Cemile Kınacı

Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik


Скачать книгу

dağılma aşamasında Küçük Cüz’ün Batı Kazakistan’da Nogay Ordası’nın topraklarında oluştuğu bilinmektedir. Cüzlerin ortaya çıkmasındaki en önemli faktör, konar-göçer hayat tarzının değişmez kuralı olan mevsimlere göre belli bir mera (kış mevsiminde kıstav, ilkbaharda köktev, yaz mevsiminde caylav, sonbaharda küzev) edinme gerekliliğidir. Mevsim dikkate alınarak yapılan göçlerle yürütülen konar-göçer hayatta, her otlağın belli bir sahibi vardır. Her cüzün kendine ait otlağı konargöçer hayat hiyerarşisi içinde belirlenmiştir (Sahipova 2007: 182-183). Cüzlerin idareleri altında uruk adı verilen Kazak Türklerini meydana getiren boy teşkilatlanması yer almaktadır. Bu uruklardan bazıları Kazaklar dışında, Özbeklerin, Nogay ve Başkurtların teşekkülünde de yer almışlardır. Bunlar: Kıpçak, Kanglı, Kırgız, Katay, Nayman, Ming, Kerey, Argın, Tabın, Barın, Mangıt, Cagalbaylı, Alçın, Salcıyut, Calayır, Kongırat. Bunların en bilinenleri olan Kıpçak, Kanglı, Nayman, Kongırat, Argın, Kerey gibi uruklar Kazak, Özbek ve Nogay gruplarında hâkim unsuru oluştururlar (Togan 1981: 29).

      Ulu Cüz, on bir uruktan oluşmaktadır. Bunlar: Duvlat, Alban, Calayır, Şapıraştı, Suvan, Kanglı, Sirgeli, Şanışkılı, Istı, Oşaktı, Sarı Üysün. Ulu Cüz’ün yerleştiği bölge, Balkaş Gölü’nün güney tarafı (Yedisu) ve Çu Irmağı’nın kuzey kıyılarından Sır Derya havzasına kadar uzanan coğrafî ortam ve iklim şartları çok uygun verimli topraklardan ibarettir. Orta Cüz, altı uruktan meydana gelmektedir: Kerey, Nayman, Argın, Kıpçak, Kongırat, Uvak. Orta Cüz’ün yerleştiği bölge, Tarbagatay sırtlarının güneyinden başlayarak, Balkaş Gölü, Sarısu Nehri’nin baş tarafı, Karatav Dağları ve kuzeyde Güney Sibirya ovalarına kadar uzanan geniş topraklardan ibarettir. Batıdaki sınırlarını ise, Torgay nehrinin baş tarafından Obagan Nehri’ne kadar, Doğu’da Güney Altay’dan başlayarak Savir sıradağları ve Zaysan deresi dâhil olmak üzere, Ertiş vadisinin güney kıyıları oluşturmuştur. Orta Cüz’ün toprakları, bol su taşıyan Ertiş, Esil gibi nehirler, Zaysan ve Markaköl gölleri, Kökşetav gölleri, vadiler ve dağ beldelerindeki yaylalardan meydana gelmektedir. Küçük Cüz ise üç uruktan ibarettir: Alimulı (Alimoğlu), Bayulı (Bayoğlu) ve Jetiruv (Yedi uruk). Küçük Cüz toprakları, güneyde Sır Derya ve Üstürt vadileri ve Hazar Denizi’nin doğu kıyılarından başlayarak, kuzeyde Yayık, Irgız, Embi, Tobol ve birçok irili ufaklı nehir ve göllerin vadilerinden oluşmaktadır. Küçük Cüz toprakları, farklı özellikleri bünyesinde taşır. Yayık ve Tobol nehirleri havzasındaki vadiler verimli yaylalardan oluşurken, Üstürt vadisinde susuzluk vardır. Sır Derya havzası sulak bir bölge iken, Karakurum, Kızılkum tamamen çöl arazisinden meydana gelmiştir (Sahipova 2007: 183-184; Aspendiyarov 1994: 33).

      İdarî olarak Üç Cüz olarak teşkilatlanan Kazak Hanlığı 1730 yılına kadar (Bolat Han devri) tek bir hana bağlı olarak yönetilmiştir, ancak 1730 yılından sonra Hanlık üç ayrı cüze bölünmüş her cüzün başına bir han geçmiştir. I. Petro (1682-1725) döneminde Kazak bozkırları Rus Çarlığı’nın Doğu Siyaseti’nin anahtarı olarak görülmeye başladığından, Çarlık Kazak topraklarına yönelmiştir. Önce 1731 tarihinde Küçük Cüz Hanı Ebulhayır Han kendi isteği ile Rus hâkimiyeti altına girmiştir. Daha sonra ise Orta Cüz 1822’de ve Ulu Cüz 1854’te Vernıy Kalesi’nin inşası ile tamamen Rus Çarlığı hâkimiyetine girmiş ve bu tarihten itibaren Kazak bozkırları Rus Çarlığı idaresi altında yönetilmeye başlamıştır (Hayit 1995: 27; Togan 1981: 249).

      Rusya’nın Türkistan’da genişlemesinden daha önce, 18. yüzyılın başlarında Türkistan’da bulunan müstakil devletler: Hive, Buhara, Hokand ve Taşkent Hanlıklarıydı. Bu dönemde Türkistan’daki devlet sayısının çokluğu, aslında Türkistan’da buhranlı bir iç siyaset yaşandığının da bir göstergesiydi. Bu devletler, dışarıdan gelebilecek siyasî ve askerî bir baskıya karşı koyabilecek güçte değillerdi (Hayit 1995: 23).

      Hive Hanlığı, Rus yayılmasından önce Türkistan’ın en güçlü devletlerinden biriydi. Bu hanlık, zaman zaman bağımsızlığını kaybederek Timurlular ve Özbeklerin hâkimiyetine girmişti. 17. yüzyılın başlarında Hive Hanlığı’nın toprakları, Amu Derya’nın aşağı mecrasından Horasan ve Mangışlak’a kadar uzanan bölgeden meydana geliyordu. Hive Hanlığı’nın tarihte bilinen önemli hanlarından biri Ebu’l-Gazi Bahadır Han idi. Ebu’l-Gazi Bahadır Han, kardeşleri ile yaptığı taht mücadelesinde ancak yirmi yılda galip geldi ve Hive Hanlığı’nın bağımsızlığını korumak için mücadele verdi. Ebu’l-Gazi Bahadır Han’ın ismini Türkistan tarihinde önemli hâle getiren bir diğer hizmeti de Şecere-i Terâkime adlı eseridir. Eser, Türkistan tarihine kaynaklık eden önemli bir çalışmadır. Bir diğer önemli Hive Hanı Şir Gazi Han (1715-1728) idi. Şir Gazi Han, I. Petro’nun 1717 yılında Hive’ye gönderdiği askerî birliğin bütün mensuplarını öldürttü. Bu olay Hive tarihinde önemli bir dönüm noktasıydı, çünkü bu olaydan sonra Hive, 156 yıl Rusya’nın işgallerinin hedefi oldu. Hive Hanlığı, bir yandan kendi iç huzursuzlukları bir yandan da Rus yayılmacılığı ile uğraşmak zorunda kaldı. Hanlık, 1873 yılına kadar kendi başına, 1873’ten 1920’ye kadar da Rusların himayesi altında varlığını korudu (Hayit 1995: 27-29).

      Türkistan’daki bir diğer hanlık, Buhara Hanlığı idi. Buhara Hanlığı, Rusların işgaline uğrayana kadar üç hanedanın yönetiminde hüküm sürdü. Bu hanedanlar: Şeybanîler (1500-1598), Canoğulları (Astarhanlılar/ Astrahanlılar) (1598-1785) ve Mangıt Hanedanlığı (1785-1920) idi. 19. yüzyılda hanlık sınırları, güneyde Afganistan’a, kuzeyde Aral Gölü’nün Doğusu’na kadar ulaşıyordu. Bu sınırlar içine Zerefşan Vadisi, Semerkant ve Duşanbe de giriyordu (Hacıosmanoğlu 2006: 49).

      Buhara’nın Mangıt Hanedanlığı, saltanatı süresince hem iç huzuru sağlayamadı hem de Hive ve Hokand gibi komşu hanlıklarla iyi ilişkiler kuramadı. Mangıt Hanedanı’nın kurucusu Atalık’ın ölümünün ardından hanedanın başına geçen Danyal döneminde Buhara’da karışıklıklar çıktı. Danyal’ın karşıtları onu Buhara tahtından indirmeyi başardı ve Danyal’ın yerine Şah Murad’ı tahta çıkardı. Şah Murad 1785’ten 1800’e kadar Buhara’da saltanat sürdü. Onun döneminde iç karışıklıklar sona erdi, Hanlık’ta eğitim işlerine önem verildi ve Merv ile Belh Buhara saltanat bölgesine dâhil edildi. Şah Murad’ın oğlu Emir Said Haydar döneminde de eğitim işlerine ağırlık verildi ve Hanlık için başarılı bir dönem yaşandı, ancak Emir Said Haydar’dan sonra Buhara’da tekrar taht mücadeleleri baş gösterdi. Taht mücadelesinden Emir Said Haydar’ın oğlu Nasrullah galip çıktı. Nasrullah (1826-1860/1861), 1840 yılında ordusunun başında Hokand Hanlığı üzerine yürüdü ve başkent Hokand’ı işgal etti ve Hokand Hanı Muhammed Ali’yi idam ettirdi. Nasrullah’ın zamanında Belh, Maymana, Andhoy, Kunduz, Şibargan ve Amu Derya’nın sol kıyısındaki beyler bağımsızlık mücadelesine giriştiler. 1849’da Buhara ve Belh Afganlıların eline geçti. Böylece Buhara Hanlığı’nın hâkimiyet alanı, Amu Derya’nın sağ kısmından Hive Hanlığı’na kadar olan alanla sınırlanmış oldu. Nasrullah’tan sonra Buhara tahtına 1861’den 1885’e kadar Nasrullah’ın oğlu Muzaffer geçti. Muzaffer, Hokand Hanlığı’nın Taşkent için Rusya ile savaştığı bir dönemde hanlığın başkenti Hokand’ı işgal etti ve farkında olmadan Rusların işini kolaylaştırdı. Buhara Hanlığı’nın saldırısı karşısında, Hokand Hanlığı’nın Ruslara karşı direnci kırıldı. Buhara Hanı Muzaffer, Rus işgalinden önce Buhara’nın son bağımsız hanı oldu. Buhara’nın 1868’de Ruslara karşı savaşı kaybedip Hanlığın Rus tâbiiyetine girmesinde Muzaffer Han’ın önemli bir etkisi vardır (Hayit 1995: 30-32).

      Hokand Hanlığı veya diğer adıyla Fergana Hanlığı’nın başkenti