Karakaş Şuayip

Özbek Edebiyatı Yazıları


Скачать книгу

yıllarda yayın organlarındaki kalem faaliyetleri, Kâdirî’nin bir gazeteci olarak tanınmasında önemli rol oynar. Bilhassa Muştum dergisindeki yazıları sebebiyle “felyeton (fıkra yazısı) kıralı Culkunbây” olarak büyük şöhret kazanır. (s. 35) Yazar, çoğunu hiciv ve fıkra üslûbunda kaleme aldığı bu yazılarında din adamlarını, ticaret erbabını, israftan çekinmeyen zenginleri, yüzsüzleri, dalkavukları ve makam düşkünlerini şiddetle tenkit eder.

      Bu şiddetli hiciv ve tenkit yazıları sebebiyle tehditlerden kurtulmak için yazılarında elliden fazla müstear imza kullanır. Oğlu Habibullah Kâdirî’nin tespit ettiğine göre bu imzalardan bir kısmı şöyledir: “Culkunbây, Cırkınbay, C- bay, Cu-bay, U-bay, C., Culkunbây Savrınbay oğlı Mulla Culkunbay, Culkınçıtır, Dümbülbay, Cülbülbay ciyeni, Dümbülbay oğlı, Dümbül Devâne, Dümbülnisâ, Damledümbül, Ciyen, Ciyeniŋiz Muştum, Kelvek Mahzum, Kelvek Manzum ciyeni, Kelvek Mahzum Şâşiy, Taşpolat, Taşpolat Teceŋ, Alimov, A.K., Baykuş, Yolavçi, Kempir, Kamayçi, Kolhozçi, Gaznitçi, Lekeleŋ Mahzum, Mevlân Küfür, Muştum, Sanı Hudâ, Telbe, Avsar, Çin Dost, Çirmende Bâtır, Çi Çâre, Şepek Mahzum, Şâşiy, Şılgay, Bağban, Kakıldak Hoca, Matbuat Arısı, Maşhordaçi, Şekkâk, Mulla Eşanbay, Goshor, Mulla Müşfikiy.” (s. 38)

      Abdullah Kâdirî’nin 1923-1926 yılları arasında Muştum dergisinde 21 sayı boyunca tefrika ettiği Kelvek Mahzumniŋ Hâtıra Defteriden adlı hicvî hikâyesiyle 1924-1927 yılları arasında Muştum ile Kızıl Özbekistan gazetesinde tefrika ettiği Taşpolat Teceŋ Nime Deydi? adlı hicvî eseri, Özbek hiciv edebiyatının parlak örnekleri arasında kabul edilmektedir. Halkı, gerçek hayatla ilgisi bulunmayan ve değişen şartlar karşısında şaşırıp kalan din adamlarının tesirinden kurtarmak gayreti, birinci eserin esasını meydana getirir. İkinci eserde ise içki, kumar, fuhuş, hırsızlık gibi her türlü kötülüğü işlemekten çekinmeyen câhil ve son derecede aksi bir adam olan Taşpolat’ın hikâyesi anlatılmaktadır.

      Kâdirî, 1924 yılında Moskova’da Devlet Jurnalistler Enstitüsü’nde, gazetecilik bilgisini artırmak üzere özel bir eğitime tâbi tutulur. Bu enstitüde bir yıl boyunca idealizm, realizm, romantizm, füturizm gibi edebî akımlarla birlikte diyalektik, mantık, endüksiyon ve dedüksiyon kanunları hakkında dersler görür. (s. 50)

      Abdullah Kâdirî, ihtilâlin ilk yıllarında gazete ve dergilerde neşredilen yazılarında, fikir hürriyetinden duyduğu memnuniyetini ve bunun sonucu olarak da hakikatleri yüksek sesle duyurmaya çalışır. Sosyal hayattaki yenilikleri alkışla karşılar, yeni hayatın önündeki engelleri ifşa eder, Sovyet sistemindeki tezatları ve yapılan siyasî yanlışlıkları iyi niyetlerle ortaya koymaya çalışır. Onun bu gayretleri yavaş yavaş tenkide uğramaya başlar. 1926 yılında Muştum dergisinde çıkan Yığındı Gepler adlı hicvî yazısında, yapılan yanlışlıklar ve idareciler hakkındaki tenkit edici ifadeleri yüzünden karşı-inkılâpçı harekete teşebbüs etmekle suçlanır ve hapsedilir. Dört aydan fazla süren sorgulama sonunda iki yıl hapse mahkûm edilir. Daha sonra mahkûmiyet kararı bozularak serbest bırakılır. Bu olaydan sonra Kâdirî, gazetecilikle olan ilişkisini tamamen keser, sadece edebî eserleri ve tercüme işleriyle meşgul olur.

      Kâdirî, sadece hikâye, piyes, hiciv, makale ve fıkra yazıları kaleme alan bir yazar değildir. O, Özbek edebiyatında, daha çok roman yazarı olarak tanınmış bir sanatkârdır. Özbek roman mektebinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Özbek edebiyatı tarihinde ilk realist ve tarihî roman türünün örneğini veren66 ve yeni nesir dilinin de kurucularından olan bir yazardır. (s. 54) Roman yazmaya başlamadan önce, Rus ve Avrupalı yazarlarla birlikte Türkiye’den Yakup Kadri, Refik Hâlit, Fâlih Rıfkı, Rûşen Eşref ve Yahya Kemal’in mensur eserlerini, Arap dünyasından da Corci Zeydan’ın eserlerini inceler.67

      İlk romanı olan Ötken Künler, önce 1923-1924 yıllarında İnkılâb dergisinde tefrika edilir, 1926 yılında da kitap hâlinde yayımlanır. (s. 63) İkinci romanı olan Mehrabdan Çayan ise, 1929 yılında Semerkand’da yayımlanır. Romanda, 19. yüzyıl ortalarında ve Rus işgalinin hemen arefesinde, Hokand hanlığında taht ve makam kavgası veren hanedan mensupları ve valilerle birlikte dergâh ve camiler etrafında toplanan tufeyli tiplerin hikâyesi anlatılır. Esere, daha çok dergâh ve camiler etrafında cereyan ettiği için Mehrabdan Çayan adı verilmiştir.

      Yazar, 1920’li yılların sonunda Tatar ilim adamı Abdullah Şünasi’nin orta mektepler için hazırladığı Fizika Kursı adlı ders kitabını tercüme eder ve değer görmediği için kendi imzasını koymadan yayımlar. (s. l42) Bir ara sözlük işiyle de meşgul olur; Rusça-Özbekçe Tola Sözli Lügat adlı eseri, 1934 yılında Lâtin harfleriyle basılır. Oğlunun haber verdiğine göre, “P” harfine kadar hazırlanan sözlükte 11.000 kelime bulunmaktadır. (s. 159) Romancı, 1932-1934 yılları arasında Âbid Ketman adlı romanını kaleme alır. Eser, Özbek Sovyet edebiyatında kolhoz ve köy hayatından bahseden ilk romandır. (s. l60) Eserde, kolhoz sisteminin insandaki teşebbüs kabiliyetini ve mülkiyet duygusunu yok edeceği, bunun da toplumun geri gitmesine sebep olacağı anlatılır.

      1935 yılında, Gogol’dan tercüme ettiği Üyleniş piyesi sahneye konulur. Aynı yılın yaz aylarında, yazmak istediği Emir Ömerhanniŋ Kenizi adlı romanı için bilgi toplamak ve yerinde incelemeler yapmak üzere Hocend, Hokand, Fergana, Mergilan, Andican, Üçkorgan ve Namangen taraflarına seyahat eder. (s. l97)

      1935’ten sonra bütün Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi Özbekistan’da da Stalinist kızıl terör politikaları bütün şiddetiyle uygulamaya konulur. Gazetelerde, bilhassa 1937 yılında Ceditçi şair ve yazarlar aleyhinde şiddetli bir kampanya başlatılır. Bu kampanyanın sonunda şair ve yazarlar 1937 yılının son aylarından itibaren hapse atılır. Abdullah Kâdirî de 31 Aralık 1937 günü, Türkistan Türklerine millî birlik fikrini telkin ettiği için tutuklanır. Ceditçi yazar ve şairlerin sorgulamaları devam ederken Pravda Vostoka gazetesinde “Özbek Halkının Düşmanları” (04.11.1937), “Özbekistan Emekçileri Şiddetli Halk Düşmanlarının Kurşuna Dizilmesini Arzu Etmektedir!” (05.3.1938), “Hâinlere Ölüm!” (05.3.1938) ve “Kötülere Şefkat Yok!” (06.3.1938) gibi mahkûm edici yazılar neşredilir.68

      Kâdirî, sorgulama sırasında işkenceye maruz kalır, kaburgaları kırılır, göğsü ezilir, yüzü parçalanır. Katlnâme adlı eserin yazarı Nebican Bâkiy, tutukluluğunun ilk üç ayında Kâdirî’nin “it körmegen azabnı kör”düğünü haber vermektedir. Nihayet Kâdirî, 04 Ekim 1938 günü, Abdurrauf Fıtrat ve Süleyman Çolpan gibi Özbek millî edebiyatının çok tanınmış âbide şahsiyetleriyle birlikte kurşuna dizilmek suretiyle idam edilir. Hakkında hazırlanan dava dosyası, ertesi gün mahkeme heyeti tarafından on beş dakikada (saat 12.45-13.00 arası) incelenir ve Millî İttihad, Millî İstiklâl ve Turan cemiyetlerine üye olmak, bu cemiyetlerin faaliyetlerine iştirak etmek, İngiliz casusluk teşkilâtıyla ilişkisi bulunmak, “gizli bir dinî mezheb”in mensubu olmak, Özbekistan’da faaliyet gösteren Troçki taraftarlarıyla işbirliği yapan karşı-inkılâpçı ve milliyetçi teşkilâta girmek, Sovyet hükûmetine ve Komünist Partisine karşı mücadele etmek, hükûmet ve parti aleyhine gazete ve dergilerde şiddetli yazılar yazmak, milliyetçilerle ilişkisi bulunmak, etrafına karşı-inkılâpçı unsurları toplamak, toplantılarda devamlı surette milliyetçi konuşmalar yapmak, sınıf, mücadelesine karşı çıkanlar aleyhinde olmak üzere okuyucularında hiçbir öfke ve gazap hissi uyandırmamak, dine karşı yürütülen propaganda faaliyetlerine katılmamak, bilâkis dindar olanları yüceltmek, eserlerinde tasvir ettiği komünistleri kasıtlı olarak fazilet sahibi komünistler arasından seçmemek, yine eserlerinde Leninci, Stalinci Komünist Partisi