bilerek felakete sürüklediği, sarayda Alman casuslarının bulunduğu dedikoduları yayıldı. Çar’a yakın olan kimseler bile Duma’nın toplanmasını istediler, bunun üzerine 1916 Kasım ayında Duma toplandı. Ancak Duma’daki ilk görüşmelerden itibaren Hükümet aleyhine şiddetli tenkitler oldu. II. Nikolay bu tenkitleri dikkate almadığı gibi, Duma’yı Ocak 1917’ye kadar tatil etti. Çar, o günlerde Rusya’nın geleceğinden çok, kendi iktidarını düşündüğü için, sık sık bakan değişiklikleri yapıyor ve savaşın kötü gidişatıyla pek ilgilenmiyordu. Çar, Duma’da kendine karşı tepkiler nedeniyle Duma’yı bir türlü toplamak istemiyor ve tatili uzatıyordu. Duma ancak Şubat 1917’de toplanacaktı, oysa Rusya’nın durumu iyice kötüye gidiyordu (Kurat 2010: 421-426). Nihayet Şubat 1917’de beklenen oldu ve Rusya’da üç yüz yıllık bir hanedanın egemenliğine son veren bir devrim gerçekleşti.
Lenin, 1907’den beri yurt dışında olmakla birlikte Rusya’daki gidişatı yakından takip ediyordu. O, halklar arasında süren bu “emperyalist” savaşın sonlandırılması için alt sınıfların üst sınıflara karşı bir iç savaş başlatması gerektiğini çeşitli vesilelerle savunuyordu (Vernadsky 2011: 347). Lenin I. Dünya Savaşı için “Savaş devrime verilmiş en güzel armağandır” diyordu. Çünkü savaş, Çarlık rejiminin güçsüzlüğünü, tıkanmışlığını gözler önüne sermiş ve Çarlık’ı yıkıma sürüklemişti. Rusya, savaşa katılan diğer ülkeler gibi savaşın kısa süreceğini tahmin ederken, uzun süren savaş onu ekonomik krize sürüklemiş, bütün imkânlarını savaşa seferber eden Çarlık Hükümeti ülkedeki durumu kontrol edemez olmuştu (Werth 2008: 15).
Türkistan’da 1916 İsyanı
Rusya’nın I. Dünya Savaşı’na katılması Türkistan Türklüğü üzerindeki yükü de artırdı. Ruslar, Türkistanlılardan, 1834’ten beri de Kazak ve Kırgız Türklerinden asker almıyordu ve bu sanki onlara sunulan bir ayrıcalıkmış gibi gösteriliyordu. Savaş başladığında Kazan Türkleri ve Başkurtlar’dan asker alınırken, Türkistanlılardan ve Kazak-Kırgızlardan da savaşa maddî yardım istenmeye başladı. Halka yeni mükellefiyetler konuldu. Türkistan Genel Valisi Kuropatkin, “savaş ihtiyaçları vergisi” adıyla halktan para toplamaya başladı. Üstelik toplanan bu paralar savaş ihtiyaçları için kullanılmıyor, Çarlık idarecileri tarafından paylaşılıyordu. Son olarak 25 Temmuz 1916’da II. Nikolay tarafından çıkarılan bir fermanla Türkistan halkından 19-43 yaş aralığındakiler cephe gerisinde savaştırılmak üzere askere alınacaktı. Türkistan halkı Çarlık İdaresi’nin bu fermanına şiddetle karşı çıktı, çünkü Ruslar Türkistanlıların eline silah vermiyor, Türkistanlıları cephe gerisinde hizmet etmeleri için bir nevi ölüme gönderiyorlardı. Türkistan halkı bu emre karşı çıkarak Çarlık Hükümeti’ne isyan etti. İsyan özellikle Fergana’da etkili oldu, burada bütün uruklar bir araya gelerek kendilerine Abdülgaffar’ı lider seçip isyan ettiler. Kazaklar da Amangeldi idaresinde silahlanıp Çarlık Hükümeti’ne karşı isyana katıldılar. Özbekler, Türkmenler, Karakalpaklar da akabinde Rus hâkimiyetine karşı ayaklandılar. Türk ahali Rus köylerine saldırıyor, ellerine geçen Rusları öldürüyor, hatta Rus memurlarını da öldürmekten çekinmiyordu. Ayaklanma tam bir millî istiklal hareketine dönüşmüştü. Rus Hükümeti isyanı bastırmak için bölgeye çok sayıda asker sevketti ve isyancıları şiddetle cezalandırma yoluna gitti (Kurat 2010: 427-428).
O günün şartlarında, Türkistanlıların Rusların modern silahları karşısında galip gelmelerinin imkânı olmamasına rağmen, Ruslar isyanı bastırmakta çok zorlanmıştır. I. Dünya Savaşı devam ederken Rus Hükümeti’nin gücünü savaş yerine isyanı bastırmak için harcaması, ordusunun önemli bir bölümünü Türkistan bölgesine sevketmesi şüphesiz Rusya’yı I. Dünya Savaşı’nda zayıf duruma düşürmüş ve Rusya’nın savaşta mağlubiyetinde önemli bir rol oynamıştır.
Bu isyan hareketinin esas önemi, Türkistan ve Kazak bozkırlarında Rus düşmanlığının artması, artık Çarlık Hükümeti’ne olan tahammülün sınırlarının zorlanması olmuştur. Bu hareket, şüphesiz 1917 Ekim İhtilali’ne Türkistan Türklüğünü hazırlamış, kısa bir süre sonra gerçekleşecek İhtilal için gerekli zemini oluşturmuştur.
Bolşevik İhtilali ve SSCB’nin Kuruluşu
1917 İhtilali evrensel bir anlam taşımakla birlikte, İhtilal’in kökeni Rusya’nın kendine özgü şartlarında yatmaktaydı. Serflerin serbest kalışından itibaren önemli gelişmeler olmasına rağmen, Çarlık, etkileyici dış görünüşünün altında durağan bir kırsal ekonomi ile aç ve huzursuz bir köylülük gizliyordu (Carr 2010: 47).
Savaş yorgunluğu ve savaşın gidişatından duyulan hoşnutsuzluk iyice artmıştı. Artık, Çarın tahttan çekilmesinden başka hiçbir şey ihtilal dalgasını durduramazdı (Carr 2010: 48). Beklenenden uzun süren savaşın neden olduğu kıtlık Petrograd’da tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştı ve 12 Mart’ta şehir, isyan eden ihtilalci kitlelerin kontrolüne geçti. Çarlık’ın güvenlik güçleri sokaklarda öldürüldü, hapisteki tutuklular serbest bırakıldı, adliye sarayı yakıldı. Artık Rusya geri dönüşü olmayan bir yola girmişti ve Hükümet bu anarşiyi durduramıyor sadece izlemekle yetiniyordu (Vernadsky 2011: 350).
Duma harekete geçme kararı aldı. Duma’nın aldığı kararla Prens Lvov’un başkanlığında Geçici Hükümet kuruldu. Kadet lider Milyukov dışişleri bakanı, Guçkov savaş ve donanma bakanı ve kabinenin tek sosyalist lideri olan Kerenski adalet bakanı oldu. Geçici Hükümet’te Kadetler çoğunluğu oluşturuyordu. Yeni hükümet Çar’ı tahttan düşürmeyi ilk iş olarak belirledi. Çar II. Nikolay, kendi ve tek oğlu Aleksis adına tahttan feragat etti ve yerine kardeşi Mihail’i bıraktı. Ancak Mihail de bu görevi kabul etmeyerek yetkiyi Geçici Hükümet’e devretti. Böylece Romanovların Rusya’daki hâkimiyeti sona erdi (Riasanovsky, Steinberg 2011: 489).
Geçici Hükümet, 27 Şubat 1917’den 25 Ekim 1917 tarihine kadar sekiz ay boyunca görev yaptı (Riasanovsky, Steinberg 2011: 490). Ancak, kurulan bu hükümet otoriteyi tek elde toplamayı başaramadı. Geçici Hükümet’in yanında Petrograd Sovyeti de 1905 modeline göre yeniden kuruldu (Carr 2010: 48). Sovyet, Petrograd’daki fabrikalardan ve askerî birliklerden seçilmiş işçi ve askerlerden oluşuyordu. Sosyalist liderler de Sovyet içinde yer alıyordu (Vernadsky 2011: 353). 1917 Şubat devrimi ile sürgündeki devrimciler Petrograd’a geri döndü. Bunlar arasında Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin Bolşevik ve Menşevik kanadından olanlar ile Sosyalist Devrimci Parti’nin üyeleri bulunuyordu. Bu sürgünden dönen siyasîler, Petrograd Sovyeti’nde kendilerine hazır bir platform buldu. Sovyet, ilk andan itibaren yaşlı Duma’da yer alan partilerce kurulan Geçici Hükümet’in rakibiydi ve bu dönemde Rusya’da âdeta “ikili iktidar” yaşanıyordu (Carr 2010: 49).
Lenin’in 16 Nisan 1917’de sürgünden dönmesinin ardından Bolşevikler Menşeviklerle bağlarını tamamen koparıp daha sonra Komünist Parti adını alacak yeni bir parti kurdular. Lenin grubu, Sovyet içinde azınlıkta olmasına rağmen zamanla daha etkili hâle geldi. Diğer sosyalistler idarenin Geçici Hükümet’te olmasından rahatsızlık duymazken, Bolşevikler yetkinin bir an evvel Sovyet’e geçmesi taraftarıydı (Vernadsky 2011: 354; Carr 2010: 50).
Merkezî bir Sovyet örgütlenmesi oluşturmak için Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi 1917 Haziran ayında toplandı. Lenin kongrede Sovyet’in içinde devlet iktidarını almaya hazır bir parti olarak Bolşevikler’i işaret etti. Geçici Hükümet’in prestiji ve iktidarı gün geçtikçe azalırken, fabrikalarda ve orduda Bolşeviklerin etkisi artıyordu (Carr 2010: 51). Kongrenin gündeminde olan sorun savaştı. Savaş konusunda iki görüş ortaya çıktı. Ilımlı sosyalistler savaşa devam edilmesini isterken, Bolşevikler derhâl savaşın