Dinis Bülekov

Ömür Tektir


Скачать книгу

gireyim artık, annem merak etmiştir, – diye duyulur duyulmaz yankılandı kızın sesi. Delikanlı ona karşı konuştu:

      – Biraz daha kalalım da…

      Onlar arzuyla öpüştü. Gülşan endişelendi.

      – İlğuca nasıl döneceksin ki?

      – Giderim, bana ne ki bu! – diyerek cesaret göstermek istedi diğeri.

      – Ya bize girelim mi? Annem yanlış anlamaz. Ancak burada…

      – Yok, Gülşan, Feyrüze Abla hasta. Başka bir zaman belki…

      Bu duruma ikisi de içten bir şekilde sessizce güldü. Gülşan yönelip kare binanın pencerelerine baktı.

      – Herkes de uyumuş, hiçbir pencerede ışık kalmadı, – diye belirtti o.

      Yağmur damlaları güçlendi. Şimşek hiç aralıksız çakmaya başladı. O esnada, hiç beklenmedik bir şekilde çok şiddetli bir şimşek çaktı, sanki onların sığındıkları akağaca vuruldu.

      – An-neciğim!! – diye çöküverip, İlğuca’nın bileklerine yapıştı o korkusundan, ama diğeri arka arka çalılık arasına girip duruyor. Şaşıran Gülşan birden ona seslendi.

      – İlğuca niye ıslak ağaçların arasına giriyorsun?

      O anda, Gülşan’ın aklını çıkartarak, birisi kızı tuttu ve delikanlıyı da arkasından itti.

      – Yürü, küçük hanım, yürü, yiğidin varsa sen niye korkacaksın! – ses kaba, istihzalı idi. – Islak çalılık ileride şimdi! Hemen gideriz. Şimdi biraz sabret! Senin gibi kokmamış taze sazan işe yarayacaktır…

      – Sizi utanmazlar! Kimsiniz siz? – Lakin azman gibi bir delikanlı debelenen kızın omuzlarına parmaklarını batırdı. Ya acıdan ya da aklı çıktığından Gülşan bağırmak isteyerek ağzını açtı, ancak güçlü bir el onun ağzını kapattı ve bileklerinden sıkıca tutup öne doğru çekiştirdi. Ter sinen pis avuçtan ne kadar kötü bir koku geliyordu. Canını kurtarmaya çalışıyor ama kaçılacak gibi değil. Delikanlılar iki kişiydi. İki taraftan da sıkıca tutmuşlardı. İşte, Gülşan’ın nefesi kesiliyor, boğuluyor ama ağzını iyice kapatan kötü kokulu avuçtan da kurtulurum deme.

      – Debelenme, sazan, gidince yere yatıp birlikte debeleniriz!… – Bu tamamen başka bir ses. – Kimin utanmaz olduğunu o zaman öğrenirsin.

      Yok, daha deminki ilk ses de uzak değilmiş:

      – Çok güzel görünüyorsun, tutacak yerin de var… – Bu sözler ile bu rezil, Gülşan’ın göğsüne yöneldi, bir anda kurtularak kızcağız, diğer yiğidin elini ısırdı. Tabi, kendininki kıymetli, “ah!” dedi.

      – Bırakın bizi, kimsiniz siz? – diye bağırdı ama onun sesi bu geceki mahşerde çok uzağa gitmedi. Aklına şöyle bir fikir geldi: “İlğuca’yı nereye koydular, yoksa… yoksa bırakıp kaçtı mı?” Ama ikinci bir iç ses karşı çıktı: “Yok, bu mümkün değil, değil!…”

      Eli ısırılan yiğit, ağzından içki kokusu saçarak birden sinirlenip, Gülşan’ı arkadaşından çekti aldı.

      – Versene, ben seni, dişlerini ağzına dökerim, kancık!…

      Kızcağız bir süre şuurunu kaybetti, o hiçbir şey işitmez oldu. İlk delikanlının söyledikleri zar zor kulağına çalındı.

      – Değme, Vadik, bırak, işi bozuyorsun!

      – Neyini bozuyormuşum onun? – zehir saçıyor o.

      Önceki ses yine karşı çıkıyor:

      – Sadece bugünle yaşama moruk, işi bozuyorsun. Kendi aralarında tartışıyorlar. Her hâlde sana düşecek, korkma!

      – Korkulacak bir şey kalmadı artık…

      Kendine geldiğince Gülşan ile İlğuca yan yana duruyorlardı. Metruk bir demir garajdı. Yukarıdan şıpır şıpır su akıyor, burası bir barınak gibi. Bir de baş ucundaki demir tıkırdayıp duruyor. Bir yerden sallana sallana aydınlık giriyor. Pencere gibi olan şeyler bir delik sadece, ayrıca rüzgâr da esiyor. Gülşan üşüdü, gayriihtiyari İlğuca’ya yaklaştı. Diğeri de ona sarılmaya çalıştı…

      – Bırakın bizi, yiğitler, – İlğuca’nın sesi duyuldu. – Bizim ne suçumuz var?

      Gülşan’a, aklı yeniden döndü. Acınacak hâlini anlasa da, içinden “Aferin, gitmemiş İlğuca, sesi de ağlamaklı çıkmıyor” – diye belirtti. İlğuca’yı yanında hissetmek Gülşan’a biraz olsa da rahatlık veriyordu. “Bunlar kim?” diye bir düşünce geçti aklından, ondan sonra bu kötü adamların ne yapmaya niyetlendiklerini anlayınca, korkusundan birden dizlerinin bağı çözüldü. İlğuca’ya doğru eğilmeye başladı. Ama niye tutmuyor o Gülşan’ı? Kırık pencereden şimşek çakıyor, duruyor duruyor da gök tepe insanın aklını çıkartacak gibi yarılıyor. Bu kızcağıza güç veriyor. Gözlerini açıp baksa, onları dört azman kuşatmış.

      – İlğuca… – diye yavaşça sesleniyor kız. Bu kez diğeri de duydu, başını çevirdi.

      – Gül-şa-an… – diye acıyla çıktı sesi. Ama bunu duyar duymaz “tak” diye vurdular. İlğuca külte gibi arkaya doğru gitti, ondan sonra yine sürüklediler. Vay, ne görsün: “İlğuca’yı iple sıkıca bağlamışlar. Kımıldaması mümkün değil zavallının. Birden Gülşan’ın aklına bir fikir geldi: “Çamaşır ipi Seğize Abla’nın bıraktığı çamaşır ipi.” Kendisi bile fark etmeden:

      – Niye, adamın ipini aldınız? – demez mi? Delikanlılar kah kah güldüler. Gülşan onların birini bile tanımıyor, daha doğrusu, onların yüzü görünmüyor. İşte aralarında “r” harfini tam söyleyemeyen peltek deminden beri kaldırıp şişe ağzını emen arkadaşına yöneldi:

      – Ve-sene, Vadik, içkiyi biy sen lıkı-datıyo-sun, bu adil değil.

      İşte peltek içince dile geldi:

      – Ya, yiğitçik, çamaşıy ipini tanıyınca, sazan yetişti demek.

      Ağzından kan tüküren İlğuca hâlâ onlara sesleniyor.

      – Yiğitler, sizin için şu an iyi ama, hesap verme zamanı da gelecek. – Onun sesi soğuk ve sert yankılandı. İlğuca devam etti. – Ben, öğrenciyim, bütün tıp fakültesinin yiğitlerini toplayacağım, amma sizi bulacağız. O zaman, peltek, “ha” deyinceye kadar senin ensene çökeriz.

      Bu konuşma yiğitleri ayıltır gibi oldu. Ancak onlar kötülüklerine devam etti. Vadik denileni bir yerden bıçak getirip çıkardı ve bağlı olan İlğuca’nın çenesine dayadı:

      – Sen, sefil, bizim ensemize nasıl çökeceksin ki? – diyerek imalı bir şekilde gülüp içki kokusunu üfledi İlğuca’ya. Biz şimdi öbür dünyaya senin ardından gitmeye hazırlanmıyoruz. Ha-ha! – Ondan sonra yine vurmak için elini kaldırdı ama bu kez, İlğuca yana çekildi.

      – Bağlı birini dövmek erkeklik değil! – dedi o.

      Yiğitlerden diğer ikisi bir iki adım kenarda sessizce duruyor, onlar söze katılmıyor. İşi peltek azdırıyor:

      – Biliyo musun, sefil, biz senin küçük hanımı gözünün önünde soyup, bu-ada şimdi sı-adan geçi-i-iz! Bu biy, ikinci ola-ak dilini tutmazsan, ikinizi de asa-ız.

      Bu ana kadar afallayıp kalmış olan Gülşan birden ağlamaya başladı.

      – Bırakın bizi, lütfen!… Bizim ne suçumuz var? Biz birbirimizi seviyoruz. Evet seviyoruz… – diye yalvardı kızcağız çırpınarak. İlğuca da biraz duygulandı