Orhan Söylemez

Türk Dünyasında Milli Ruh ve Edebiyata Yansıması


Скачать книгу

direnir,

      Aslı Türk olanın dirileceği an geldi,

      Birlik olsa, horluk olmaz, biliver.

      Ata yurdun – Altay’ın var arkanda,

      Birlikte, birleşiver, atıl öne,

      Toplanın hep, birleşin siz, ey Türkler,

      Ümitlenip inanarak, atan her tana.

      Vakti geldi kanat açıp silkinmenin,

      Güneş de doğdu, gökyüzü gibi kükrer,

      Ne zaman, hangi gözyaşımız çiseler,

      Toplanın siz, birleşin hep, ey Türkler!

      “Kök aspanday äli de kürkirermiz/Gökyüzü gibi hâlâ kükrüyoruz” şeklindeki söyleyiş, bugün “Kün de tuvdı kök aspanday kürkirer/Güneş de doğdu gökyüzü gibi kükrer” ifadelerine doğru yönelmiştir. Bu sözler, bağımsız ülke akın/âşığının güçlü ve hür sözleridir, çünkü o milliyetçiliği dile geriren, “Alaş”ı ağzına baktıran halkın yiğidi olarak konuşur.

      20. yüzyılın 20’li ve 30’lu yıllarındaki Kazak edebiyatının, “Alaş edebiyatı” dönemi dediğimiz ve bugünkü Kazak edebiyatının önemli bir bölümünü oluşturan devrinin görkemli akını, Kazak destanî şiirinin peygamberi diye bilinen Mağjan Jumabayev’in şiir geleneği, bağımsızlık yılları Kazak şiirindeki vatandaşlık ruhuna büyük ölçüde etki etmiştir. Mağjan’ın destanî söyleyişleri, bir şiir görüşü olarak da Kazak şiirine yansımıştır. Mağjan Jumabayev’in şiirlerindeki ateşli ruh, diğer şairlerin şiirlerinde de görülmeye başlar. Kazak şiiri, Mağjan’ını aradı; şerefli ülke, şairini aradı; yeniden canlanan millî bilinç, yükselmenin temellerini tekrar kurdu ve yenilikleri keşfetti. Ulıkbek Esdevlet’in “Türkistan Marşı”, “Biz-Türkilermiz/Biz Türkleriz!” gibi şiirlerinin temel aldığı düşünce ve ülkünün, M. Jumabayev’in “Türkistan”, “Alıstağı Bavrıma”, “Tez baram” şiirlerinden beslenmesi, bu söylediklerimize delil teşkil eder. Bu etkilenme Kazak edebiyatında sanki bir kural hâline gelmiş gibidir. Çünkü Mağjan’ın kendi döneminde dile getirdiği bu fikirler yani Alaş fikri, milletin bilincinden hiçbir zaman silinmiş değildir. Bu fikirler yok olmamış, sadece tekrar ortaya çıkmak için uygun zamanı beklemiştir.

      Şairin “Kazakistan” şiirinin ilk iki dörtlüğü M. Jumabayev’in “Men jastarğa senemin/ Ben Gençlere Güveniyorum” şiirine kelimesi kelimesine benzer. Fakat burada “benimki” şeklinde ifade edilen mülkiyet, yani “sahip olma” anlamı daha hâkim bir ifade taşır. Kazakistan’a “benim” diyerek sahip olmayı dile getiren söyleyiş, şairin iç dünyasında “vatan” kavramına yön verdiğini, vatan için beslenen duygulara samimi bir gönülle dikkat çektiğini gösterir. Şair, vatanını korur, üzerine titrer.

      Arıstanday aybattım,

      Jolbarıstay qayrattım,

      Aspandağan bayraqtım,

      Qanşa juldız jaynattıñ,

      Qanşa bulbul sayrattıñ,

      Qazaqstan, ardaqtım!

      Tulparıñnıñ şabısın,

      Dombırañnıñ qağısın,

      Küñirentken tav işin,

      Dariyanıñ ağısın

      “Süyem!” desem – bäri şın,

      Qazaqstan – namısım!

      Ärbir tası- kiyelim,

      Är uvığı – jüyelim,

      Är kernegen jüregin,

      Küy kernegen tiyegin,

      Sarı altınnan süyegiñ

      Qazaqstan – jır elim!

      Şañırağıñ – şırağım,

      Topırağıñ – tumarım,

      Ğalamda joq sıñarıñ,

      Ğajayıbım, jumağım,

      Bası taza bulağım,

      Basılmaytın qumarım,

      Qazaqstan – qıranım!

      Ayıñ tuvsın oñıñnan,

      Küniñ tuvsın solıñnan,

      Juldız jansın jolıñnan,

      Basıña baq ornasın,

      Qıdır bolsın joldasıñ,

      Quday seni qoldasın,

      Qazaqstan – köz jasım!…

      Arslan gibi heybetlim,

      Parslar gibi gayretlim,

      Göklere çıkan bayraklım,

      Ne kadar yıldız parlattın,

      Ne kadar bülbül şakıttın,

      Kazakistan, kıymetlim!

      Hızlı atının koşuşunu,

      Dombıranın çalınışını,

      Feryat eden dağ içini,

      Deryanın akışını,

      “Aşkım!” desem, hepsi gerçek,

      Kazakistan, namusum!

      Her bir taşı, kutsalım,

      Her otağı, sistemlim,

      Her gerilen yüreğin,

      Nağme çalan sazların,

      Sarı altından kemiğin,

      Kazakistan, destan ilim!

      Ocağım, nur kandilim,

      Toprağın, nazarlığım,

      Alemde yok bir eşin,

      Harikam, cennetim,

      Yeni taze bulağım,

      Hiç dinmeyen hevesim,

      Kazakistan, kartalım!

      Ayın doğsun, sağından,

      Güneşin doğsun, solundan,

      Yıldız yansın yolundan,

      Başına baht yerleşsin,

      Hızır olsun yoldaşın,

      Hüda seni kollasın,

      Kazakistan, göz yaşım!…

      Şair Mağjan, gençlere yönelik şiirler söylerken Ulıkbek Esdevletov Kazakistan’a adanan şiirler söyler. Amaç aynıdır; ülkenin yarınları, ona olan inanç, dilek ve dua…

      Temirhan Medetbek’in “Abılay Han”, “O, Mahambet, pirim-ay!/O, Muhammet, pirim hey!”, “Mağjan – jır/Mağjan, destan” şiirleri de altı Alaş kahramanının sembolü olarak kabul edilir.

      Temirhan, edebiyattaki mübalağa sanatını şiirinde bir yöntem olarak kullansa da, “Şayqalıp tur ğoy, şayqalıp qazaqtıñ qalıñ ordası/Çalkalanıyor ya, sallanıp Kazak’ın kalabalık sarayı” diyerek bir anda hüzünlenir, mısralarında umutsuzluğu da yansıtır. Demek ki, mahzunlaşınca gamsız olamayacağını düşünüp ruhların “pir”ini çağırır. Mahambet, Mağjanların romantik geleneğindeki cesur, güçlü, ateşli şiirin ruhuna doğru yol alır.

      Kendi şiirini “Mağjan jır” diye adlandıran Temirhan Medetbek, bilge millî şairlerden bir diğeridir. O, 20’li yıllarda tek taraflı siyasî darbeleri hedefleyen Mağjan Jumabayev’in şiirini “’dünyadan ümidini kesmek, tabut ile mezardan başka şey görmemek, sadece ölüm nağmesi