Abdülkerim Dinç

Gagauzlara Dair


Скачать книгу

girgin olannarı (s.191)

      (Nikolay Baboglu, İgnat Baboglu-Gagauz Literaturası. Hrestomatiya, Chişinau. 1997)

NOTLAR

      1. Geroyluk: Kahramanlık

      2. Girgin: Yiğit, cesur, atılgan

      3. Batır: Kahraman

      4. Titsi: Olağanüstü

      5. Dragon: Ejderha

KAYNAKÇA

      1. Nikolay Baboglu, İgnat Baboglu- Gagauz Literaturası. Hremstomatiya, Chişinau. 1997.

      2. Dionis Tanasoğlu- Bucaktan Sesler, Kişinev, 1959

      3. Dionis Tanasoğlu- Ana Dili5. Kişinev, 1990

      4. Nevzat Özkan- Gagauz Türk Edebiyatı, (Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi 12, Romanya ve Gagavuz Türk Edebiyatı, Kültür Bakanlığı, Anakara, 1999.

      5. Nikolay Baboglu, İgnat Baboglu- Literatura Okumaları, Kişinev, 1988

      6. Harun Güngör, Mustafa Argunşah- Gagauz Türkleri (TarihDil-Folklor ve Halk Edebiyatı) Kültür Bakanlığı, Ankara, 2002

      GAGAUZ HALK EDEBİYATINDA DOBRUCA VE TUNA HATIRALARI

      Saba yıldızı, “Çolpan”, “Kervan yıldızı”, nicä dä taa deyärdilär ona eskidän taa şafklı yanardı bu küün üstündä, sansın aydınnadardı bu becenarcıların bitki hazırlanmaklarnı, angıları şamatalı, üfkeli hem kahırlı kalkınärlar tä duuma ocaklarından, da kervan uzaner Tunaya doru, alatlayarak.

      (…)

      Sora dädu Tanas çıkardı meşinindän bir deridän kesecik, o yazın da meşin taşırdı da, açıp, onu, dedi:

      – Tä burayı koydum biraz toprak bizim harmandan, duuma topraamızdan bir auç. Al da taşı yanında, kuvet verir, aklına getirir Balkannarı, bizi, ani kalêrız, hem dä mezarlarda, kırlarda gömülü girgin dedelerimizi, çocuum! Dädunun yaşlandı gözleri, ama bakışı taa da pek çetin-nendi da o pek benzedi bir kudretli bayır kartalına. To-dur, alıp öptü o topracıı:

      – Emin ederim, dädu, sana hem duuma erlerimizä!

      (1)

      Konuşmama, Gagauz âlimi Dionis Tanasoğlu’nun “UZUN KERVAN” isimli romanından, Balkanlardan ayrılışı anlatan bir sahne ile başlamak istedim ve sizleri Gagauzların sıcak söyleyişiyle selamlıyorum..

       – Hepinizi saygıyla selamlaarım Paalı dostlar, paalı kardaşlıklar….

      Gagauzların kaderini yaşayan ve bu kadere rağmen kimliğini muhafaza edebilen bir başka halka rastlamak mümkün değildir. Moldova Cumhuriyeti’nin güneyindeki özerk bölgelerinde sosyal ve kültürel değişimin; ekonomik bunalımın anaforunda sahipsiz bırakılan Gagauz Türkleri kimlik problemiyle; asıl trajik olanı ise, yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.

      Hâlbuki Gagauzlar bu coğrafyalardan Bulgaristan’a Dobruca kırlarında, Tuna boylarında yüzyıllar boyu onurlu bir kaderi yaşadılar. Bu gururlu Türk halkı farklı kültürler içinde, dilini, kimliğini kaybetmedi. Kültürünü kaybetmedi… Hattâ, burada bir kültür yarattılar… Bugünkü Gagauzlar Dobruca’yı, Tuna boylarını hatırlamazlar. Bucak dedikleri Besarabya bölgesini vatan bildiler ve yeni topraklarına sımsıkı sarıldılar. Ancak, türkülerine, masallarına, destanlarına, manilerine kulak verdiğiniz zaman bu coğrafyanın kokusu yakar genzinizi, bu coğrafyaların rengini görür; Mavi Tuna’nın sesini bir Kavuş (Gagauz halk çalgısı) yanıklığıyla duyarsınız. İsmail Habip Sevük, Fırat nehrini anlattığı yazısında: “Nehirlerden sadece su değil, tarih akar” der. Evet, Tuna’yı dinlerseniz, derinlerden, Gagauzların bir ağıtını, bir destanını, genç kız ve delikanlıların sevdalı dudaklarından dökülen bir kaç maniyi, yanık bir türküsünü de duyarsınız… Tuna boylarında yavukluların birbirlerine söyledikleri maniler derinlerden gönlünüze düşer… Sizlere, Tanasoğlu’nun Uzun Kervan romanı ve Nikolay Baboğlu’nun Oglanın Lejendası isimli poemasının dışında Çağdaş Gagauz edebiyatına yansımayan, ama halk kültüründe hâlâ yaşayan Dobruca ve Tuna hatıralarından söz etmeye çalışacağım.

      Gagauzlar ilk kez 1065’ten sonra Kuzeyden kitleler halinde Balkanlara gelmişler; Moğolların 1224’te Rusları yenmesinden sonra da Tuna’yı ikinci kez geçerek Silistre ve Varna bölgelerine yerleşmişlerdir. Gagauzların bir kısmının Balkanlar yoluyla Adalara, Anadoluya geçtikleri de bilinen tarihi bir gerçektir. Bu tarihi, Gagauzların büyük aydınlatıcısı Mihail Çakır, Gagauzların İstoryiası isimli eserinde şöyle anlatır: “Türk uzların (gagauzların) birkaç bölmesi erleşmiş Kara Denizin hem Tunanın Semptetlerindä Silistra, Mangalia, Kavarna, Balçik, Varna vilayetlerindä, neredä onlara deyarmişlär: Türk-Uzlar, Oğuzlar, Gagauzlar.” Bir başka Gagauz âlimi Nikolay Baboglu’nun o tatlı lisanından dinleyelim o tarihleri: “Benim gagauz halkımın o yakın dedeleri erleşerlar Balkan yarıadanın poyraz-günduusu taraflarına. Bu erlere o zaman denirmiş Küçük Skifiya (Büünkü Romaniyanın hem Bolgaristanın Dobrucası). Ama alırsak bizim çok uzak dedelerimizi (uzları, oğuzları, hak oğuzları) Onar bir çok uzun zamanda göçmüşlar Balkana Orta Asiyanın meralarından. Bu yol sürtmüş üzlarlen yıl. Bir avuç kadar halk, büük Türk dünnaasının bir parçası, kendi soydaşlarınnan barabar, nereda annaşarak, nerede dokuşarak hayvannarına otlayacek için, geniş çayırlar için dolaşmışlar Azer denizin hem Kara denizin poyraz taraflarından bütün Evraziyanın boş kırlarını da duruklanmışlar Kara denizin batı taraflarında. Uzak dedelerimizin bu uzun yolda gezmekleri için istoriya biza pek az bilgi bırakmış, ama kimi laazımnı işleri taa derin araştırırsak olur bilelim. Ama o zamanki bilgilerdan en paalısını biz bileriz; uzak hem yakın dedelerimiz tutabilmişlar, korumuşlar kendiliini, kendi türklüünü, etkin kulturalarını, dillerini da getirmişler biza bu mirası hiçbir kayıpsız, hiçbir kusursuz. Gelip Balkannara onbirinci üzyılında duruklanerler o zamanki kavi Bizantiya imperatorluun poyraz sınırlarında. Bu devletin padişahlarının kayıllıından düzmüşler kendi devletini, onun adıymış Uziyealet. Düzmüşler onu öla neetlan, ki koruma Bizantiyanınsınırlarını varvarlardan. Bu takım hakoğuzlar bi çala izmet etmişler imperiyanın faydasına, korumuşlar sınırları, ama tezda başlamışlar cenk etmaa o büük kavi imperayiylan da, neçin ki olurmuş büük doruluksuzlar, neçin ki Bizantiya askerleri gururlu halkı, kendi koruyuçularını başlamışlar ayak altına basmaa. Burada peydalanan eni hak oğuzlar (gagauzlar) kabuletmişlar hristiannık dinini, yamanmışlar evropayca çiftçilik işlerina hem da taa iiletmişlar kendi çoktankı zamannardan hayvancılık zanaatını, koruyup uzatmışlar orta Asiyadan hem kırlarda kazanılma oricinal kulturayı. Dörtüz yıl Balkanda yaşamak bırakmış gagauzların kulturasında kimi eni balkanizma motiflerini da. Ama onsekizinci asirin bitkisinda, ondokuzuncunun da başlantısında gagauzlar geçerlar yaşama Basarabiyaya da erleşerlar büünkü Bucak kırlarında.” (2)

      Bulgar bilim adamı Atanas Manof ise: “Emine burnundan Tuna ırmağı ağzına kadar Karadeniz’in batı kıyısında ve bahusus Varna, Balçık, Kavarna kasabaları ile bunların mülhakatında; Basarabya’nın Komrat, İsmail, Çadırlunga, Bender Akkermen taraflarında; Bulgaristanın Varna, Provadı, Şumnu, Razgrad, Tutrakan ve Silistreden Dobruca’ya doğru olan hattından