Affedersin, sordum sadece.
DEVLET – Haydi, haydi! Birini gönder.
ARTUN – Bak, ne var bilirsin? Liza bana demiş ki, on beş manatsız bana kişi gönderme. Evet, on beş manat ve fayton parasını da ver, sonra Nikola’yı göndereyim. Liza olmazsa, başkasını getirsin, keyfin nasıl?
DEVLET – Önce getirip sonra parayı alsan olmaz mı?
ARTUN – Devlet zor! Ben sana demişim ki, Liza akçe olmayınca gelmez, bana ne? Sen kendin bilirsin ki, o gâvur kızı, benim değil.
TAÑRIKUL – Artun, biraz bekle, para vereceğiz.
ARTUN – Baş üstüne, hazıram. (Çıkar. Dostların keyfi kaçmış, sükût ederler.)
DEVLET – Doldur, içelim! (Nar doldurur.)
TAÑRIKUL – Parayı peşin istemesi, işin belini kırdı.
DEVLET – İş ters gidince böyle olur. Paranız var mı? Hepiniz çıkarın. (Hepsi çıkarır, Devlet sayar, beş som eksik çıkar.) Bununla hiçbir şey olmaz. Bir çaresini bulmak gerek.
NAR (Hırslı bir şekilde) – Hey Bay oğlu, biz fakiriz. Sizde ne var, kesenizden pul çıkmıyor? İşte Bay oğlunun hâli! (Eliyle gösterir.)
DEVLET – Korkma, Nar. Eğer Bay oğlu razı olursa, ben bir şey düşündüm.
TAÑRIKUL – Neymiş? Ne?
DEVLET – Dur, ne olduğunu öğreneceksin. Önce Bay oğlunun sağlığına içelim. (Taŋrıkul doldurur, Bay oğlunun sağlığına içerler.)
DEVLET – Bay oğlu. Bu geceki gibi çarşamba eğlencesi, ayda yılda bir defa olur veya olmaz, bir gece bin gece olmaz, sabredin, eğer kabul ederseniz Taŋrıkul’u sizin yanınıza katacağım. Beraber gidip babanızın kasasını göstereceksiniz. Gerisini Taŋrıkul halleder.
TAŞMURAD – Taŋrıkul ağabey, gelir misiniz?
TAÑRIKUL – Dostlar emrederse, giderim. Orası sizin eviniz.
DEVLET – Sen ne dersin, Nar?
NAR – Ben de bu gruptan biriyim, git dersen giderim.
DEVLET – Hayır, iki kişi yeter. Görenler şüphelenmesin. Bugünün yarını da var.
NAR – Bay oğlu! Babanıza ait kasanın yerini biliyor musunuz?
TAŞMURAD – Babamın yattığı odada.
DEVLET – Yattığı odanın kaç kapısı var?
TAŞMURAD – Üç.
DEVLET – Hangi kapıdan giriyorsunuz?
TAŞMURAD – Kapının biri annemin odasına açılır. Ben girip avlu tarafındaki kapıyı açacağım, sonra Taŋrıkul ağabeyim girer.
DEVLET – Eyvallah! Daha önce de hırsızlık etmiş gibisiniz. Nar, doldur içelim! (Nar doldurur, içerler. Taŋrıkul ve Taşmurad’a bakarak) Şimdi gidecek misiniz?
TAÑRIKUL – Elbette, gitmeyip de ne yapacağız? (Devlet, tabancasını Bay oğluna verir. Nar, sağ çizmesinden bıçağı çıkarıp Taŋrıkul’a verir. Onlar da ihtiyaten saklarlar.)
DEVLET (İkisine bakarak) – Yolunuz açık olsun, yiğitler!
TAÑRIKUL – Dinle! (Devlet Taŋrıkul’u bir kenara çekerek gizlice bilgi ve emirler verir)
NAR – Âmin, Allah… (Hepsi) Allahu ekber. (Devlet dua eder.)
PERDE İNER
Bay, her zaman olduğu gibi kerevet üstünde uyumaktadır. Odanın bir tarafında kasa durmaktadır. Taşmurad bir kapıdan yavaşça girer; sağa sola bakınarak başka bir kapıyı açar ve bir kenarda durur. Taŋrıkul girer, elinde anahtar ve bir demir çubuk, belinde bıçak, kasaya yaklaşarak anahtarı sokar, kasa açılmaz. Taşmurad’a bakar. İşaretle ne yapması gerektiğini sorar. Taşmurad kasayı demir çubukla kırmasını emreder. Taŋrıkul demirle kasayı kırar. Kasadan çıkan gürültü üzerine Bay uyanır. Ayağa fırlayan Bay, sopasını kaptığı gibi “vay, vay” diye feryat ederek Taŋrıkul’un üstüne yürür. Taşmurad yetişip sopayı tutar. Taŋrıkul bıçağı Bay’ın bağrına saplar.
BAY (İnleyerek yıkılır.) – Vay, canım! (Can çekişir, çırpınır, hırıltılı sesler çıkarır. Taŋrıkul kasadan para kesesini alır, bıçakla demir çubuğu üzerinde saklar, dışarıdan birkaç adamın sesleri işitilir.)
ADAMLAR – Ne oluyor, birisi imdat diye bağırdı? (Birkaç erkek ile Bay’ın hanımı girerler. Taŋrıkul ile Taşmurad’ı görürler.)
TAÑRIKUL – Taşmurad, at! (Taşmurad, tabanca ile havaya ateş eder ve orada bulunanları silâhla tehdit ederek kaçarlar.)
BAYVUÇÇA – Vay, zalimin zulmünden! Bu ne kadar kötü bir gündü, vay, imdat! (Kendisini dövünerek Bay’ın üstüne atar, saçını başını yolar.) Evet, sen de gençliğine doyma Taşmurad! Kan kus! Keşke henüz çocukken ölüp gitseydin! Vay baba katili Taşmurad! Vay, imdat-hey!
DAMULLA (Girer) – Sevgili anne, sabretmekten başka çareniz yok. Bu talihsizlik ve musibete sebep, cehalettir, terbiyesizlik ve eğitimsizliktir. Yuvanızı cehalet bozdu. Bilgisizlik, oğlunuzu Sibirya’ya gönderecek. Canınızdan kıymetli evlâdınızı eğitimsizlik belâsı sizden ebediyen ayıracak. Oğlunuzu babası terbiye etmedi, okutmadı. Sonunda belâya uğradı, kötü arkadaşları onu yoldan çıkardılar; böylece cehaletin kurbanı oldunuz.
BAYVUÇÇA – (Kendini yerden yere atarak) – Ay, vay-vay balam! Vay Bay’ım, ah, vay-y-y!
DAMULLA – Bay’ınız da nasihate kulak asmadı ve sonunda bu kötü olay cereyan etti. Şimdi sizin, doğrusu sabretmekten başka çareniz yoktur, sevgili anne. Allah size sabır versin.
BAYVUÇÇA – (Son derecede içler acısı bir hâlde feryat eder.) İmdat, vay balam! Vay Bay’ım. İkisinden de ayrıldım; erimi mezara, balamı Sibirya’ya gönderecekler! Vay, vay, vay-y-y!..
(İkincisinin aynı, meyhane)
Nar ile Devlet içip şarkı söylerler. Taŋrıkul ile Taşmurad sessizce içeri girerler, tabanca ile kanlı bıçağı bir köşeye saklar ve para kesesini çıkarıp masanın üstüne attıktan sonra otururlar.
TAÑRIKUL – Tütün getir, hey!
Artun tütün getirir, çekerler. Artun gider. Taŋrıkul, Devlet’i bir kenara çekerek alçak sesle olanları anlatır, bir takım işaretler yapar. Devlet, alçak sesle “zavallı” diye söylenir, sakinleşmesini işaret eder.
TAÑRIKUL (Para kesesini açıp görür, sevinir, Taŋrıkul ile Taşmurad’ın omzuna vurur.) – Eyvallah, eyvallah. (Devlet zili çalar, Artun girer.)
ARTUN – Ne emredersiniz?
DEVLET – Al şu parayı ve hemen Liza’yı getir!
ARTUN – Baş üstüne. Hemen geliyor. (Parayı alır, içerler. Liza girer.)
LİZA