bu siyaset aşamalı olarak gerçekleştirildi. Son aşamada, Ruslar istila ettikleri topraklarda Ruslaştırmanın bir ara aşaması olarak da gördükleri Ortodoks-Hristiyanlaştırma siyasetini de uygulamaya başladı (Mirzahmetov 1993: 119). Çarlık idaresi, Kazaklar arasında uygulamaya başladığı yeni idarî sistemle birlikte Ortodoks-Hıristiyanlaştırma siyasetini de yürüttü. Çarlık’ın 19. yüzyılda yürütmeye başladığı İslâm karşıtı misyonerlik siyasetinin en önemli isimleri, Kazan misyonunu temsil eden Nikolay İvanoviç İlminskiy, Gordiy Semenoviç Sablukov ve Yevmifiy Aleksandroviç Malov üçlüsü idi (Gökgöz 2007: Vİİ). Bir diğer önemli misyoner de İlminskiy’in başarılı öğrencilerinden Türkistan sahasında faaliyet gösteren N. P. Ostroumov idi. Ostroumov, hocası İlminskiy’in tavsiyesi üzerine Türkistan’da misyoner olarak çalışmış ve Türkistan Genel Valisi’ne danışmanlık yapmıştı. O, Türk boyları arasındaki ortak edebî dil olan Çağatay Türkçesi yerine, Sart dili denilen bir dilin icat edilmesine öncülük etti. Ostroumov, 1883’ten itibaren Türkistanskie Vedemosti gazetesinin ekini Sart dilinde yayımladı. 1887’den 1917’ye kadar Türkistan Vilayetinin Gazetesinin başyazarlığını yaptı. Türkistan’da daha önce bir Sart milleti ve Sart dili olmadığı hâlde yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri ile böyle bir halkın ve dilin varlığını ortaya koymaya çalıştı. Ostroumov, Türk ve Taciklerden bir Sart milleti; dillerinden de bir Sart dili oluşturmakla Türkistan’ın millî şuurunu adım adım yok etmek niyetinde idi. Türkler yerine, Sartlar kelimesinin kullanılması Rus kültür siyasetinin önemli bir parçasıydı. Bu bağlamda Ruslar tarafından 1897 nüfus sayımında Türkistan Genel Valiliği’nin temel nüfusunun % 18,31’inin Sartlardan meydana geldiği ifade edildi. 1926 yılında ise Sartlar, Özbeklerle bir arada sayıldılar. Sonuç olarak Ostroumov’un çalışmalarıyla Sart dili ile Özbek dili arasında bir benzerlik olmamasına rağmen, Ruslar Özbek Türkçesini Sart dili olarak kabul ettiler ve bu görüşü yaygınlaştırdılar (Hayit 1995: 168-170).
Rusların Türkler üzerinde uyguladığı misyonerlik faaliyetlerinde en çok öne çıkan isim İlminskiy oldu. İlminskiy, özellikle geliştirdiği yerel dilde Hıristiyanî bir eğitim vermeyi hedefleyen ve daha sonra kendi adıyla anılan yeni okul sistemi ile diğer misyonerleri geride bırakarak bu faaliyetlerin merkezindeki isim hâline geldi. Rusya, zihinleri Ruslaştırmanın anahtarı olarak eğitimi gördü ve bu alandaki faaliyetlere öncelik verdi. Bu kapsamda İlminskiy’in öngördüğü sistem, 26 Mart 1870’de “Rusya’da ikamet eden inorodotsının (yabancı, Rus olmayan) eğitimine ilişkin tedbirlerle ilgili yönetmelik” şartları çerçevesinde uygulanmaya başladı (Rorlich 2000: 182).
Çarlık Hükümeti, Kazaklar arasından kendisine yarayacak eğitimli Kazaklar yetiştirme amacıyla İlminskiy’in sistemini kullandı. Kazan’da iyi eğitim almış bir misyoner olan İlminskiy, İdil boyundaki Çuvaş, Mordva, Mari ve başka halklar arasında uzun yıllar çalışmıştı (Aspendiyarov 1994: 65-66). İlminskiy’in öngördüğü eğitim programı, Rusya’da 1860’lardan sonra dikkat çekmişti. 1858’de İlminskiy Orenburg Bölge Komisyonu’na seçildi. Bu tarihe kadar daha çok Tatarlar ve İdil boyundaki diğer Türk soyluların Hıristiyanlaştırılması için faaliyetler yürüten İlminskiy, bu tarihten sonra Kazaklara yöneldi (Adilbayev 2002: 70). Orenburg’da bulunduğu sürede Kazakları daha yakından gözlemleme ve onlar hakkında bilgi sahibi olma imkânı bulan İlminskiy, Kazaklar arasında yürütülecek misyonerlik faaliyetinin başarıya ulaşma oranının daha yüksek olduğuna kanaat getirdi. Bunun sebebi, Kazaklarda Tatarlara oranla İslam taassubunun olmamasıydı. Konar-göçer hayat yaşayan Kazaklar arasında her ne kadar İslâm dini yaygınsa da aslında bu, konar-göçer Kazak halkının samimiyetine dayanan, kural ve vecibelerine daha serbest bakan bir İslâm anlayışıydı. Dolayısıyla İlminskiy büyük uğraşlarına rağmen başarılı sonuçlar alamadığı Tatarlar yerine, Kazaklar arasında faaliyet yürütmeye başladı.
İlminskiy’in programına göre, ilk iş olarak ana dili Rus alfabesiyle öğretilecekti. Ana dilini Rus alfabesiyle öğrenen kişilerin Rusçayı kullanmaya başlamaları daha kolay oluyordu (Aspendiyarov 1994: 65-66). İlsminskiy’in programının merkezini ana dilde eğitim oluşturuyordu, Rusça ise sadece ders olarak olarak programda yer alacaktı. Ancak zaman içinde, öğrenciler Rusçayı öğrendikçe Rusça ana dilinin yerine geçecekti. Bu okullardaki öğretmenler de yerli halktan tayin edilecekti. Bu uygulamalarla millî bir karakter kazanan okullara yerli halk kendi isteğiyle çocuklarını göndermek isteyecekti (Adilbayev 2002: 71).
İlminskiy’in programının Kazaklar arasındaki yerli uygulayıcısı Ibıray Altinsarin oldu. İlminskiy ile Altinsarin Orenburg’da tanışmıştı. İlminskiy’in düşüncelerinden etkilenen Altinsarin, öncelikle Kiril harfleri esasında Kazak lehçesi ile ders kitapları hazırlayarak Kazak lehçesinin yazı dili olması noktasında ilk girişimleri gerçekleştirdi. Kazaklar arasında İlminskiy’in programına uygun olarak kurulan ilk okulu da yine Ibıray Altinsarin Torgay şehrinde açtı. Daha sonra Kazak bozkırlarında açılan bu okulların sayısı arttı. Altinsarin, birkaç ilkokul, dört Rus-Kazak Lisesi, Kazaklar için öğretmen okulu açtı ve 1877 yılında da bir Rus kız okulunda Kazak kızları için yurt kurdu (Gömeç 2011: 132).
İlminskiy programına uygun olarak açılan okullarda Kazaklar daha modern bir eğitim aldı. Bu okullarda Rusça ve matematik öğretildi. Okulları bitirenler de genellikle tercüman oldu. Okullara meyledenler çoğunlukla ruv (uruk) idarecilerinin çocuklarıydı. Bazen de ruv liderleri din konusunda hassas davranıp, bu okulda okuyacak çocuklarının Hıristiyanlaşmasından korktukları için kendi çocukları yerine fakir çocuklarını bu okullara kaydettiriyordu (Aspendiyarov 1994: 65).
Çarlık, Kazaklar arasından kendilerine idarede yardımcı olacak yerli kadroları yetiştirmeyi amaçlayarak Rus-Kazak okullarını kurmuş gibi görünse de, esasen bu okulların açılmasının arka planında Rusların misyonerlik amaçları yatıyordu (Mirzahmetov 1993: 119). Ancak bunun yanı sıra şunu da belirtmek gerekir ki, Rus-Kazak okulları vasıtasıyla Kazaklar arasında eğitim yaygınlaştı ve Kazaklar arasında yaşanan aydınlanma sürecinde bu okullar mühim rol oynadı. Yenilikçi/ceditçi Kazak aydınları, Kazak bozkırlarına açılan bu okullarda okuyarak yetişti.
1916 İsyanında Kazaklar
Çarlık yıkılmadan önce Çarlık idaresine karşı yapılan son büyük isyan 1916 isyanıdır ve bu isyan I. Dünya Savaşı’nın seyrini de değiştirmiştir. İsyanı tetikleyen sosyal, ekonomik ve siyasî sebepler vardır. Bu sebepler, Çarlık Hükümeti’nin sömürge siyasetini ağırlaştırması, topraklara zorla el koyması, vergileri ağırlaştırması; Çarlık Hükümeti’nin Kazak halkına ve topraklarına yönelik yürüttüğü Ruslaştırma siyaseti, fakir halkın gittikçe kötüye giden durumu gibi sebeplerdir (Aldajumanov vd. 2010: 637-638).
I. Dünya Savaşı devam ederken Çarlık Hükümeti, Türkistan topraklarına el koyma ve bu topraklara göçmen yerleştirme siyasetini sürdürdü. 1916 yılında, Türkistan topraklarının Rusya’nın devlet mülkü olarak ilan edildiği hakkındaki kanun daha Devlet Duması’ndan geçmemişken karar uygulanmaya başladı. Bununla birlikte Rusya, savaş ihtiyaçları için Türkistan bölgesinden at, keçe ve et topluyordu. Ancak Rusya Hükümeti Türkistan halkını savaş esnasında askere almadığı gerekçesiyle onlardan savaş ihtiyaçlarını toplarken aşırıya kaçıyordu. Üstelik Çarlık Hükümeti bunu yaparken, Türkistan halkını askere almamayı bir lütufkârlık olarak değerlendiriyor ve savaş ihtiyaçlarını toplarken yaptığı uygulamayı hak olarak görüyordu. Aslında eskiden Kazaklar askere alınıyordu. Hatta 1822 yılında alınan bir kararla Kazak sultan ve biy çocuklarının devlet tarafından askerî okullarda okumasına dair bir kanun da çıkmıştı. Ancak Kenesarı isyanı nedeniyle 1834’ten sonra Kazaklar askere alınmamaya başladı. Daha sonra bazı Kazak aydınları, Rus Kossakları ve Başkurt usulü