Muhittin Gümüş

Kalemin İzindekiler


Скачать книгу

devam eder. Sonra diğer vardiyadakiler gelirler. Aile çay bahçelerinde akşamları çok canlılık olur, gündüz sakindir.

      – Kolay gelsin!

      – Eyvallah! Afiyet olsun.

      …………………….

      Semra eve döndüğünde annesinin kalıp kahvaltı hazırlamakta olduğunu gördü. Anne, heyecan içinde Semra’yı karşısında görünce:

      – Gülüm benim… Gözümün nuru, canım kızım… Ne oldu? Hadi söylesene! Kazandın mı?

      – Kazandım anneciğim, kazandım! Sizin istediğiniz Hukuk Fakültesi olmadı ama benim istediğim Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım.

      – Şükürler olsun yavrum, kazandın ya yeter. Sen bizim gururumuzsun. Baban bugün nöbete erken gitti. Duysa çok sevinir. Telefonla haber versek olmaz mı kızım?

      – Ben arayıp söylerim anne, merak etme. Erkan hâlâ uyuyor mu? Kalksın da kahvaltıyı birlikte yapalım. Ben çay bahçesinde iki bardak çay içtim, bir de gevrek simit yedim. Çok aç değilim ama kahvaltı sofrası şifa verir insana… Mihriban halam da yok ortada.

      – Halan bakkala gitti. Taze ekmek ve birkaç gazete almaya gitti. Gelmek üzeredir.

      Ailenin sevincini komşuları da duydular ve kimisi eve gelerek, kimisi uzaktan balkondan seslenerek “Semracığım kutlarım seni, hayırlı olsun!” dediler. Yan dairedeki komşuları Selime Hanım Semra’yı tebrik edip Semiha Hanıma da ‘Hayırlı olsun.” demeye gelmişti.

      – Karşı apartmandaki komşu Hatice Hanım’ın kızı da sınava girmiş ama sonucunu bilen yok, söyleyen yok. Kazansaydı duyardık değil mi? Yok ayol o kızın okumaya gözü yok. Semra gibi değil ki… Yerle gök kadar fark var aralarında. Allah utandırmasın Semiha. Zamanımızda kızların okuması çok mühim, öyle değil mi? Cahillerin yetiştirdiği evlatlar da cahil olur, sonra memleketin başına bela olurlar. Geleceğin öğretmenleri, anneleri yeni kuşaklara biraz edep ahlak öğretir. Daha çok Billûr Annelere ihtiyaç var. Terbiye etme işinde kızlar, hanımlar daha başarılı. Erkekler bu konuda biraz nemelâzımcılık yapıyorlar. Rahmetli Billûr Anne o yaşta bile öğrenmeye, öğretmeye gayret ederdi. Semra onun gibi olur vallahi…

      – Sağ ol Selime. Gel kahvaltımızı yapıyoruz. Bir bardak çayımızı içiver lütfen. Gelmezsen darılırım vallahi.

      – Çok kısa olmak kaydıyla gireyim bari. Rahatsız etmek istemem ama Semra’yı tebrik etmeliyiz; gururumuz oldu bu kız. Benim oğlum iki yıl sonra girecek sınavlara. Daha zaman var. Ana baba için heyecanlı bekleyişler, hayaller ve nihayet gerçekler derken zaman öyle bir geçiyor ki…

      – Evlatlarımızın geleceğinin iyi olması bizi çok mutlu eder. Bundan daha doğal bir şey yok. Sevinçler, hüzünler, dertler, tasalar ve kıvançlar hep bizim zaman zaman yaşayacağımız durumlardır.

      – Ah ne kadar doğru söylüyorsun komşu. Hayat bir gün güldürür, bir gün ağlatır ama sonunda hep olan bize olur. Çocuklarımızı yetiştirirken çektiğimiz zahmeti bir biz, bir de Allah biliyor.

      – Biz annelerin zahmeti doğru da öğretmenlerin emeğini de unutmayalım Selime. Yıllardır Ankara’ya gelene kadar, taşrada, şark hizmetinde ve daha birçok yerde çalıştık. Vecdi Beyin görevi gereği gezmediğimiz yer kalmadı memlekette… Hatta nerdeyse tanımadığımız insan tipi de kalmadı desek yalan olmaz. Biz kimleri gördük, nelere şahit olduk bir bilsen…

      – Öğretmensiz hayat olmaz, onlar memleketin can damarıdır. Çocuklarımızı emanet ettiğimiz insanların ruhen ve bedenen çok sağlıklı olmaları gerekir. O da yetmez insanî vasıfları meslekî bilgisinden daha iyi olmalı değil mi?

      – Selime! Birdenbire birbirimize nutuk atmaya başladık. Yudumla da tazeleyeyim çayını. Devamında lafın belini kırarak sohbet ederiz! Ne dersin?

      – Bugün bizimkiler evde yoklar Semiha. Akşama kadar da gelmezler. Konuşuruz biraz tabii…

      Selime Hanımın keyfi yerinde olduğunda saatlerce konuşur, lâkin bu hâl sadece sevdiği insanlar arasında geçerlidir. Yoksa kolay kolay kimsenin kapısına adım atmaz. Selam verme dışında sohbeti, işi olmaz kimseyle. Hayat felsefesi “Ya hep ya hiç” üzerine kurulu olduğundan herkesle muhabbet kurmaya yanaşmaz. Sevdiyse canını verir. Semra’ya olan sevgisi ise onun terbiyesinden, çalışkanlığından ve güler yüzlü davranışlarından kaynaklanıyordu. Yapmacıksız ve menfaatsiz yaklaşımlar ve muameleler Selime’nin hoşuna gidiyor. Küçük kızı Esma’ya hep Semra’yı örnek göstermesinden de anlaşılıyordu onu beğendiği. Bazen Semra’ya “Eee n’olacak Billûr Annenin torunu… Dârulmuallimât-ı Âliye mezunu Billûr Annenin kucağında büyümek herkese nasip olmaz. Şimdiki kızlar o okulun adının anlamını da bilmezler ama Semra bilir muhakkak…” demekten kendini alamazdı.

      Akşamın geç saatlerinde Vecdi Bey mesaiden dönerken gündüz aldığı haberden dolayı biricik kızının mutluluğunu kutlamak arzusuyla ona pastaneden en sevdiği kremalı yaş pasta aldıktan sonra eve girmeyi düşündü. Pastanenin lezzet ustası Çakır Yusuf’a:

      –Kızım için güzel bir pasta hazırla, üzerine de “Canım kızıma ömür boyu başarılar!” yazacaksın tamam mı Çakır Yusuf! Bir kilo da baklava hazırla.

      –Emriniz olur komutanım! Sultanlara lâyık pastanızı siz yorgunluk çayını yudumlarken hazırlarım. Ancak pastayla aynı anda baklavayı anlamadım. İkisi farklı yere mi gidecek?

      Evlilik yıldönümleri dışında pasta almaya pek de alışık olmadığı her hâlinden belliydi Vecdi beyin.

      – Baklava sonraya kalsın o zaman. İkisi aynı anda sofraya konmaz değil mi?

      – Pek âdetten değildir komutanım.

      Çakır Yusuf’un hazırladığı yaş pastanın ambalajı da çok güzel görünüyordu. Semra dünyaya geldiğinde annesiyle eve döndükten sonra Vecdi Beyin Semiha Hanıma aldığı pasta ile kocaman gül demeti aklına geldi. O gün tomurcuk gibi gül yanaklarıyla, minik gözleriyle ilk göz göze gelişinden Üniversiteli genç kız olana kadar geçen yıllar da eve yöneldiği anda zihninden film şeridi gibi geçti.

      Sokak lambasının loş ışığı altında babasının eli dolu vaziyette geldiğini gören Erkan hemen içeri koşarak:

      – Abla! Babam geliyor ve elinde kocaman bir şey var. Galiba sana bir hediye almış.

      – Hadi kapıda karşılayalım Erkan.

      ……………………

      – Babacığım hoş geldin. Nasılsın? Bugün erken gidip geç geldin.

      – Canım kızım, tebrik ederim seni. Sen bizim övüncümüzsün, medarı iftiharımızsın. Allah utandırmasın. Bu pasta sana ama hep beraber kutlayalım bu başarını.

      – Sağ ol babacığım benim. Sen dünyanın en iyi babasısın.

      Anne Semiha Hanım, bu baba-kız muhabbetinden kıskançlık duyarcasına:

      – Hadi artık geçin içeriye, kapının önünde bu kadar muhabbet yeter! Oturun koltuklara da şöyle bir mutlu aile tablosuyla hep beraber sohbet edelim. Semracığımın pastasını yiyelim. Pastanın yanında isteyene limonata, gazoz var. Çayımız da hazır.

      – Sevgili kızım, bize böyle güzel bir sevinç yaşattığın için var ol. Allah, sana ömür boyu başarı ve mutluluk nasip etsin. Mutluluk dolu bir günde Çakır Yusuf’un pastası da pek lezzetli olduğunu hissettiriyor. Bu pastanın yanı sıra baklava da alacaktım ama Yusuf, yaş pastanın yanında baklava gitmez dedi çocuklar.

      – İlahi babacığım. Zevkler ve renkler tartışılmaz ama