“O Tek, Biz İkiyiz”, Tınımbay Nurmağanbetov’un “Kadın Dünür” hikâyeleri de müelliflerin doğru yolda olduklarının göstergesidir.
Tölen Abdikov’u “Sabah Çiyi” kitabındaki “Reyhan” hikâyesinden tanıyoruz.
Elimizdeki eserlerinden Tölen’in hikâyeyi düşünceyle yoğurmaya, duygu üzerine kurmaya meyilli olduğunu anlıyoruz. Hikâyeleri kısa, yoğun ve canlı. Tölen’in yüğrük at gibi koştuğunu görmek istiyoruz.
Okuyucu, Duvlat İsabekov’u esasen “İstasyon” adlı kitabıyla tanımaktadır. Son yıllarda da bazı hikâyeler yayımladı ancak bunların çok da etkili olmadıklarını düşünmeden edemiyoruz.
İliyas Jakanov esasen bestekâr olarak ünlenmiştir. Ancak seyrek dahi olsa hikâyeler de yayımlıyordu. Müellifin bu yıl basılan küçük hacimli kitabı elimize geçmiştir. Kitabın adı ve sanı yoktur. İçinde “Geri Dönen Şarkı” adlı hacimli anlatı yer almaktadır.
Kısaca söylemek gerekirse Jakanov’da yazı kabiliyeti vardır, yazdıkları takdire şayandır. Yine belirtilmesi gerekir ki müellif, önemli bir mesele olan hümanizm temini işlemiştir. Diğer yandan eserin dilinde bazı sorunlar var. Cümleler ile söz öbeklerinde bir kısım hatalar ve boşluklar mevcut.
“Jüreginiñ jupar iyisin iyiskep jatıp köz şımırın alatınbız.” (s. 96) (Yüreğinin mis kokusunu koklayarak şekerleme yapardık.) Bu, Askar adlı okumuş adamın sözüdür. Gepgenç adamdır. Müellifin, kahramanının ağzına böyle bir söz yakıştırması öncelikle karakterinin ortaya çıkması açısından hiçbir şey ifade etmiyor. İkinci olarak, genç Askar’ın böyle bir cümle kurması hiç de inandırıcı değildir. Diğer yandan çiçekten alınması gereken mis gibi kokunun yürekten alınması ise büsbütün abestir!
Burada genç nasirlerimizin sürekli bir arayış içinde olduklarını da belirtmeliyiz. Kendilerinden talep edilenleri ileride vereceklerdir. Şimdilik bu gençlerin isimlerini okurlara tanıtmakla yetiniyoruz.
Her şeye rağmen şunu da belirtmek zorundayız. İster birkaç hikâye ile edebiyat dünyasına adım atanları olsun, ister enikonu tanınmışları olsun, genç yazarlarda iki kusur dikkati çekmektedir: Birincisi konu benzerliği, ikincisi ise olgunlaşmamış, zayıf kahramanlar.
Genç nasirler henüz gününüz sosyal gerçekliğini tanıtan eserler verememişlerdir. Dikkat çekilmesi gereken başka bir mesele şudur: Esasen şiir eleştirisinde felsefi düğüm, değer gibi kavramlar sıkça zikredilir. Bunlar nesre yabancı kavramlar mıdır? Elbette hayır!
Edebiyat ufku yalnızca gençlerle genişleyecektir.
Genç Eleştirmenler Üzerine
Kazak edebiyat eleştirisinin gündeme getirilecek sorunları olduğu bir gerçektir. Bugünkü eleştirinin durumu, sanat atmosferinin seviyesi, gelişme eğilimleri de üzerinde konuşulması gereken konulardır. Çünkü günümüzde eleştirinin önemi artmıştır, bundan dolayı eleştirinin görevleri de çoğalmıştır, diğer yandan insanların eleştiriden beklentileri de oldukça yükselmiştir.
Edebiyat, yüreği uyanık, gözü açık, gönlü aydınlık insanların zevkle tutunduğu manevi bir tutamaktır. Onsuz insanın ruhu karanlık bir zindandır, düşüncesi puslu bir çöldür, duygusu boş bir mekândır. İmdi edebiyat eleştirisi de edebiyat gibi manevi bir tutamaktır. Onu edebiyattan ayrı düşünmek asla mümkün değildir. Büyük eleştiriyi, büyük edebiyat doğurur. Herhangi bir ulusun eleştirisine bakarak edebiyatının durumunu, edebiyatına bakarak eleştirisinin durumunu tespit etmek mümkündür. A. S. Puşkin’in yerinde tespitiyle “Eleştirisinin seviyesi, edebî bilginin seviyesini gösterir.”
Sosyopolitik olarak keskin, felsefi olarak derin gerçek eleştirinin etkisi edebî çıkarmadan daha az değildir. Düşünüldüğünde sanatın aynı köklere ve etkiye sahip olduğu görülecektir. Ancak bu etki hepsinde farklı estetik biçimler vasıtasıyla oluşturulur.
Marksizm-Leninizm öğretisi eleştiriyi, insanlığın estetik düşüncesinin, devrimci tarihî gelişiminin bir neticesi olan, sosyal gereklilikten doğmuş bir hayat gerçekliğini tanıtıcı eğitim araçlarının en önemli parçası olarak görür. Eleştirinin sosyal ve estetik işlevini bundan daha iyi güzel, daha yansız, daha açık biçimde değerlendirmek de mümkün değildir sanırım.
Kazak edebiyat eleştirisi, Marksizm-Leninizm öğretisinin gösterdiği kuramlık duruşu esas alarak elli yıl içinde çok önemli gelişmeler gösterdi ve estetik ustalıkta önemli seviyeler kaydetti. Uzman sayısı arttı, taze kan sayılan yeni kabiliyetler eleştiri kervanına katıldı. Edebiyata özgü meseleleri çözme konusunda eleştirimiz, edebiyat bilimi ile birlikte hareket ederek işin tam merkezinde bulunagelmiştir.
Eleştiri dünyası son on yıl içinde birçok genç insan, yeni güç, taze kan kazanmıştır. Şöyle birazcık düşününce aklımıza hemen birkaç isim gelmektedir: Z. Serikkaliyev, A. Kekilbayev, M. Mağavin, R. Nurğaliyev, O. Sarsenbayev… Bunlardan bazıları akademik unvan sahibi kişilerdir ve yazdıklarında araştırmacılık yönlerini de göstermektedir. Bunu da memnuniyetle alkışlamak lazımdır. Sözgelimi genç eleştirmen M. Mağavin’in “Kopuz Sarını”3 kitabında edebiyatınızın gerçek tarihinin on beşinci yüzyılda başladığın ispat edilmesi bilim dünyası açısından büyük bir yeniliktir. M. Mağavin eleştiri alanında da başarılı çalışmalar yapmaktadır. Sözgelimi eleştirmenin, önemli ve büyük olarak tanınan romanlar hakkında yazdığı makale de umumen takdirle karşılanmıştır. Eleştirmen bu yazısında söz konusu romanların başarılı yönlerini de, ilkelik eksikliklerini de yansız bir biçimde ortaya koymuştur. Ancak M. Mağavin’i son zamanlarda eleştiri cephesinde göremez olduk.
Genç Z. Serikkaliyev biraz farklı yazmaktadır. Farkı, eleştiri yaparken şahsi düşüncelerini söylemeye gayret edişi ve edebî eseri çoğu kez bir kahramanı derinlemesine tahlil yoluyla eleştirmesindedir. Onun eleştiri yazıları çoklukla ciddi fikirleri, somut delilleri ve inandırıcı sonuçlarıyla diğerlerinden ayrılmaktadır.
Z. Serikkaliyev’in “Teme ve Yazgı”, “Anlayan Söylenecek Söz” adlı makaleleri de düşüncelerindeki canlılık ve dinamiklik ile dikkatleri çekmektedir.
Bu makaleler üç dört yıl önce yazılmıştır. Bu kabiliyetli gencin o zamanki heyecan ve hızı biraz azalmış gibi görünmektedir. Bugünkü eleştirilerinde o eski coşku yok, düşünce hızı ise yavaş. Genç eleştirmenin bu kadar ara vermiş olması, edebî sürece soğuk bakması, edebiyat dünyasına mesafeli durması okuyucularını endişelendirmektedir.
Genç eleştirmeler arasında kendine özgü sesi, yazma tarzı ve üslubu bulunanlardan biri de A. Kekilbayev’dir. Abiş Kekilbayev’in eleştirmen olarak ünlenmesini sağlayan ise “Ölü Canları Niçin Puşkin Yazmadı?” adlı makalesidir. Eleştirmen söz konusu yazıda düşüncelerini tam olarak ortaya koymamıştı. Buna rağmen yazı, tür meselesi hakkında öne sürdüğü fikirler ve gündeme getirdiği konular açısından değerli ve ilgi çekicidir. Müellifin aşırıya kaçtığı ve açık biçimde ortaya koyamadığı konular vaktiyle yeterince tartışılmıştı. Ancak bütüncül olarak bakıldığında makale, Abiş’in yabancı edebiyatlardan haberdar olduğunu, birçok meselenin kökenine indiğini, sanata derin bir estetik bakışa sahip bulunduğunu da göstermektedir. “Eleştiri Neden Eleştiriliyor?” başlıklı makalesi de Abiş’in derin düşünce, yüksek anlayış ve ciddi bir felsefeye sahip olduğunu ispat etmektedir.
Abiş’in artık edebî nesre yöneldiği görülüyor. Buna rağmen ara sıra eleştiri de yazdığı için şu hatırlatmada bulunmak istiyoruz: Yazılarında edebî değeri düşük, inandırıcılık