Cemile Kınacı

Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik


Скачать книгу

Ebulhayır Han’ın ölümü üzerine Rusya, Ebulhayır Han’ın oğlu Nurali’yi han tayin etmiştir. Böylece Ruslar Küçük Cüz’ün iç işlerine doğrudan müdahale etmişlerdir. Kazakistan’ın Rus esaretine girmesine yol açan Ebulhayır Han’a olduğu gibi, oğlu Nurali’nin de Ruslar tarafından han tayin edilmesine önceden kendilerine taraftar olan uruklar bile karşı çıktılarsa da durum değişmemiş, Rusya’nın Küçük Cüz üzerindeki hâkimiyeti giderek güçlenmiştir (Togan 1981: 244). 1824 yılında ise Çarlık Küçük Cüz’deki hanlık idaresine tamamen son vermiş ve Küçük Cüz’e ait topraklar da doğrudan Rusya idaresine girmiştir.

      Orta Cüz de her ne kadar Abılay Han devrinde güçlü bir yönetime sahip olsa da Rusya’nın uyguladığı istikrarlı siyaset sonucunda 1822’de Rusya hâkimiyetine girmiştir. Orta Cüz öncelikle Kalmaklara karşı mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu konuda Abılay Han (1711-1781) büyük yararlık göstermiştir, Türkistan şehrinde Orta Cüz Hanı seçilmiştir. Abılay Han, hem Kalmak saldırılarına hem de Rusya’nın ilhak siyasetine rağmen yürüttüğü başarılı diplomasi sayesinde, Orta Cüz’ün bağımsızlığını korumayı başarmıştır. Abılay Han, Orta Cüz’ün Kalmaklar ve Ruslar arasında bulunması sebebiyle, bir kuvvet dengesi kurmak için Çinliler ile de ilişkide bulunmuştur. Abılay Han, Sayram, Çimkent ve Suzak gibi Kazakların eski kültür merkezlerini kendi hâkimiyeti altına almayı ve Sır Derya’dan İli ile Çu Vadisine kadar uzanan bölgede huzuru ve asayişi sağlamayı başarmıştır. 1781 yılında, Orta Cüz’ün başkenti Türkistan’da hayatını kaybetmiştir (Hayit 1995: 24-25). Abılay Han’ın 1781’de ölümünden sonra yerine oğlu Uvalı Orta Cüz’e han olmuştur. Uvalı Han’ın 1788’de Rusya hâkimiyetini kabul etmesinin ardından Ruslar Orta Cüz’ün iç işlerine karışmaya başlamışlardır. Ruslar, 1815’de Uvalı Han’ın yerine Barak Han’ın oğlu Bökey Sultan’ı Orta Cüz’ün hanı ilan etmiş, ardından da 1822’de Orta Cüz’deki hanlık idaresine son verip bu cüze ait olan toprakları kendi idareleri altına aldıklarını ilan etmişlerdir (Togan 1981: 249).

      Kazakların Ulu Cüz’ü, Taşkent çevresinde Evliya-Ata, Alma Ata, Çimkent, Talas ve Yedisu bölgelerini içine alıyordu. 1723 yılında, Kalmak saldırıları karşısında çaresiz kalan Ulu Cüz Kazakları, Kalmak hâkimiyetini kabul eden ilk kurban olmuştur. Ulu Cüz’deki Kalmak hâkimiyeti 1750 başlarına kadar devam etmiştir. Ulu Cüz’ün doğu kısmı Çin nüfuzu altında kalmıştır. Bu Cüz’ün Türkistan şehrine kadar olan en geniş bölgesi 1798’de Taşkent Hanlığı’na bağlanmıştır. Fakat Ulu Cüz boyları bundan sonra da birliklerini sağlamışlardır. 19. yüzyılın başlarında Ulu Cüz bağımsızlığını yeniden tesis etmiş, ancak bu bağımsızlık uzun sürmemiştir. Hokand Hanlığı, Ulu Cüz topraklarının büyük bir kısmını fethetmiştir. Bir yandan da Ruslar, kuzeyden inerek Ulu Cüz topraklarına girmişlerdir. Ulu Cüz’ün son Hanı Suyuk, Rus himayesini kabul etmek zorunda kalmıştır (Hayit 1995: 24). Çok geçmeden Ruslar 1854 yılında bu günkü Almatı şehrinin bulunduğu yere Vernıy kalesini inşa etmişlerdir. Vernıy Kalesi, Rusların Kazak bozkırlarına hâkim olmak için kurdukları son kale olmuştur. Böylece Ruslar ilk olarak Küçük Cüz topraklarıyla başladıkları hâkimiyet alanlarını Orta Cüz ve Ulu Cüz topraklarını da ekleyerek Doğu Siyasetleri için stratejik önemi olan Kazak bozkırlarındaki hâkimiyetlerini ilan etmişlerdir.

      Genel itibariyle bakıldığında Rusya 1850’lere kadar, Türkistan’ın kuzeyinde kurduğu hat boyunca Türkistan’a karşı yapacağı saldırı için hazırlık yapmıştır. Ancak Kırım Harbi’nin çıkması ve Rusya’nın bu harp sonunda mağlup olması, Rusya’nın Türkistan’a saldırısına engel olmuştur. Kırım Harbi’nden sonra ise Rusya, stratejisinde değişiklik yaparak İngiltere’nin Hindistan’daki nüfuzunu kırmaya karar vermiştir. Kırım Harbi’nde Rusya’nın aldığı mağlubiyet, Rusya’yı Balkanlardan ve Yakın Doğu’dan önce Orta Asya’ya yönlendirmiştir. Böylece Türkistan, Rusya siyasetinin bir aşaması hâline gelmiştir (Hayit 1995: 51).

      Rus Çarlığı’nın Kazak Bozkırlarını Tedricî Sömürge Siyaseti

      Rus Çarlığının Kazak bozkırlarına hâkim olması uzun soluklu ve planlı bir siyasetin sonucu gerçekleşmiştir. Rusların Kazak topraklarındaki sömürgeleştirme siyaseti iki şekilde uygulanmıştır: a) Kale inşaatları için topraklara el konulmuş ve Kazaçi birlikleri bu bölgelere yerleştirilmiştir, b) Rus köylüleri, Kazakların ellerinden alınan verimli topraklara iskân edilmiştir. İlk sürecin stratejik öneme sahip en önemli örneği, yukarıda da belirtildiği gibi Orenburg Kalesi’nin inşası olmuştur. Or ile Ural nehirlerinin birleştikleri bölgede inşa edilen kale vasıtasıyla Rusların Kazak bozkırlarına ve Türkistan’a yayılmalarını sağlayacak kapının kilidi açılmıştır. Daha sonra da Rusya’dan getirilen göçmenlerin yerleştirilmesi için arazilere el koyma aralıksız devam etmiştir. Sömürgeleştirmede belirli bir araziye değil, Rus askerî ve iktisadî menfaatlerinin bulunduğu her toprak parçasına el konulmuştur (Hayit 1995: 161). Çarlık el koyduğu topraklarda uyguladığı iskân siyaseti sayesinde de rejim için tehlike oluşturabilecek Rus köylülerini Kazak bozkırlarına iskân ettirmiş, böylelikle hem rejimi tehlikeden kurtarmış hem de yeni yurtların Ruslaştırılmasını sağlamıştır. Ruslar girdikleri yeni yurtlarda halkları yerlerinden edip her birini başka yere sürerek bu halkların ortak düşmana karşı birlik oluşturmalarına da engel olmuşlardır (Abdekimulı 1997: 111).

      Abdekimulı Rus Çarlığı’nın Kazak topraklarını ele geçiriş sürecini dört safhaya ayırmıştır: 1) XVI. yüzyıldan itibaren çeşitli başıbozuk ve kaçak Kossaklardan kurulan müfrezelerin keyfî bir şekilde yaptığı sömürge faaliyeti gelişmiştir. 2) XVII. yüzyıldan başlayarak ticaret ve sanayiin gelişmesiyle birlikte askerî-idarî açıdan sömürge siyasetini gerçekleştirme süreci yaşanmıştır. 3) XIX. yüzyılın sonundan XX. yüzyılın başına kadar devam eden süreçte yapılan iskân politikasıyla sömürge siyaseti gerçekleştirilmiştir. 4) XVII. asırdan XX. asra kadar da sosyo-ideolojik bir sömürge siyaseti sürdürülmüştür (Abdekimulı 1997: 110-111).

      Rus sömürgeciliğinin ilk aşamasında Kazak bozkırlarına inşa edilen kalelerden bazıları Ombı (1716), Semey (1718), Öskemen (1720), Orenburg (Kz. Orınbor) (1735), Akmola, Kökşetav, Karkaralı (1824), Zaysan (1868), Oral, Torgay (1845), Novopetrov (1834), Aleksandrov (1834), Kazalı ve Kosaral (1848) gibi kalelerdir. Bunun dışında, Kazak coğrafyasına gönderilen Rus diplomatik heyetler de Rusya’nın bölgeden haberdar olmasında etkili olmuştur. Bölgede inceleme yapmak amacıyla gönderilen askerî inceleme heyetleri ve heyetlerin raporları da Rus Çarlığı’nın bölgeyle ilgili planlar yapmasında kolaylık sağlamıştır. Bunlardan bazıları Buhgolts’ın Şıgıs Kazakstan Ekspeditsiyası (1715), İ. Kirilov’un Orenburg Ekspeditsiyası (1734), Rusya İlimler Akademisinin akademisyeni P. S. Pallas’ın inceleme gezisi (XVIII. asır), akademisyen N. G. Geogrid’in İdil boyuna, Oral’a, Sibir’e seyahati (1772-1774), kaptan teğmen A. Bugakov’un Aral denizini incelemesi (1848-1849), İ. Muşketov’un Yedisu ve Orta Asya’yı jeolojik açıdan incelemesidir (1874-1877) (Abdekimulı 1997: 111).

      Yaşanan aşamalı Rus sömürgeleştirme sürecinin ardından, Rus Çarı I. Nikolay 22 Haziran 1854 tarihinde çıkardığı bir fermanla Kazak topraklarının Rusya hâkimiyeti altına girdiğini ve Kazak halkının Rusya’ya tâbiyetini resmen ilan etmiştir (Boranbayeva 2004: 21). Kazak topraklarının Rus halkının yerleşimine açık olduğuna dair ilk resmî izin ise 1879’da çıkmıştır. Aslında Çarlık Rusya Hükümeti Kazak topraklarına Rus göçmenlerini yerleştirmeye bu tarihten daha önce 1868’de Göçmenler Komitesi’ni (pereselençeski komitet) teşkil ederek başlamıştır. Bu komite, köylülerin hürriyetini ilan eden 1861’de çıkan Serflik Kanunu’nun tatbik edilmeye başlamasından sonra ortaya