Cemile Kınacı

Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik


Скачать книгу

davranır, yer, içer, kutlamaları, yasları, bayramları ait oldukları kültürün kodlarına göre tanımlanır ve paylaşılır.” (Mora 2008: 5) Kimlik kavramı en yalın şekliyle bir “aynılık” olarak kabul edilirse, özel bir grubun mensupları, sadece grubun dışındakilerle farklılıkları bakımından benzerlik gösterirler. Grup mensupları benzer şekillerde giyinir, yerler, aynı dili konuşurlar; bütün bu bakımlardan, kendilerine mensup olmayan, farklı biçimlerde giyinen, yiyen ve konuşan fertlerden farklılık gösterirler. İşte bu benzerlik-benzemezlik paradoksu, “millî kimliğin” anlamlarından birisidir (Smith 2009: 122-123). Buradan hareketle bir toplumun kültürel kimliği ile yeme içmesi, giyim kuşamı, konuştuğu dili, davranışı, düşüncesi, inancı kısacası o toplumu “ötekilerden” farklılaştıran millî karakteri kasdedilir. Millî karakter ise, toplumları birbirinden ayıran farklılıklar veya bir arada tutan benzerliklerdir. Herder de ırksal farklılıkları önemsizleştirirken kültürel farklılığa fazlasıyla vurgu yapar. Ona göre farklı bir dil konuşan herkes farklı bir ulustandır, kendi kimliğini ve devletini oluşturma hakkı vardır. Bu bağlamda Herder, diğer uluslarla yaşanacak çelişkilerin pozitif açıdan iç birliği sağlayacağını düşünür ve bunun kendi içinde olumlu bir durum olacağına işaret eder. Hatta Herder, mikromilliyetçiliğe ve önyargılara da karşı çıkmaz. Ona göre, önyargı yerinde ve zamanında ortaya çıktığında iyi bir şeydir, çünkü mutluluğun kaynağı olabilir. Önyargı, ulusları merkezde birleşmeye yönlendirir, köklerine daha sıkı sarılmalarına, kendi türlerini geliştirmelerine yol açar (Larrain 1995: 45-46). Herder’e göre, her milletin kendine özgü bir “deha”sı, düşünme, davranma ve iletişim tarzı vardır ve bu biricik deha, bu özgül kimlik, hasıraltı edildiği ya da yitirildiği her noktada yeniden keşfedilmelidir. Herder, “Haydi iş başına… bütün insanlar milletimizden, edebiyatımızdan, dilimizden söz etsinler; onlar bizimdir, onlar bizizdir, bu kadarı da kafidir zaten” der (Smith 2009: 123). Bu anlayışla milletler kendi özlerine, kültürel zenginliklerine dönerek “kolektif kendi”yi keşfetmeye çalışırlar. Grup içinde kültür bir yandan kimlik yaratırken, dışa karşı yabancılık duygusu verir. Kültürel temelli yabancılık bazen yabancı düşmanlığı, başka halklara karşı nefret ve yok etme savaşına kadar gidebilir. Bu noktada sevgi ve nefret adeta bir madalyonun iki yüzü gibi grup oluştururken aynı temel işlevlerin iki yönüdür (Assman 2001: 150-151). Kültürel farklılığın büyüklüğü kültürler arası teması etkileyebilir. Bir kültürün bizim kendi kültürümüzle benzemezlik derecesi kültürler arası etkileşimi etkileyebilir. Bir kültür ne denli farklı olarak algılanıyorsa, o denli çok sayıda insanın o kültür grubunun üyeleriyle kendileri arasına mesafe koydukları görülür. Bu durumda kültürlerarası temasın gelişme ihtimali azalır (Hogg ve Vaughan 2007: 672).

      Etnolojik ve sosyal antropolojik çalışmalar, kimlik sorununu çeşitli kültürlerin birbirleriyle çatışması çerçevesinde ele alır. Connolly’ye göre de hiçbir tanrı çeşitli kimlikleri uyumlu bir biçimde yaratmamıştır; “herhangi bir grup kimliğin hegemonyası onlardan farklı olana boyun eğdirilmesini ya da onun dışlanmasını gerektirir.” (Connolly 1995: 205).

      Yapılan etnolojik ve antropolojik çalışmalarda kimlik bir insan topluluğunun (etnisite) kolektif kimliği olarak görülmektedir (Bilgin 1999: 59). “Etnik bir grup, soya ait mitlerin rolünü ve tarihî anıları vurgulayan, din, gelenek, dil ya da kurumlar gibi bir veya birden fazla kültürel farklılığa göre tanınan ve ayırt edilen bir kültürel kollektif tiptir.” (Smith 2009: 41) Wimmer etnisiteyi, paylaşılan bir kültür ve ortak bir geçmiş inancına dayanan aidiyet hissi olarak tanımlar (Wimmer 2008: 973). Etni, bazı kültürel nitelikler bakımından ortak bir insan topluluğunu, özellikle bir dil ve kültür birliği olan topluluğu ifade eder (Bilgin 1999: 63). Dolayısıyla kültürel kimlik söz konusu olduğunda, bir etnisitenin kimliğine gönderme yapılır. Ulus ve etnisite tanımları her ne kadar birbiriyle benzerlik gösterse de aralarında farklar da vardır. Smith bu farklılık noktalarını vatan, ortak bir ekonomi, ortak yasal hak ve görevler olarak belirler. Ulus, sahip olduğu vatan toprağında, ortak bir ekonomi, ortak yasal hak ve görevleri paylaşan insan topluluğudur. Ancak etninin bir ülke ile olan bağı sadece tarihî ya da sembolik olabilir. Etnilerin kendi vatanlarında ikamet etmeleri gerekmez. Aynı şekilde etnilerin ortak bir iş bölümü ya da ekonomik birlik göstermeleri de gerekmez. Etniler, herkes için geçerli hak ve görevler tayin eden ortak yasal kodlara da ihtiyaç duymazlar (Smith 2009: 71). Balibar ve Wallerstein ise “etnik grup” kavramının her ne kadar tanım olarak belirtilmese de devlet sınırlarına pratikte “ulus” kavramı kadar bağlı olduğunu ileri sürer. Aradaki tek fark bir devletin tek bir ulus ve birçok etnik grup içerme eğiliminde olmasıdır (Balibar ve Wallerstein 2007: 103).

      Barth, etnik kimliği doğuştan olmayan ve sonradan kazanılan toplumsal bir olgu olarak değerlendirir (2001:8). Fredrik Barth’ın karşılaştırmalı etnisite çalışması, her bir etnik kültürü incelemek yerine, etnisiteler arasındaki farkları incelemeyi öngörür (Wimmer 2008: 970-971). Barth’a göre, etnisiteler arasında farklılıklar yaratan tıpkı coğrafî sınırlar gibi “etnik sınırlar” vardır. Bu sınırlar vasıtasıyla etnisiteler birbirlerinden farklılaşır. Bu sınırların çiziminde ya da tam tersine sınırların şeffaflaşmasında cinsiyet, yaş, eğitim, maddi durum, dinî gelenekler, dil kullanımı, etnik çeşitlilik gibi çeşitli değişkenler de söz konusu olabilir (Faranda ve Nolle 2011: 633).

      Günümüzde etnik gruplar arasındaki farkların nedenleriyle ilgili iki temel görüş vardır. Bunlardan ilkine göre, etnik gruplar, komşu grupların tepkisine karşı kendi kültürlerini korurlar. İkinci görüş ise, kültürel farklılıkları coğrafî ve toplumsal yalıtılmışlıkla açıklayan görüştür (Barth 2001: 12). Sınırların bir kategorik bir de toplumsal ya da davranışsal boyutu vardır. Kategorik boyut, toplumsal sınıflandırma ve kolektif temsile tekabül eder. Toplumsal ya da davranışsal boyut ise, kişisel eylemlerden kaynaklanan günlük ilişki ağlarıdır. Sınırlar bu iki şekilde gerçekleşir. Bireysel düzeyde, kategorik ve davranışsal özellikler iki bilişsel aşama olarak görülür. İlk aşama sosyal dünyayı “biz” ve “onlar” olarak sosyal gruplara böler. İkinci aşama ise, belli koşullar altında bireylerin “biz” ve “onlar” olarak nasıl sınıflandırılacağının yollarını gösterir. Ancak bu ikisi de örtüşürse, o zaman bir sınırın gerçekten var olduğundan söz edilebilir. Aksi durumda sınır yoktur (Wimmer 2008: 975).

      Wimmer etnik gruplar arasındaki farklılaşmanın dört boyutundan bahseder. Bunlardan ilki, politik dikkat çekici unsurlardır. Buna göre, bazı sınırlar diğerlerinden daha fazla dikkat çekici olabilir. Mesela, dil genel olarak bir sınır olmasına rağmen, İsviçre örneğinde dil İsviçre halkını bir araya getiren bir unsur değildir. Dolayısıyla pek çok etnik sınıflandırma sisteminin çok aşamalı durumları vardır ve her biri kendi içinde değerlendirilmelidir. Bireyler içinde bulundukları duruma göre kendilerini konumlandırır ve bu şekilde sınırlar yaratırlar, ancak Wimmer duruma göre konumlanmanın ötesinde etnik farklılıkları belirleyen bazı güçlerin olduğu kanaatindedir. Ona göre, etnik sınırları kurumlar, toplumsal güç ve ağlar dikkate aldığı için, birey de bunları önemser ve böyle davranır. Politik dikkat çekici unsurlar arasında fiziksel farklılıklar ve etnik belirleyicilerin görünürlülüğü de yer alır. Etnik sınır çizmede fiziksel farklılıklar daha etkilidir. Sosyal kapalılık ve grup olma faktörü farklılaşmanın ikinci boyutudur. Sosyal kapalılıktan kasıt, bir gruba diğerlerininin girişinin kapalı oluşudur. Bazı gruplar kendilerini dışa kapatırken bazı gruplar arasında geçişler vardır. Mesela, bazı gruplar arasında kız alıp vermelerle geçişler yaşanabilir ve karışmalar olabilir. Wimmer, Richard Jenkins’in etnik kategori ile etnik grup arasında yaptığı ayrıma dikkat çeker. Jenkins, bazı etnik grupların dış güçler tarafından belirlendiği ve farklılığın çok güçlü olduğu, ayrımcı