Ahmetcan Aşiri

İdikut Roman


Скачать книгу

artık! Ahmak! Darbay ona kızdı, – Belki bizi de tanımıyorsun ahmak!

      – Sus Kaplan baş! Tanımıyorum seni! Belki Uygur’un arasına sokulmuş bir hainsin! Şimdi söyle, kim olduğunu söylemezsen atın kuyruğuna bağlatıp cesedini kağana götüreceğim!

      Utak’la Darbay birbirine, Atay Sali’ye ne diyelim diye bakıştı.

      – Bıçak yahut zehirli ilaç var mı?

      – Ara! dedi ses çıkarmadan duran Utak öfkeyle.

      Muhafızlar sakince araştırmaya başladı, bir şey bulamadılar. Eyer ve kilimlere baktı, atların yele ve kuyruklarına da baktı.

      Atay Sali’nin eyeri göz kamaştırıcıydı. Eyerin ön ve arkasını tutup baktılar.

      – Bu sizde yapılır mı? diye sordu eyere göz diken kısa boylu muhafız.

      – Evet, bizde, Beşbalık’da, İdikut Devletinde yapılır. Nasıl, beğendiniz mi bu eyeri?

      – Evet, çok beğendik!

      – O zaman al sana hediye ettim! dedi Atay Sali, yalandan.

      – Bizde böyle eyerler çok!

      O, Atay Sali’nin eyerini alıp kısa boylu atına taktı ve kendi eyerini Atay Sali’nin atına koydu.

      – Şimdi sizi araştıracağım! dedi kısa boylu muhafız.

      Utak ile Darbay ona Moğolca küfretti. Atay Sali’nin burada morali bozuldu. Bunun nedeni, biraz önce Atay Sali muhafızların önünden geçerken Bavurçuk Art Tekin’in mektubunu hemen Darbay’a vermişti.

      – Bana Bavurçuk Art Tekin, “Mektubu iyi sakla! Kimseye verme, sadece Cengizhan’ın eline ver! dememiş miydi? Kafam dönmüş!” diye başını tuttu, “Ne yapmak gerek? Mektubu yırtıp atarsa ne olur? Bu salaklar öyle kötülük yapmaz diyemem!” diye düşündü.

      Kısa boylu muhafız Darbay’a doğru okunu nişan aldı ve öbürüne emir verdi.

      – Hemen ara! Sana dokunamaz. Eğer dokunursa okla yüreğinde delik açacağım!

      Genç muhafız aramaya bir türlü cesaret edemeden titriyordu.

      – Abi sen duymamış mıydın? diye şikâyet etti.

      – Neyi?

      – Önderimiz Angurat Noyan abim, “Hemen koşun, elçiler gelecek. Saçma sapan konuşmayın!”, demişti. Bunlar belki elçilerdir!

      – Ara dedim ara! diye buyurdu, diğeri bu sözleri duymazlıktan gelerek, – Çabuk ol çabuk!

      – Beni vur abi, arayamam! Bunları götürüp önderimiz Angurat Noyan’a teslim edelim! Bunlar gerçekten elçiler olursa yaptıklarımız için her ikimiz idama mahkûm oluruz. Bunu biliyorsun değil mi?

      “Altın gümüşle süslü eyerle kemeri geri alacağım dersem ne derler?” diye düşündü Atay Sali ve onların geri verilmesini kesin bir dille istedi. Kısa boylu muhafız eyerini İdikut’un atı üzerinden alıp yere fırlattı ve

      – Al bu eyerini! Ver benim eyerimi! Bu eyer kimin, biliyor musun aptal! Bu eyer hakanımız Bavurçuk Art Tekin’in. Sen bizi kim zannediyorsun? Kağanın huzuruna selametle varabilirsek hepsini tek tek anlatacağım. Siz haydut musunuz, hırsız mı? Yaptıklarınıza bakın, siz kağanın muhafızları değilsiniz.

      – İdikut muhafızları, Utak ile Darbay’ı sıcak karşılamıştı, öyle değil mi?

      – Hoş geldiniz, merhaba diye karşıladılar! Ya sizler? Kağana hepsini söyleyeceğim!

      İki muhafız sus pus oldu.

      – Sana dememiş miydim kaç kere! Bunları büyük kağanımız bekliyor. Biz onları çabuk götürmek yerine onları oyalıyoruz! dedi genç muhafız korkarak ve kızarak. Yine bir şey söyleyecekti, ama sözünü kesti ve

      – Bak! Angurat Noyan da buraya geliyor! dedi.

      Kısa boylu muhafız, Atay Sali’nin verdiği eyeri tekrar onun atına yerleştirdi, onun ata binmesine yardım etti ve

      – Eyeri kendin verdin değil mi? diye Atay Sali’nin kulağına fısıldadı.

      – Doğru, ben sana hediye ettim! Emin ol! Şikâyetim yok! dedi Atay Sali ve ona karşı birden kalbi yumuşadı.

      Bunun nedeni, Utak ile Darbay olup biten her şeyi Cengizhan’a anlatacak. Gelmekte olan Noyan da bunları öğrenecek. Darbay gazabından ellerini kaldırıp durmadan gevezelenen muhafızın sağ ve sol yanağına bir kaç tokat attı.

      – Tüh! Tanrı kahretsin sizin gibi salakları! diye saldırdı. Az önce kendini zorla tutmuş olan Utak ve diğer muhafızı tekmeleyip yere düşürdü, ağız ve burunlarından kan aktı.

      – Eblehler!

      Onlar Angurat Noyan’ı görünce hemen ayağa kalktı.

      – Bizi dövdüler! diye şikâyet etti kısa boylu muhafız.

      Akıllı Angurat Noyan buradaki herkesi süzdü, at ve eyerlere de bir baktı, sonra hepsiyle selamlaştı.

      – Hepinize merhaba aziz misafirler! Cengizhan âlileri sizi bekliyor! Hadi gidelim! dedi sevinçle.

      Kısa boylu muhafız, – Bizi bunlar… diye şikâyet etmeye başlayınca, Angurat Noyan, – Bırakın Eşekler! Çabuk gidin! Tembel herifler, Ben ne demiştim size! Şimdi kağan önünde sorguya çekileceksiniz!

      Muhafızların tüyleri diken diken oldu. Dizlerinde can kalmadı ayakları üzengiye ulaşamadı. Bilhassa genç muhafız haksız yere öleceğini düşünürken dayanamadı, atın önünde dizlerini kucaklayıp ağlamaya başladı.

      – Ben suçlu değilim. diye başını sallayıp, atına dizini vurdu.

      – Bu böyle kötülük yapıyor diye bana gelip söylemen gerekti. Senin suçun işte burada! dedi Angurat Noyan yüzünü ekşitip,

      – Ben seni uyarmıştım!

      Genç muhafız endişeyle atına bindi, başını kaldırmadan onların arkasından yürüdü, yüreği çarpıyordu.

      – O benim başımı döndürdü, yoldan saptırdı! diyerek eyer üzerinde sallanıp oturuyordu genç muhafız

      – Işığı görmek istemiyorum Angurat Noyan, beni affet! Dikkatli olacağım, daha dikkatli!

      – Doğru! Bu çocuk suçlu değil! dedi Darbay gencin feryatlarına dayanamayıp.

      – Ona acıma! Affetmek yok, cezaya mahkûm bunlar!

      Angurat Noyan’ın kararından dönmeyeceği kesindi.

      – Güneşte çatlak yok, bende de dönmek yok! Bunu bil! Bunlar yabani kurt değil, aslan yavrusu da değil! Bunlar durmadan havlayan küçük köpekler!

      Atı oynayarak yürüyordu.

      – İşte aziz misafir! dedi Angurat Noyan,

      – Sizin İdikut’tan geldiğinize çok memnun oldum. Mutluluktan neredeyse yüreğim göğsüme sığmayacak oldu. Biz sizi dört gözle bekledik. Sizi gönderen Tanrıma şükür! Bakın, bu uçsuz bucaksız otlak kağanın otlağıdır. Bu sınırsız gök kağanın asumanıdır. Kağanım açık asumanı görmek istiyor. Özellikle sizin Beşbalık’ın geniş arazi ve yaylağını görmek istiyor!

      – Dileğiniz gerçek olsun! dedi Atay Sali,

      – Kalbi pak büyük zata kapılarımız açıktır!

      “Neden böyle konuşuyorum, ben İdikut muydum? Ağzımı yummam gerekiyor. İdikut beni uyarmıştı!” dedi Atay Sali kendi kendine. Cengizhan’ın huzuruna gelinceye kadar yeni bir söz söylemedi. Angurat