araştırması olan beş arı kolonisi ortaya çıkarıldı. Bu gezi Sovyetler Birliği Bilim Akademisi Morfoloji Enstitüsü ve Doğayı Koruma Derneği tarafından düzenlendi. Bu ekibe Timiryazevski Akademisi’nden iki kovan çalışanı olan G. B. Ankinoviç, A. A. Lyubimov ve öğretmen S. N. Holuyev dâhil oldu.
Kuzey Kutup Bölgesi’ndekiler “Endüstri” adlı sovhozda kardeşçe çalıştılar ve Hibinı Dağları kendine özgü bronz rengini aldığında gezi araştırmasını yürüten Doktor Avetisyan ilk kutup balı peteğini çıkardı ve üst yönetime danışmak üzere Murmansk’a gitti. Murmansklıların, kendilerine has o kutup balını yedikten sonra yüzlerinin nasıl bir hal aldığını tahmin edebilirsiniz! Ve hangi öykü bizim arı deneyimleri ile geçen ilkyazın bittiğini anlatan gerçekçi öykümüz kadar büyüleyici sonlanabilir? 3 Eylül 1949’da Murmansk Bölge Yürütme Komitesi ve Bölge Komitesi tarafından üretim tecrübesini yaygınlaştırmak adına 1950 yılında Murmansk civarındaki Hibinı’da Monçegorsk’ta ve Peçenga’da arılık24 kurulması ile ilgili bir karar alındı.
Görgü tanıklarına göre bu kararın yarattığı sevinç Murmansk’ta bayram havasında kutlanmıştı. Geniş kloşları olan pantolonlarıyla gençler, Kuzey Buz Denizi’nin seralarında yetişen hercai menekşeleri taşıyan kızların ellerinden tutuyorlardı.
Yüz adet arı kolonisi satın alınıp onları Kuzey Kutup Bölgesi’ndeki arılığa götürme kararının üzerinden çok geçmeden, en iyi hangi bölgeden arı alınması gerektiği sorusu gündeme geldi. Soruya farklı açıdan yaklaşanlar oldu ve arıların soğuğa dayanıklı olmaları noktasında herkes hemfikir olunca, arıları Kafkaslar’a, Ukrayna’ya ve tüm güney bölgelerine götürme fikrinden vazgeçildi. O zaman Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Tarım Bakanlığı Arıcılık İdaresi, arıları Moskova bölgesinden almayı teklif etti. Kısa bir tereddütten sonra herkes arıların çocukluğumun yerel arıcısı Ustinıç’ın ünlü kör atı Zina ile gezici arıcılık yaptığı Oka’nın ardındaki kadifemsi çayırlıktan getirilmesi fikri üzerinde birleşti. Kutup balının keşfi esnasında yaşananların benim kişisel yaşamımla kesişmesi oldukça ilginçti. Kendimi yepyeni ve eşsiz bir varlığın manevi babası olarak hissettim ve eğer size tüm bu yenilikleri, bu balın o güzel insanların elinden nasıl çıktığını anlatırsam, samimi söylüyorum bu öykünün diğer öykülerden altta kalır bir yanı olmayan, tamamen gizemli bir öykü olacağını düşünüyorum.
Oka’dan Kuzey Kutup Bölgesi’ne yüz arı kolonisini taşıma fikri İvan Ustinıç’ın gezici arıcılığından hiç farklı değildir. Tek bir fark vardır; o da bu bölgede çok fazla arı olduğundan nakliye işi kör bir at ile değil, modern taşımacılık yöntemleri ile Oka’dan Kuzey Buz Denizi’ne uzanan geniş alan üzerinde gerçekleşir.
İşte o yılın ilkbahar ayı böyle geldi. Murmansklılar dünyadaki ilk arı taşımacılığı deneyimlerini kuzey sınırında yaşadılar. Hemen ilk engelle karşılaştılar: Arılar gelmesine gelecekti ama Kuzey Kutup Bölgesinde hiç arıcı yoktu. “Endüstri”de arıcılık kursları düzenlendi. Bu kurslar o kadar verimliydi ki bir ekin kargası, papağan bile konuşmayı, bir alet ise yazmayı insandan daha düzgün öğrenebilirdi. Ama asıl mesele burada insanın ekin kargası-papağan ya da bir makine görevi görmesi değil, aydın bir insan olarak yetişmesi ve doğanın tanrısı olarak bir insanın nasıl işe yarayacağıydı.
Binlerce yıldır hep aynı zamanda kuzeydeki erken ilkbaharın ufak bir sapmasıyla beyaz karkuşları ortaya çıkar ve ıslak kar üzerinde böceklerin siyah noktaları belirir, daha sonra tarla kuşları ötmeye başlar, akağaç çiçek açar ve her şey mevsim döngüsü içinde binlerce yıl boyunca böyle sürüp gider. Ancak bir gün bir adam çıkageldi, kuşların ve bal taşıyan arıların ne zaman geldiğini, hangi çiçeklerin ne zaman açtığını, yerli arıların çiçeklere ne zaman konduğunu, bal taşıyan arıların ne zaman geldiğini ve kontrol kovanında ne kadar bal biriktiğini, bütün bunları kayda geçirdi. Kayıtların doğruluğunu teyit etmek sanırım bugün zor değil, ancak sıradan birisi için bu veriler, doğruluğa dayalı bilimsel çalışmaya açılan bir kapı, doğanın kendi yasalarını keşfetmenin bir adımıydı. Böylece yok yere heba olan balı elde etmek amacıyla doğanın dönüştürülmesi insanın kendi dönüşümü ile başladı.
Kuzeyin bu sıradan işçilerine Kolski yarımadasındaki arıcılığın kaderini belirleme işi kısmet oldu. Balı kendileri için istemediler, her biri bireysel olarak herkese faydalı olması için yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalıştı. Bence bu, bilim tapınağına giren her sıradan insan için böyledir ancak temiz kalpli insanlar dışında bu yoldan başkaları da gider ve bu, yolu çatallaşmaya götürür: Zor olanı bizimki, kolay olanı ise kurtların ağzına gidendir. Doktorun öğrencileri zor yolu seçtiler ve eğer kuzeydeki balın keşfedilmesi ile ilgili bir kitap yazsalardı, her bir işçinin bilinçsel gelişim süreçlerini not etmeleri gerekirdi. İşte şimdi neden bu bilinç yolunda sürekli olarak karşımıza bazı isimlerin çıktığı anlaşılıyor. Tüm işçilerin adını saymak imkânsızdır, bu yüzden en iyilerin adından söz ediyoruz.
O halde size hepsi adına bir sebze uzmanı ve ekip başı olan Don Kazaklarından Anna Yefremovna Somova’dan bahsedeyim. Bal toplayan arılar üzerinde yaptığı gözlemlerin yanı sıra arıların salatalığın tozlaşmasına etkileri ile ilgili kesin gözlemler de yürütmüştür. Bugün kuzey arısının bal toplamasıyla mı yoksa bitkinin tozlaşmasına yardımcı olmasıyla mı insana daha faydalı olduğunu söylemek artık zordur. Anna Yefremovna bugün bir arı kolonisinin çalışmasının yüz yirmi insanın salatalık tozlaşması için çalışmasına eşdeğer olduğunu kanıtlamıştır.
Geyik yavrulamasının en kızgın dönemlerinde yerel yönetim, bu iş için daha önceden de birlikte çalıştıkları müthiş bir enerjiye sahip zooteknik uzmanı Elza Vladimirovna Bıstryakova’yı tundradan çağırdı ve onu Moskova’ya gönderdi. Biz geyik kostümlü yeni bir Amazon kadınıyla karşılaşacağız diye düşünürken karşımıza üzerinde mavi renkli, harika bir paltosu olan ve elinde tüm bayanlarda görmeye alışık olduğumuz klasik, taşıması rahat olmayan çantası ile hoş görünümlü bir kadın çıktı. Onun işi, malum çantasız olmazdı, maddi işlerdi neticede. Banka kredisi ve arıları taşımak için kullanılacak soğutmalı vagon işleri koşuşturmacasının ardından arıları Kuzey Kutup Bölgesi’ne taşıma sorumluluğu ve riskini alacak bir arı uzmanı ya da arı sever bir nakliyeci bulma sorunu ortaya çıktı. Doğruyu söylemek gerekirse bu iş için İvan Ustinıç’i diriltip ona yüksek eğitim vermek gerekirdi. Ustinıç’ten başka kim ormandaki arıları at üzerinde onlarca kilometre götürme, sonra da binlerce kilometre boyunca demiryolu üzerinde onları sallama ve buzlu vagonda onlarla birlikte üşütme riskini göze alır? Bu da yetmezmiş gibi bir de oradan arılarla Barents Denizi üzerinde sallana sallana yol aldıktan sonra Peçenga’ya kadar bir kamyonun içinde bozuk yolda paldır küldür giderdi ki?
Mesele, savaş şartlarına benzer bir hal aldı: Savaş gibi zor durumlarda gönüllülerden yararlanılır ve Moskova da her türden gönüllünün bulunduğu bir yerdir. Bunlar arasında elbette arıcılar da bulunur. Kısa bir süre sonra İvan Ustinıç’i diriltme fikri gereksiz kaldı. Biz arı severler olarak her birimiz aramızda öyle bir insan bulunacağını, hatta şu an bile aramızda böyle birisinin olduğunu biliriz; sadece onu düşünmek aklımıza gelmez, o kişi de ben o’yum demeye cesaret edemez. Ancak bir gün merkezden gelen emir üzerine İvan Ustinıç ile tamamen aynı kafada olan, sadece çenesinde bir tutam beyaz kılı sayesinde sakal tipi olarak ondan farklı olan ve genel mizacı itibarıyla yüksek eğitim almış yaşlıyı andıran bir adam çıkageldi. Ruhu, İvan Ustinıç’inki gibi şarkı söyleyen arıların sesiyle dolu olan gerçek