iyisi beladan uzak durmaktır. Böyle şeyleri düşünürken aklıma Cengiz geliverdi, Cengiz Aytmatov. “Ona yazdırayım. Muhan’ın hayır duasını almış genç kalem ustası Cengiz dururken bu işi başkasına devretmem doğru olmaz. Böyle bir şeyden Muhan’ın ruhu da razı olacaktır” kararını aldım ve hemen: “Saşa, Muhtar Avezov’un edebiyata attığı ilk adımına çok sevinerek hayır dua ettiği Cengiz Aytmatov var ya. Ön sözü ona, Cengiz’e yazdıralım. Ondan daha ünlü kimseleri arayıp da ne yapacağız? Buralarda olduğunu duymuştum. Bulayım da söyleyeyim, kabul edeceğinden hiçbir şüphem yok. dedim. Tvardovskiy hemen uygun bularak: “Evet, Cengiz Aytmatov burada. Geleli bir hafta kadar oldu galiba. Ben onu yarın… hayır bugün buldurup kendim konuşayım.” dedi. “Ancak onun da başı belaya girmiş, siyasetçilerden sıkıntı çekeli uzun bir süre olmuştu. Konuşmamızdan sonra fazla geçmeden görevinden alındı. Tabiki dergisinde çok cesurca, gerçeği yansıtan eserleri yayımladığı için. Ancak kendisi tarafından teşekkül edilen dergi personeli onun çalıştığı yönde çalışmaya devam etti. “Karışık Devir”, nihayet konuşmanın üçüncü yılında Aleksandr Tvardovskiy’nin Aytmatov’a yazdırdığı ön söz ile yayımlandı. İşte Gabbas yoldaş, eserin böyle bir hikâyesi vardır.” dedi Ade-ken.

      “Ad ağabeyciğim “Karışık Devir”in aramıza dönmesi sizin emekleriniz sayesinde olmuş. Rusçaya tercüme ettirmeniz, büyük hocası olarak Muhan’la gurur duyan Cengiz Aytmatov’un kitabın Rusça nüshasına ön söz yazmasını sağlamanız ne kadar örnek bir davranış.” dedim kalem ustası ağabeyimizin gösterdiği cesaretten dolayı son derece mutluluk ve gurur duyarak.

      “Muhan’ın emanetini yerine getirebildiğim için çok şükrettim… Pantiyelev, telefon edip “Novıy Mir” dergisinde çıktığı müjdelediğinde niye gizleyeyim ki gözlerimden sevinç yaşları döküldü. Rusça “Lihaya Godina” adıyla kitap olarak çıktığında ve kitap elime geçtiğinde odamı içeriden kilitleyip çocuk gibi hüngür hüngür ağladım.” derken Ad ağabeyin sesi yine boğuk çıkmaya başladı. Başını iyice öne eğip cebinden mendilini çıkardı ve gözlerine götürdü. Ben ne yapacağımı bilemeyip şaşkına döndüm. Benim de içimi üzüntü kapladı ve kalbim hızla çarpmaya başladı.

      Bazı edebiyatçı bilim adamları “Karışık Devir”in tekrar yayımlanmasının, Rusçaya çevrilerek bastırılmasının Cengiz Aytmatov’un emekleri sayesinde olduğunu belirterek kendilerince “yeni keşif” yaptıklarını düşünmektedirler. Şayet o zaman Adeken, Aytmatov’u teklif etmeseydi veya Aytmatov bulunmasaydı ön sözü Muhan’ın Moskovalı Rus dostlarından biri yazmış olurdu. Sonuçta kim olursa olsun gözleriyle görmediği, kesin emin olmadığı şeyleri gerçek olarak sunmak doğru değildir. Kazak milleti “Yalanı gerçekmiş gibi, tepeyi düzlükmüş gibi gösterenler”i sevmemiştir.

      Tiflis’teki toplantımız bir hafta devam etti. Edebî eleştiricilerin nice ustaları katıldı. Özellikle de Moskova ile Leningrad, Kiyev şehirlerinden gelen heyetlerin üyeleri çok güçlüydü. Bu durumu söylediğimizde Adeken: “Sovyet edebiyatının havasını yapanlar onlardır.” diyerek her üye hakkında biraz bilgi vermişti. Onların hepsi de ağabeyimizin yanına koşarak gelip “Ooo, Adeke. Selamünaleyküm.” diye elini sıkarak veya “Değerli Adi Şaripoviç.” diye sarılarak selamlaştı. Biz de gururlanıp çok mutlu oluyorduk. Öyle anlardan birinde Sayın Muratbekov bana: “Moskova’da Adeken’in itibarı Şolohov’un, Gamzatov’un itibarından hiç de eksik değil.” dedi. Bir dönemler SSCB Yüksek Kurulu Başkan Yardımcısı, Milletler Kurulu Başkanı görevlerinde bulunan Adeken’den destek görüp yardım alanlar az olmamışa benziyordu.

      Sagat Aşimbayev ikimiz sıkıcı konuşmalardan ve uzun uzun oturmalardan yorulmaya başladık ve ikinci gün öğleden sonra toplantıdan ayrıldık. Toplantılara öğleye kadar veya öğleden sonraları katılma, geriye kalan zamanlarda şehri dolaşma kararı aldık. Adeken, bunu fark etmiş olmalı ki ertesi gün akşam odasında toplanmaya başladığımızda: “Gabbas, Sagat. İkiniz ne uyanıkmışsınız ya.” diyerek yüksek sesle güldü…

      Kim olursa olsun, insanı ilk gördüğünde bıraktığı etki aklında net ve uzun süre kalırmış. Hatırına ilk yerleşen sureti aynı şekilde durmaya devam edermiş. Daha sonraları o insanla ne kadar görüşürsen görüş, hatta her gün görürsen gör o insanın yüzünden, oturmasından ve kalkmasından, konuşmasından o ilk görüşte fark ettiğin özelliklerini ararmışsın. Kazaklar, “Bir defa görünce bildik, iki defa görünce tanıdık olunur” derler. Öyle insanlar bazen yaşama veda ettikten sonra bile aklına geldikçe onu ilk gördüğün, onunla ilk konuştuğun anları hatırlarsın hemen.

      “Yazarlar Birliği Birinci Başkanı görevine Adi Şaripov’un getirildiği haberini duyduğumuz günün ertesi Yazı İşleri Müdürümüz yazar Nıgmet Gabdullin, hepimizi odasına toplayıp: “Arkadaşlar, yarın saat onda yeni başkanımız Adeken bizi kabul edecek. Birliğimizle tanışma işine edebiyat gazetesi çalışanlarıyla görüşmeyle başlamak istemiş olmalı. Bence çok doğru. Ne işiniz varsa erteleye durun, hep birlikte gidip gözükelim.” dedi.

      Belirtilen saatte Adi Şaripov’la görüşmeye gittik. Odanın kapısı açılır açılmaz geniş odanın köşesindeki büyük masa başında oturan kilolu, kel kafalı, keskin bakışlı, açık tenli adam yerinden rahatça kalkıp bize:

      “Gençler buyurun, buyurun lütfen.” dedi. Beklediği misafirleri memnuniyetle karşılayan ev sahibi gibi neşeli ve güler yüzlüydü. Ellerimizi sıkarak selamlaştı. Odanın sol taraf kenarına konan uzun meşeden masaya işaret edip oturmamızı rica etti. Kendisi makam koltuğuna değil, yanımıza oturduktan sonra Yazı İşleri Müdürümüze bakıp: “Hep gücü kuvveti yerinde delikanlıları