önemli bir rol oynadı. Timur Devleti, Cengiz Hanın oğlu Cocı’nın soyundan gelen hanlar tarafından kurulan, Çağdaş Türk Dünyası tarihinin kilit noktasında yer alan Altın Orda Hanlığı’nın tarih sahnesinden silinmesinde önemli bir rol oynadı. Timur, önceleri kendisine sadık olan ve destekleyerek İdil boyundaki Altın Orda tahtına oturttuğu Toktamış Han ile arası bozulunca Altın Orda’ya düzenlediği seferler sonucunda Toktamış Han’ı yendi ve Altın Orda’yı güçsüz bıraktı. Altın Orda Hanlığı’nda Toktamış öncesinde olduğu gibi taht kavgaları baş gösterdi. Taht kavgaları sonucunda zayıflayan Altın Orda parçalanmak zorunda kaldı (Hayit 1995: 1-3). Altın Orda Devleti’nin topraklarında ayrı ayrı hanlıklar kuruldu. Bu hanlıklar: Kazan Hanlığı, Kırım Hanlığı, Sibir Hanlığı, Astarhan Hanlığı, Kasım Hanlığı ve Nogay Ordası idi.
Altın Orda Hanlığı’nın parçalanması ile Altın Orda’ya tâbi olan Moskova Knezliği serbest kaldı ve giderek güçlenmeye başladı. Rus Devleti üç farklı siyasî geleneği bir araya getirerek hızla şekillendi: Moskova derebeylik sistemi, Altın Orda devlet teşkilatı ve Bizans’ın imparator-papalığı. Altın Orda’nın sistemli devlet teşkilatı Rus knezlerinin önünde önemli bir örnek teşkil etti. Özellikle de Moskova Knezliği’ndeki devlet fikri, devlet idare şekli ve knezlerin hükümdarlık anlayışları Altın Orda sisteminin izlerini taşıyordu. Böylece üç gelenek üzerinde şekillenen Rusya, 16. yüzyılın ortalarında olgunluğuna erişti (Kurat 2010: 137; D’encausse 2003: 55). IV. İvan’ın (Korkunç İvan) 1533’te Çar unvanını almasının ardından, ilerleyen süreçte Türklerin amansız düşmanı olacak Rus Çarlığı dönemi de başlamış oldu. Ruslar, önlerinde güçlü bir set olarak duran Altın Orda Hanlığı’nın yıkılışının ardından Doğu’ya yöneldi. 1552’de Kazan Hanlığı, ardından da 1556’da Astrahan Hanlığı Rusya hâkimiyetine girdi. Ruslar bu şekilde İdil ve Yayık nehirlerine, dolayısıyla da Hazar Denizi’ne ulaşmış oldu. Rusların Doğu’ya doğru yayılmaları bundan sonra daha da kolaylaştı (Hayit 1995: 42).
Altın Orda dağıldıktan sonra ortaya çıkan bir diğer hanlık Kırım Hanlığı idi. Kırım Hanlığı’nın ömrü, Altın Orda dağıldıktan sonra kurulan diğer hanlıklara göre daha uzun oldu. Kırım Hanı Mengli Giray, 1475 yılında Osmanlı’ya bağlılığını bildirdi ve böylece Kırım Hanlığı Osmanlı’ya bağlandı. Bu bağlılık 1769-1774 Türk-Rus savaşı sonucunda imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’na kadar sürdü. Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım Hanlığı üzerindeki Osmanlı himayesi sona erdi. Kırım, önce Rusların kukla hanları tahta çıkarmayı amaçladığı ve devamlı iç çatışmaları körüklediği bir alan hâline geldi. Akabinde de 1783 yılında Çariçe II. Yekaterina yayınladığı bir manifesto ile Kırım Hanlığı’nın ortadan kalktığını ve Kırım topraklarının Rusya hâkimiyetine girdiğini ilan etti (Kırımlı 1996: 5-6). Böylece Kırım Hanlığı da Osmanlı ile 300 yıl süren güçlü bir birlikteliğin ardından da olsa Rus Çarlığı’nın istilasından kurtulamadı. Bununla birlikte Rus Çarlığı’nın doğrudan hâkimiyeti altına almadığı ama kukla hanlarla idare etmeyi yeğlediği ve stratejik öneme sahip hanlıklar da vardı. Bunlardan biri, yine Altın Orda’nın yıkılmasından sonra ortaya çıkan Kasım Hanlığı idi. Kasım Hanlığı, Altın Orda’nın hanlarından olan ve sonradan Kazan Hanlığı’nı kuran Uluğ Muhammed tarafından Oka Irmağı havzasında 1445 yılında kuruldu. Bu hanlık, 239 yıl kadar yaşayarak 1681 yılına kadar varlığını sürdürdü. Rusya, Kazan ve Astrahan’ı işgal etmesine rağmen Kasım Hanlığı’na dokunmadı ve hanlık siyasî varlığını devam ettirdi. Uluğ Muhammed Kasım Hanlığı’nı, Rusya’yı sürekli denetim altında tutmak, Kazan hanları soyundan bir hükümdar idaresinde Moskova ile Kazan arasında tampon bir bölge yaratarak, böylece Kazan Hanlığı’nı emniyet altına almak gibi bir stratejiyle kurmuştu. Ancak, zaman içinde Kasım Hanlığı kuruluş amacının tam tersine tıpkı bir bumerang gibi Rusya’nın planlarının bir aracı oldu ve Kazan Hanlığı’nı vurdu. Kasım Hanları Moskova Knezliği’nin etkisi ve nüfuzu altına girdi ve Kazan Hanlığı’nın iç işlerine müdahale aracı hâline geldi. Ayrıca hanlık, Rusya’nın Türk illerinde yayılma stratejilerinin oluşmasında bir model oluşturdu. Rusya’nın Kıpçak bozkırlarıyla ve bu sahalarda hüküm süren Cuci nesliyle olan ilişkisinde Kasım Hanlığı’nın belirleyici bir rolü oldu. Ruslar, Kasım Hanlığı’na atama yoluyla kukla hanlar getirerek bu hanlığı idare etti. 1445-1681 yılları arasında hüküm süren Kasım Hanlığı’na getirilen hanların hepsi kendi içinden değil, dışarıdan, Cuci oğullarının farklı kollarından idi. Kasım Hanlığı’nı yöneten 16 handan ikisi Kazan, üçü Kırım, yedisi Saray, biri Kazak, üçü de Sibir’deki Cuci oğullarından idi (Gündoğdu 2005: 22-24). Rusların Kasım Hanlığı tahtına oturttukları hanlardan biri olan Kazak Sultanı Oraz Muhammed, Kazak Hanı Tevekkel’in yeğeni idi. Hatta bu bağlamda, bu çalışmaya kaynaklık eden Sovyet devri Kazak romanlarından olan iki ciltlik Alasapıran 1-2 adlı tarihî romanda Ruslar tarafından Kasım Hanlığı tahtına getirilen Oraz Muhammed’in hayatı konu edilmiştir.
Kuzeyde Altın Orda tarih sahnesinden silinirken, Türkistan sahasında da Timurlular Devleti’nin Türkistan’daki iktidarı Şeybanî Han idaresindeki Özbeklere geçti. Şeybanî Han, 1507’de Herat’ı ele geçirdi. Böylece Türkistan ve çevresinde Timurlular devri kapanmış oldu. Özbekler, daha Timurlular parçalanma belirtileri gösterdiğinde Türkistan’ın kuzeyi Deşt-i Kıpçak’ta (İdil Nehri’nin aşağı mecrasının doğu kısmı ile Sır Derya’nın aşağı mecrası arasından Güney Sibirya’ya kadar olan bölge), Amu Derya ve Sır Derya Havzası’nı hâkimiyetleri altına almak için girişimlerde bulunmaya başlamıştı. Özbekler, Şeybanî ulusundan gelen Ebu’l-Hayır Han (1412-1468) idaresinde 1446’da devletin başkentini Güney Sibirya’daki Tura’dan Sır Derya üzerindeki Sıgnak şehrine taşıdılar. Ebu’l-Hayr yönetimindeki Özbekler, 1456 yılında Sıgnak’ta yaptıkları savaşta Kalmaklara yenildikten sonra zayıflamaya başladılar. Daha Ebu’l-Hayr Han’ın sağlığında Özbekler arasında çekişmeler başladı ve Özbekler arasından bazı gruplar Özbek Hanlığı’nın idaresinden ayrıldı. Ebu’l-Hayr Han’ın ölümünün ardından (1468) Özbekler Türkistan’da hâkimiyeti ellerinde bulunduran önemli bir güç olmaktan çıktılar (Hayit 1995: 4-8).
Kazakların tarih sahnesine çıkması, 1456’da Özbeklerin Kalmaklar karşısındaki yenilgisi üzerine Özbek Hanlığı’nda yaşanan karışıklıklar sırasında gerçekleşti. Cuci sülalesinden Urus Han’ın torunu, Barak Han’ın oğulları olan ve Özbek Hanlığı idaresinde yaşayan Kerey ve Canıbek Sultanlar kendilerine bağlı uruklarla Özbek Hanı Ebu’l-Hayr Han’ın idaresinden ayrılarak Yedisu bölgesine göçtü ve Çu ırmağı boyuna yerleşti. Kerey ve Canıbek idaresinde bu bölgede yaşayan uruklar zamanla Kazak adı altında anılmaya başladı. Zaman içerisinde Özbek Hanı Ebu’l-Hayır Han’ın idaresinde yaşayan başka uruklardan da Kazaklara katılanlar oldu (Gömeç 2011: 108-109; Mınjan 1994: 233, 236). Bu şekilde, Kazak uruklarının sayıları her geçen gün biraz daha arttı. Kerey ve Canıbek Hanlar önderliğinde kurulan bu yeni siyasî teşekküle de Kazak Ordası adı verildi. Zamanla sayıları artan Kazaklar, komşu halklar tarafından yeni bir devlet olarak da kabullenilmeye başladı. Böylece Doğu Deşti Kıpçak, Yedisu ve Güney Kazakistan sınırlarında yaşayan Kazaklar, başkenti Türkistan olan ve Kıpçak, Üysün, Kanglı, Kongırat, Argın, Nayman, Alşın, Duvlat, Mangıt, Jalayır gibi pek çok uruktan teşekkül eden Kazak Hanlığı’nın temellerini attılar (Sakhipova 2007: 49-50).
Kazakları meydana getiren boylar, Cüz adı verilen kendi teşkilatlanma sistemleri içinde Ulu, Orta ve Küçük Cüz olarak üç cüzden meydana geliyordu. Kazaklar arasındaki boy teşkilatlanması anlamına gelen