çiviye asar, Bay sinirli sinirli bakar, memnun olmaz.)
ZİYALI – Esselâmu aleyküm.
BAY (Hareketsiz, duygusuz bir hâlde) – Ve aleyküm esselâm, Hayrullah, sandalye getir. Bu adam yere oturamaz. (Getirir, Ziyalı oturup sigara içer.)
ZİYALI – Muhterem Bay, sizi keyifsiz görüyorum, sebebini öğrenebilir miyim?
BAY – Bir molla gelmişti; oğlunu okutmuyorsun diyerek çok canımı sıktı, âdeta kovdum da zorla kurtuldum, fakat yumruklaşmadık.
ZİYALI – Bak hele, hayret verici ve enteresan bir hadiseymiş, (seyircilere dönerek) bu şehirde zenginlere nasihat edecek molla da varmış, Allah’a şükür. Hakka riayet eden o muhterem mollayı bulup ziyaret etmek lâzım. Bay efendi, siz üzülmeyiniz, bu mesele hakkında ben de size ne zamandır birkaç söz söylemek istiyordum, demek ki bugün nasipmiş; şimdi ilmin faydasından söz etmek üzere sizden birkaç dakika bana kulak vermenizi rica ediyorum.
BAY (Öfkeli gözlerle bakıp) – Şimdi anladım, siz de oğlumu okutmam için beni kolluyormuşsunuz, (seyircilere doğru) bugün sol yanımdan mı kalktım nedir, aklımın köşesinden bile geçmeyen işler başıma geldi; yağmurdan kaçarken doluya tutulduk. Hayrullalı, pipo getir! (Her ikisi de sessiz. Pipo gelir, Bay çeker, öksürür.)
BAY – Hayrullah!
HAYRULLAH – Efendim, buyurun!
BAY – Yerimi hazırla, uykum geldi (esner), yarın iş çok, vakitlice yatmak gerek. (Yine esner.)
HAYRULLAH – Peki, hemen şimdi.
ZİYALI (Ciddi hâlde) – Bay Efendi! Ben size, millet için gerekli olan ilimlerden bahsetmek istiyorum; fakat siz benim sözümü dinlemek istemiyor gibisiniz. İkinci defa söylüyorum, kulak verin, bu sözler sizin ve milletin faydasınadır.
BAY – Sözünüzü zorla mı dinleteceksiniz? Yoksa bana işkence etmek için mi geldiniz?
ZİYALI – Hayır, ben aslında başka bir iş için gelmiştim; fakat ilim bahsine takılıp kaldım. Bu sebeple asıl maksadımdan vazgeçerek size ilimden bahsetmek istedim. Yeter ki, sizin gibi muhterem zenginler milletin çocuklarını okutmaya gayret etsinler.
BAY (Seyircilere bakarak) – Keşke Dâmulla’nın hikâyeleri bitmeseydi. Tamam, mademki yakamı bırakmayacaksınız, sabah söyleyin, uykum geldi, (esner) elâlemin çocuğunu okut, diyorsunuz.
ZİYALI – Bugün içinde bulunduğumuz zaman, yeni ve başka bir zamandır. Bugün bilgisiz ve mesleksiz halkın zenginliği, yeri-yurdu ve her şeyi günden güne elinden gittiği gibi ahlâk ve itibarı da kayboluyor, hatta dini zayıflıyor. Bunun için Müslümanları okutmaya gayret etmemiz lâzımdır. Hâlbuki dîn-i şerifimiz, her çeşit faydalı ilim okumayı, beşikten mezara kadar bize farz kılmıştır. Bu hüküm, şeriatın hükmüdür. Biz Müslümanlara, bilhassa bu zamanda iki türlü ulema gereklidir: Biri din âlimi, diğeri çağdaş ilimlerin âlimi. Din âlimi imam, hatip, müderris, muallim, kadı ve müftü olarak halkın din ve ahlâkla ilgili işlerini idare eder. Bu gruba giren talebelerin evvelâ Türkistan’da ve Buhara’da ilmî ve dinî eğitim görmeleri, Arapça ve biraz Rusça öğrenmeleri, daha sonra Mekke, Medine, Mısır ve İstanbul’a giderek dinî ilimleri hatmetmeleri gerekir; işte ancak bu şekilde kâmil molla olabilirler, (Bay uyuklamakta) anladınız mı Bay?
BAY (Başını kaldırarak) – Evet, evet, anlatın, kulağım sizde.
ZİYALI – Çağdaş ilimlerin âlimi olmak için çocukları, evvelâ Müslümanca okuma yazmayı ve temel dinî bilgilerle milletimizin dilini öğrendikten sonra, hükûmetimizin düzenli mekteplerine vermek gerekir; yani jimnazyum ve şehir mekteplerini okuyup bitirdikten sonra Petersburg, Moskova üniversitelerine gönderip doktorluk, avukatlık, mühendislik, hâkimlik, meslek, iktisat ve felsefe ilimlerini, muallimlik ve diğer ilimleri okutmak lâzımdır. Rus vatanına ve devletine bilfiil ortak olmak gerekir, devletin idarî kadrolarına girmek lâzımdır. Günümüzün hayatî ihtiyaçları konusunda vatana ve İslâm milletine hizmet etmek düşüncesiyle, Çarlık Rus devletinin idarî kadrolarına girerek Müslümanlara faydalı olmak maksadıyla, Rus devletine ortak olmak ve hatta bu yolla okuyan Müslüman çocuklarını Avrupa, Amerika ve İstanbul üniversitelerine eğitim için göndermek gerekir. Hz. Peygamberimiz, “ilim Çin’de de olsa, alınız” demediler mi? (Bay uyuklamakta) Bu işler ancak para ile, sizin gibi büyük zenginlerin himmeti ile olabilir. Meselâ Kafkasya, Orenburg ve Kazan Müslümanlarının zenginleri ve gayret sahipleri, ilim için çok para harcıyorlar ve fakir çocuklarını okutuyorlar, (Bay’a bakarak) elbette söylediklerimi anlıyorsunuz zengin hazretleri. Bay, hey!
BAY (Uyuklamakta iken esneyerek başını kaldırır) – Evet, evet…
ZİYALI – Şimdi bizim Türkistan halkının kötü bir âdeti var, bir kişi Rusça okuyup da Çarlık idaresinde işe girip resmî üniforma giyecek olsa, maskara yerine koyarlar. Eğer faytoncu veya zanaatkâr olarak Avrupalıların eski elbiselerini veya oyuncuların elbisesini giyecek olsa, hiç kimse bir şey demez. Bu, tam bir kendini bilmezliktir, dünyadan bihaber olmaktır. Öyle değil mi Bay amca?
BAY (Oturduğu yerden bir tarafa devrilip yatar) – Hur, hur, hurra, hurra, hurra…
ZİYALI – İlâhi yarabbi! İslâm ümmetinden ve bilhassa biz Türkistanlılardan merhametini esirgeme!.. (Mendiliyle gözyaşlarını silerek çıkıp gider.)
PERDE İNER
(Birahane manzarası: Bay’ın oğlu ile üç kişi oturmaktadırlar.)
TAÑRIKUL – Bu akşam, bilmiyorum neden içki beni etkilemiyor? İkindiden beri bir düzine şişe boşalttım. Deyyusun birası kulağımı ısıtmadı. Doldur, içelim. (Nar, kadehleri doldurur.)
HEPSİ – Bay’ın oğlu Taşmurad’ın sağlığına hurra! Hurra! Hurra! (İçerler.)
DEVLET – Arkadaşlar! Ben ondan içtim, şimdi aklıma sevgili Liza düştü. Ah, sevgili Liza!
HEPSİ – Ah, sevgili Liza, vah sevgili Liza, neredesin!
NAR – Zalim felek ayrılık ateşiyle yaktı beni, vallahi gelmezse olmaz.
DEVLET – Böyle bağırıp çağırmakla, feryat etmekle hiçbir şey olmaz. Bunun gereğini yerine getirmek gerek.
NAR – Elini uzat ey nâmert, buldun. (Elini sıkar) Oldu.
DEVLET – Hey, pala bıyık Taŋrıkul, hiç sesin çıkmıyor. Bunca adamı sadece dinliyorsun. Er kişiye yol vermek, arslana yol vermek demektir. Sohbete katıl! Yoksa bu adamları beğenmiyor musun? Bizim de yanımızda beş tenge paramız var. Arkadaş, sarhoşluk, gerçeğin kendisidir. Gözünü aç!
TAÑRIKUL – Arkadaşlar, sizden sakladığım bir şey yok. Doğruyu söylemem gerekirse, ben içtim, kulağım çınlıyor. Sen Liza dedin, şimdi kendim burada olsam da aklım Liza’da. Eğer Liza’yı getirmezsen beni konuşturamazsın. Fakat Devlet, eğer beni konuşturabilirsen sen büyük adamsın!
DEVLET – Üzülme, istediğin zaman Liza’yı yanında bulursun; gelmezse mi? Başını alırım.
NAR – Bay oğlu! Gitmek istiyor musunuz?
TAŞMURAD – Peki, adam gönderin, meclis kurulsun.
TAÑRIKUL