Karakaş Şuayip

Özbek Edebiyatı Yazıları


Скачать книгу

beraber dosyası on beş dakika içinde değerlendirilen Gâzi Âlim Yunusov’un da ceza kanununun 58, 62, 64 ve 67. maddelerine istinaden kurşuna dizilmek suretiyle idam edilmesine karar verilir.63

      Bu uğursuz geceden tam on dokuz yıl sonra, mahkeme, 27 Haziran 1957 tarihinde aldığı 4n02-5571 numaralı kararla Profesör Gâzi Âlim Yunusov’un faaliyetlerinde suç unsuru bulunmadığını kabul eder. Gâzi Âlim’in masum olduğu, böylece Sovyet devleti tarafından da itiraf edilir.64

      Sonuç olarak, Gâzi Âlim Yunusov’un hayatı ve eserleri üzerinde geniş bir araştırma yapılması gerekmektedir. Bugün artık Özbekistan’da “İstiklâl fidâileri” olarak şükranla yâd edilen Ceditçi şair ve yazarların hayat ve eserlerine dair yapılacak arşiv araştırmalarına dayanan çalışmalar, onlara olan vefa borcunun ödenmesinin yanı sıra Türk topluluklarının 20. yüzyılın başında birbirlerini tanımak ve yakınlaşmak adına ne kadar mesafe aldıkları meselesine de açıklık kazandıracak ve hepsinden önemlisi aynı ideali takip eden bugünün aydınlarına da Türk dünyasının hangi merhalelerden geçtiği ve Türklüğü daha ileri merhalelere ulaştırmak için nasıl bir yol takip edilmesi gerektiği hususunda yol gösterici olacaktır. Yine bu çalışmalar, her fırsatta herkes tarafından itham edilen Türklerin hakikatte tarihin en mazlum ve en mağdur milleti olduğu gerçeğini de ortaya koyacaktır.

      (2006)

      ÖZBEK ROMANCI ABDULLAH KÂDİRÎ VE “ÖTKEN KÜNLER” ROMANI

      Özbek romancılığının ilk büyük temsilcisi olan Abdullah Kâdirî, 1894 yılında Taşkent’te doğmuştur.65 Babası Kadir Muhammed, 1821 veya 1822 yılında doğmuş, okuması yazması olmayan, fakat bedenen kuvvetli, çok gayretli, cesur ve güngörmüş birisidir. Gençliğinde han ve beylerin yanında asker olarak hizmet etmiş, daha sonra ticaretle meşgul olmuş ve bu sebeple uzak şehir ve memleketlere sık sık seyahat etmiştir, (s. 5) Rus işgali sırasında (1865) Taşkent’in müdafaasına katılmış, işgalden sonra da tahminen 1870’e kadar ticarete devam etmiştir. Bu tarihten sonra iflâs edince ticareti bırakmış ve vefat ettiği 1924 yılına kadar küçük arazisinde tarımla uğraşarak çok fakir bir hayat sürmüştür. Bu ihtiyar babanın maceraları, yazarın eserlerine, bilhassa tarihî romanlarına birinci derecede kaynak teşkil etmiştir.

      Abdullah Kâdirî’nin doğduğu yıllarda babası, yetmiş yaşını aşmış ve belli bir geliri olmayan bir ihtiyardır. Bu yıllar hakkında Kâdirî, oğlu Habibullah’a şu bilgileri vermiştir: “Önceleri zengin mi, yoksa fakir bir ailede mi doğdum, anlayamadım. Fakat 7-8 yaşıma gelince, karnım doymadığı ve sırtım güzel elbise görmediği için iyice anladım ki beş boğazın nafakası, sadece seksen yaşlarındaki ihtiyar babamın emeğinden ve yarım hektardan biraz fazla olan bağın yaz mevsiminde yetiştirdiği mahsûlden geliyormuş. Eğer bahar mevsimi kötü geçip de bağdaki meyveler bir felâkete mâruz kalırsa, biz de açlık felâketine uğruyorduk.” (s. 6)

      Abdullah Kâdirî, ailesinin yoksul olması sebebiyle ancak dokuz-on yaşlarından itibaren birkaç yıl müddetle eski usûlde eğitim veren bir mektebe gönderilir. Büyük bir hevesle mektebe devam eden Kâdirî, bu yıllarda Yûsuf ve Züleyhâ, Hayrilikâ, Leylî ve Mecnûn, Ferhâd ve Şîrîn, Çâr Derveş, Kısasü’l- Enbiyâ, Kelile ve Dimne, Nevâyî, Meşreb, İskendernâme, Rüstem-i Dâstân, Hâtemtây, Cemşîd gibi kitapları okur. (s. 11)

      Kâdirî, bu mektepteki eğitimini, ailesinin son derecede yoksul olması sebebiyle terketmek zorunda kalır. Onu, henüz on iki yaşındayken bir zenginin yanına hizmetçi olarak verirler. Ticaretle meşgul olan efendisi, Rusça bilen bir adama ihtiyacı olduğu için onu Rusça eğitim veren Rus-tüzem mektebi (Russko Tüzemnaya Şkola)’ne gönderir. Bu mektepler, Türkistan’da yerli ahaliden Rusça bilen, güzel Rusça konuşabilen tezgâhtar ve Rus idaresinin ihtiyaç duyduğu tercümanlar yetiştirmek maksadıyla açılmıştır. Kâdirî, eve dönünce efendisine hizmet etmek zorunda olduğu için bu mektepten istifade edemez. İki yıl sonra, bu hayata tahammül edemediği için babasına yalvararak evine döner. Bundan sonra aynı mektebe babasının evinden devam eder. (s. 13)

      Kâdirî, tüzem mektebinden mezun olduktan sonra bir süre ağabeyinin küçük marangozluk işlerine yardım eder. 1912 yılında Resulmuhammed adlı zengin bir manifaturacının dükkânında hem tezgâhtar, hem de kâtip olarak çalışmaya başlar. (s. 14)

      Bu yeni işiyle birlikte Kâdirî’nin hayatında önemli değişiklikler meydana gelir. 1914 yılında damat olacağı efendisi misafirperver, âlimlere hürmet ve iltifat eden bir insandır. Bu sebeple dükkânı, devrin bazı aydınları için bir buluşma ve sohbet etme mekânıdır. Kâdirî, dükkâna gelenlerle tanışır, dost olur. Gündüzleri dükkânı açmak, Rusça mektuplar yazmak, ticarî belgeleri tanzim etmek, zengin Ruslarla iş görüşmek, akşamları hesapları kapatmak ve misafirlere hizmet etmek, onun görevidir. Bu arada kendisi de sohbetlere iştirak eder; boş vakitlerinde misafir odasında veya dükkânda kitap okumak ve yazmakla meşgul olur. Kâdirî, hâl tercümesinde o yıllarla ilgili olarak şunları yazmaktadır:

      “1912 yılında, manifaturacılık yapan birinin yanında kâtip olarak çalışmaya başladım. Bu işime 1915 yılına kadar devam ettim. Orada çalışırken Tatarların çıkardıkları gazeteleri okuyarak dünyada gazete diye bir kelimenin varlığına iman getirdim. 1913 yılında Özbekçe Sadâ-yı Türkistan, Semerkand ve Ayna gazeteleri çıkmaya başlayınca, bende de bunlara haber yazma hevesi uyandı.” (s. 16)

      Oğlu Habibullah’ın tespit ettiğine göre Kâdirî’nin basındaki Yeŋi Mescid ve Mekteb adlı ilk yazısı, 1 Nisan 1914 tarihinde Sadâ-yı Türkistan gazetesinde neşredilmiştir. Ciddî bir eğitim ve öğretmen yüzü görmeyen ve kendi kendisini yetiştiren genç Kâdirî, yazarlık hayatına haberler ve birtakım küçük yazılar kaleme almak suretiyle başlamıştır. Bu yazılar, o zaman için basit görülmekle birlikte Kâdirî’yi istikbâle hazırlamıştır. 1914-1916 yıllarında, Bahtsız Küyav adlı dört perdelik tiyatro eseriyle Cüvanbaz, Ulakda ve Cinler Bezmi adlı hikâyelerini yazıp neşreder. (s. 18)

      Kâdirî, 1917 Ekim ihtilâlinden önce, bu eserlerinden başka Ahvâlimiz ve Milletimge Bir Karar ( Cüvanbaz, Taşkent-1915) adlı şiirlerini, Şadmerg ( Necat, Mart-1917) adlı hikâyesini ve Teşabay Yamakçi Bilen Aynisâ Bayvuçça adlı komedi tarzındaki sahne eserini de kaleme almıştır. Son eser neşredilmemiş, fakat Ekim ihtilâlinden önce sahneye konulmuştur. (s. 20) Genç yazar, Cedit hareketinin eğitimcilik mefkûresini terennüm eden bu ilk edebî eserlerinde, yanlış âdetleri tenkit ederek halkı kendi kendisini tanımaya ve yeniliğe davet eder.

      Kâdirî, 1917 yılına kadar hiçbir siyasî fikre karşı kendisinde mensubiyet veya yakınlık hissetmez. Bunun sebebi, kendi ifadesiyle savadsız avamî oluşudur, yani esaslı bir bilgiye sahip bulunmaması ve cahilliğidir, Şubat ihtilâlinden sonra ortaya çıkan Turan Cemiyeti, Türk Adem-i Merkeziyeti, Muhtariyet, Ulemâ Cemiyeti ve Şûrâ-yı İslâm dernekleri karşısında şaşkına döner; Turan Cemiyeti’ne üye olur. O sırada gazete ve dergilerde, Rusya’daki siyasî partilerden bahseden yazılarda Sosyal Demokrat, Sosyal Revolüsyoner, Kadet, İnternasyonalist gibi adlar sık sık geçmeye başlar. Kendi ifadesine göre, gazete okumasına rağmen bunların gerçek mânâsını anlayamaz. Çünkü ne Özbek ve ne de Tatar şivesiyle, bu siyasî partilerin mahiyeti hakkında henüz hiçbir eser yazılmamıştır. Yine kendi bildirdiğine göre, aslında o sırada Türkistan’da komünizm ve sosyalizm hakkında kuvvetli bir bilgiye sahip olan hiç kimse yoktur. (s. 24)

      1920 yılında Şûrâ hükûmetinde kâtip olarak çalışmaya başlar. Aynı zamanda çeşitli gazetelerde ve bilhassa İştirâkiyyun gazetesinde propaganda yazıları