Sağat Aşimbayev

Eleştiri Yazıları


Скачать книгу

Eserde olay örgüsüne fazla gelen çatışmalara, anlatıya sığmayan çekişmelere, anlaşmazlıklara yer verilmemiştir. Olay yavaş yavaş gelişerek devam ediyor. Olay örgüsünde akla sığmayan, mantıki olmayan gelişmeler yoktur. Hikâyetin omurgasını oluşturan olay hayat gerçekliğinden alınmıştır. Yazar anlatıyı kurarken iç ve dış ahengi sağlamayı başarmıştır.

      Elbette anlatı hata ve eksiklikten azade değildir. Sözgelimi eserin dilinde, üslubunda ve olay örgüsünde bazı kusurlar vardır. Ancak hususen hikâyet, umumen ise kitap, Kazak nesrine yeni ses ve renk getirmiştir. Bunun içindir ki genç yazarın kusurlarından ziyade başarılı olduğu yönlerini dile getirmeyi uygun gördük. Edebiyatımıza ciddi ve düşünen bir nasirin katıldığını sevinerek belirtmek istedik.

1967

      Edebiyat Ufku Genişlemeye Devam Ediyor

      İlk değerli eserlerinin bir kısmı dünya edebiyatında hak ettiği yeri almış, bugün artık enikonu gelişip büyümüş bulunan Kazak nesrinin sanat hayatından ve gelişim yönlerinden bahsederken geleneğin tabii devamı, ayrılmaz parçası sayılan gençlik edebiyatının hâl gidişatını gözden ve gönülden ırak tutmamak, iyi niyetle koruyup kollamak gerektir.

      Edebiyatın taze kanı, temel kaynağı gençlerdir. Edebiyat sadece gerçek yakutlarını derinlerde saklayan dünü ve incileri olgunlaşıp henüz su yüzüne çıkmamış bugünüyle değil aynı zamanda değerli elmaslar çıkaracak yarınki vârisleriyle de güçlüdür. Genç kuşakların dalga dalga gelip katılmadığı bir edebiyat, besleyici kaynağını yitirmiş, çekilmeye başlamış ve nihayet büsbütün kurumuş denize benzer. Çünkü koskoca edebiyatı yapan sadece bir yazar değildir. Gökyüzü de sayısız yıldızlarla güzel ve çekici değil midir?

      Gençlik nesri dediğimiz şey ağızdan öylesine çıkıverip giden basit bir tamlama değildir. Gençlik nesri, hikâye, hikâyet, roman yazmayı en önemli amaçları hâline getirmiş ve bunları yazmanın elifbasını ancak bulmuş gençlerin oluşturduğu bir edebiyattır. Bunların sayısı oldukça çoktur.

      Genç yazar denen şey göreceli bir kavramdır, meşe ağacının özü gibi kaskatı kesilmiş bir kavram değildir. Genç yazarlık, yazarın hayatının belli bir dönemini, henüz tüylerinin güçlenmediği çağını kapsar. Ak tüylerden kartal kanadının hışırtısını işitmek mümkündür, ancak göklerde süzülüşünü görmedik demek için çok erkendir…

      Madalyonun iki yüzü olduğu gibi edebiyatta yetenek de istek de hep yukarıları bakmaktadır. Yukarı ise basit bir yer değildir, göğü delen yüksek doruklara denktir. Zirveye tırmanmak tepe aşmadan farklı bir şeydir. Bu yolda sevinç ile üzünç, başarı ile başarısızlık omuz omuza durmaktadır. Daha açık söylemek gerekirse edebiyat, geniş anlamıyla halkın bedii tarihi, manevi ruh sistemi, onuru, aklı, duygusu, inancı, ahlaki andı, estetik ve hümanistik ülküsüdür.

      Dünya ulusları Kazak kavramını yalnızca Baykonur ve Manğıstav2 dolayasıyla bilmez; M. Avezov’un romanları da Kazakların tanınmasında çok önemli rol oynamıştır.

      Elbette hikâye zor bir türdür. Bu, söylene söylene artık enikonu kanıksanmış bir tespittir. Buna rağmen söylemeden geçmek olmaz. Kolay bir türdür deseniz de hiç kimse inanmaz, hatta herkes güler.

      Hikâye, diğer türlere nazaran biraz da şanssız bir türdür. Hacminden dolayı çabucak okunmakta, dolayısıyla bir anda övgülere veya yergilere muhatap olabilmektedir. Buna rağmen hikâye bir tür olarak devam edegelmiştir. Nice zor zamanlar geçirmesine rağmen itibarı hiç düşmemiş, bilakis artarak devam etmiştir.

      Hikâyenin çekirdeğini gerçekliğin bir parçası oluşturur. Romanın özünü teşkil eden düşünceyi usta yazar, hikâye vasıtasıyla da verebilir. Bu ispat edilmiş bir olgudur.

      “Karanlık Hıyabanlar” hikâyeler dizisi için Nobel Ödülü alan İ. Bunin’in “Üç Ruble”, “Geceleme Evi” hikâyelerini okuyan kişinin, bu edebî türün gücü karşısında saygıyla eğileceği açıktır. İ. Bunin hikâyelerindeki psikolojik lirizmden bir miskal dahi olsa alabilenin sırtı yere gelmez. Genç kuşak hikâyelerinde psikolojik lirizmin hâlâ geniş biçimde kullanılmıyor olması sevinilecek bir durum mudur?

      Bunu burada dile getiriyoruz çünkü kısa nesirlerde de büyük meseleleri ele almak mümkündür ve bu, kıs nesrin tabiatına ters değildir. Bizde Bunin’inki gibi Birlik arenasına çıkabilecek hikâye yok denecek kadar azdır.

      Genç nasirlerin hemen hepsi hikâye ile tanınmışlardır. Kaliyhan ve Sayın gibi yazarları katmadan da bayağı bir isim saymak mümkündür: K. Jumadilov, S. Narımbetov, D. İsabekov, T. Abdikov, A. Sarayev, K. Kaziyev, K. Muhambetkaliyev, M. Kumarbekov, T. Nurmağanbetov…

      Bazen yazar olmak için dili bilmenin yeterli olduğunu veya ön şart olduğunu ileri sürerler. Bu, tartışmalı bir meseledir. Yazarlık için ön şart dil değildir, doğuştan yetenekli doğmak birinci şarttır. Yazara sıra dışı zekâyı, ufku, anlayışı, duyguyu tabiat bin kere ölüp tartarak cimrice vermektedir.

      Kabdeş Jumadilov adı geçen gençlerin bazılarından önce dikkat çekmiş olmasına rağmen bazılarıyla da birlikte ortaya çıkmıştır.

      Kabdeş’in hikâyelerinde dikkat çeken en önemli şey lirizm bolluğudur. Yazar iletmek istediği duygu ve düşünceyi, çok samimi bir heyecanla dile getirmeyi bir tarz hâline getirmişe benziyor.

      Ana vatan hakkında yazmak çok karmaşık bir iştir. Bu temi her yazar kendince ele almaktadır. Kimi romanı, kimi ise şiiri kullanmayı tercih eder. Kabdeş ise vatan duygusunu “Kazlar Göç Ediyor” hikâyesinde oldukça başarılı bir biçimde ortaya koymuştur. Bir ayağı mezarda olan, hâlden güçten düşmüş ihtiyar adamın, vatanına ve milletine beslediği temiz sevgiyi kanat yaparak düşe kalka yürürken tanık olunan acınası hâli herkesi derinden etkileyecektir. Kabdeş’in hikâyede psikolojik çözümlemeye başvurmasını destekliyoruz.

      Satıbaldı Narımbetov’un yazarlığa yeteneği ve eğilimi olduğunu söylersek mübalağa etmiş olmayız. Son yıllarda ortada çok görünmemesine rağmen Narımbetov’un yayımladığı ilk hikâye üzerinden dört beş yıl geçti. Bu süre içinde müellifin bu süre zarfında bazı yazı teknikleri konusunda ustalaştığı kesindir. Narımbetov’un “Şımarık” adlı hikâye kitabı yakında elimize geçmiş bulunuyor.

      Bazen falanın veya filanın özelliği, farkı demeye istekli olmuyoruz. Gençlerin özelliği veya farkı konusuna gelince ise ağzımızı açmaktan imtina ediyoruz. Genç dahi olsa herkesin özelliğini ve farkını söylemekten neden çekiniyoruz? Bu çekince, çoğuz zaman gelişmenin önünde bir engel olarak durmuyor mu?

      Her canlı varlıkta çeşitli biçimlerde özelliklerin bulunması tabii bir olgudur, hatta bu durum canlıların varoluş sebebidir. Bunu hiçbir eski ve yeni öğreti inkâr etmemiştir.

      Genç yazarın cana yakın bulduğumuz iyi yanlarını, özelliklerini açıkça dile getirmek, onun gelişimi bakımından çok önemlidir; bu, genç yazar için büyük teşvik ve destektir.

      Genç yazarların yürüdüğü inişli çıkışlı yollara göz ucuyla bakan okuyucu, Enes Sarayev’in adını işitince her hâlde şaşırmayacaktır. Çok fazla hikâyesi bulunmayan yazar, edebiyat eşiğinden geçeli çok uzun zaman da olmadı. Enes, bu kapıdan böbürlenmeden, alçak gönüllü ve kibar bir şekilde girdi.

      Enes’i meşhur eden hikâyelerden biri “Dombıra”dır. Bu hikâye, E. Sarayev’in yazı kabiliyetinin açık göstergesi gibidir. Enes’i diğerlerinden ayıran ise akıcı üslubu ve inandırıcılığıdır.

      “Kaldıramayacağın topuzu beline