ilgilenmiş, zeki ve yetenekli öğrencileri daha iyi bir eğitim almaları için bursla İstanbul’a da göndermiştir. Yasal açıdan bağımsız Türk kadın örgütlerinin kurulması ise ancak 1905 İhtilali’nin yarattığı nispî özgürlük çerçevesinde, Rusya’nın Rus olmayan tâbi unsurlara kendi yasal örgütlerini kurabilme hakkını tanıyan 4 Mart 1906 tarihli geçici kararnameyle mümkün olmuştur. Bu kararnamenin ardından art arda kadın dernekleri açılmaya başlamıştır. Bu derneklerden bazıları, Bakü’deki “İlim ve Hayrât Cemiyeti, Uralski’deki “İane Cemiyeti”, Orenburg’daki “Müslimeler Cemiyeti”, Tiflis’teki “Kafkasya Müslüman Hanımlar Cemiyet-i Hayriyesi” gibi derneklerdir (Hablemitoğlu-Hablemitoğlu 2004: 106-107, 110). Bu kadın cemiyetleri yürüttükleri faaliyetlerle kadınlara ileride temel hukukî ve siyasal haklar verilmesi konusunda zemin hazırlamıştır. Onlar, yürüttükleri mücadeleyle Gaspıralı’nın deyimiyle kadınlar olmaksızın “yarım dünya” olarak Rusya’nın siyasî ve kültürel baskısı ile mücadele etmenin zorluğunu fark etmişlerdir. Kadın ve erkek “bütün bir dünya” olarak daha güçlü bir şekilde örgütlenerek Rusya ile mücadele etmenin, Müslüman-Türk azınlık için avantaj olacağını erkeklere kabul ettirmeye çalışmıştır. Basın, kültür ve sanat alanında da Kadın Hareketi büyük gelişme göstermiştir. Kırım’da Tercüman başta olmak üzere, İdil-Ural’da Vakit ve Kazan Muhbiri, Beyanül Hak gibi yayın organları “kadın meselesi”ne eğilmiş ve kadınlara dair her konu, bu millî yayın organlarının sayfalarında yer almıştır. Bunların dışında, Türk Dünyası’nın çeşitli bölgelerinde müstakil kadın dergileri de yayımlanmıştır. 1906’da Kırım’da yayımlanmaya başlayan Rusya sınırları içindeki ilk Türk kadın dergisi Alem-i Nisvan, 1911’de Bakü’de yayımlanmaya başlayan kadın dergisi Işık, 1913’te Kazan’da yayımlanmaya başlayan Süyümbike dergisi, Astarhan’da yayımlanan Azad Hanım ve yine Kazan’da yayımlanan Şark Kızı, Türk Dünyası’nda kadın yenileşmesinin ürünü olan önemli yayın organlarıdır (Hablemitoğlu-Hablemitoğlu 2004:117).
1906 yılının ilk ayında Alem-i Nisvan adlı Rusya sınırları içindeki ilk Türk kadın dergisinin yayımlanması İsmail Bey Gaspıralı’nın öncülüğünde gerçekleşmiştir. Derginin redaktörlük işlerini Gaspıralı’nın kızı Şefika Hanım yürütmüştür. Annesi Zühre Hanım vefat ettikten sonra, Şefika Hanım Gaspıralı ailesini çekip çevirmiştir. İyi eğitimlidir. Küçüklüğünden itibaren babası İsmail Bey’in yanında yayıncılık faaliyetleri ile iç içe büyümüştür. Şefika Gaspıralı, İsmail Bey Gaspıralı’nın verdiği özgüven ile büyüyen, kendi ayakları üzerinde durabilen ve bizzat babasının desteğiyle sosyal hayatta var olan örnek bir kadın rolünü üstlenmiştir. Bütün bu özellikleriyle Şefika Hanım, Rusya idaresi altındaki Türk kadın yenileşmesinin rol modeli olmuştur.
Alem-i Nisvan dergisi tıpkı Tercüman gazetesi gibi sade bir dille yayımlanıyor, Türk Dünyası’nın değişik yurtlarına ulaşıyor ve farklı coğrafyalarda aynı kaderleri paylaşan dertli kadınları sayfalarında bir araya getiriyordu. İsmail Bey Gaspıralı her ne kadar Tercüman’daki yazılarında da kadının toplumdaki düşük statüsünü iyileştirmeye çalışıyor, kadın eğitimine önem veriyor ve kadının sosyal hayatta var olması için uğraşıyorsa da Alem-i Nisvan doğrudan kadınlara özel bir yayın olması bakımından önemliydi. Alem-i Nisvan, yazılarıyla bilgilendirme, aydınlatma, teşvik ve yönlendirme, örgütlendirme gibi işlevlere sahipti. Dolayısıyla Türk Kadın Hareketi’nin tarihçesine bakıldığında, Alem-i Nisvan’ın örgütlü bir Türk Kadın Hareketi’nin doğmasında çok önemli bir misyonu olmuştur. Alem-i Nisvan’da özellikle kadınların eğitimiyle ve o günkü sorunlarıyla ilgili makaleler yayımlanmıştır.
Alem-i Nisvan’da yer alan yazılara bakıldığında, bu yazılar genel olarak, Rusya’da Müslüman kadın sorunları, kadın haberleri, dünyada kadın ve kadın hakları mücadelesi, Türk kadınlarının toplumsal ve siyasal hayata katılması ve bilgilendirici yazılar gibi başlıklardan oluşuyordu.
Rusya sınırları içindeki ilk Türk kadın dergisi olması bakımından Rusya idaresindeki Türk Dünyası kadın yenileşmesinin önemli bir aşamasını oluşturan 1906’da müstakil olarak yayımlanmaya başlayan Alem-i Nisvan’ın, 1910’da yayımlanan 26. sayısından itibaren Tercüman gazetesinin ilavesi olarak ayda iki defa yayımlanmaya başlayacağı belirtilmiştir (Alem-i Nisvan 1910, sayı 26). 1910 yılında 10 sayı, 1911 yılında sadece 3 sayı çıkan Alem-i Nisvan’ın yayın hayatı 1911 yılında durdurulmuştur. 1917’ye gelindiğinde Şefika Gaspıralı Alem-i Nisvan’ı yeniden canlandırmak istese de 1917 Ekim Devrimi nedeniyle bu mümkün olmamıştır. 1921 yılında Şefika Gaspıralı’nın çocukları ile birlikte Türkiye’ye göç etmesinin ardından Alem-i Nisvan dergisinin bir daha yayınlanma ihtimali de kalmamıştır (Sağlık Şahin 2014: 221).
Alem-i Nisvan Rusya idaresi altındaki Türk Kadın Hareketi’nin örgütlenmesinde çok önemli bir işlev görmüştür. Ancak derginin yayın hayatının sona ermesi nedeniyle kadınların kendilerine ait müstakil bir yayın organında seslerini duyurmaları noktasında bir boşluk oluşmuştur. Alem-i Nisvan’ın ardından doğan boşluğu, bu noktada 1913 yılında Kazan’da çıkmaya başlayan Süyümbike dergisi doldurmuştur. Süyümbike, 1913-1918 yılları arasında Kazan’da Yakup Halilî öncülüğünde çıkarılmıştır. Dergide, kadının özgürleştirilmesi, eğitim ve çocuk terbiyesi en çok işlenen konulardandır. Bununla birlikte sağlık, beden terbiyesi, sanat, anma geceleri, bayram günleri, yemek pişirme gibi konularda yazılan yazılarla birlikte gezi yazıları da dergide yer almıştır (Şahin 2012: 14). Tıpkı Alem-i Nisvan gibi Süyümbike dergisi de yayımlandığı dönemde kadınlara özgü bir yayın olması bakımından önemli bir işlev görmüştür.
Türk Dünyası’nda 1900 yılından itibaren kadınlarla ilgili konuları işleyen ilmî eserler de yazılmıştır. Azerbaycanlı yenilikçi bir Türk aydını olan Ahmet Ağaoğlu’nun yazdığı ve 1901 yılında Tiflis’te yayımlanan İslâma Göre ve İslamlıkta Kadın adlı kitapçık, o dönemde Rusya idaresi altındaki Türk Dünyası’nda da ilgiyle okunmuştur. Eser o dönemde büyük yankı uyandırmıştır. Ağaoğlu, Arap dünyasında ve İran’da kadınların düşük statüsünü eleştirirken, bu ülkelerdekinin tam aksine, İslam’da Kur’an’ın kadınları yükselttiği, Hz. Peygamber’in kız çocuklarına özel bir sevgi gösterdiği, hem Kur’an’ın hem de Hz. Peygamber’in kadınlara haklar tanıdığı ve kadın hukukunu koruduğu üzerinde durmuştur. Ayrıca, kadın meselesine dair dönemin en önemli konularından olan, birden çok kadınla evlilik ve çarşaf (taadüd-i zevcat, hicab, tesettür-i nisvan meselesi) meselesi üzerine İslam çerçevesi içinde açıklık getirmiştir. Ağaoğlu, sonuç olarak bu eserinde Müslüman toplumlarda görülen kadının düşük statüsünün nedeninin İslam olmadığı görüşüne varmıştır. Ona göre, İslam toplumlarında kadının düşük statüsüne neden olan şey, İslam’ı hurafelerle dolduran, İslam dinini yanlış algılayan ve yanlış uygulayan eski ve köhnemiş zihniyettir (Ağaoğlu 1959).
Kadın süreli yayınlarının ve kadınlarla ilgili ilmî eserlerin yanı sıra, Türk Dünyası’nın çeşitli bölgelerinde kadının toplumdaki düşük statüsünü eleştiren, kadın-erkek eşitliğini savunan, birden çok kadınla evlilik ve kalınmal4 gibi kadının toplumdaki düşük statüsüne neden olan eskimiş âdetleri yeren pek çok edebî eser de kadın yenileşmesine katkıda bulunmuştur. Bu eserlere örnek oluşturan Kazak edebiyatının ilk romanı kabul edilen Mirjakıp Duvlatulı’nın Bakıtsız jamal’ı (1910, Kazan) kızların