Aleksandır Artemyev

Çuvaş Kızı Salambi


Скачать книгу

dedi.

      “Kimden? Semenov Valeriy’den mi?”

      Salambi’nin gök gözleri büyüdü, parladı, yüreği hızlı hızlı atmaya, sıktığı dudakları titremeye başladı.

      Yaralanmış kuş böyledir. Karanlık dağların arasına düşüp dağın zirvesinde güneş ışığının parladığını görünce nefes almak için can havliyle mücadele eder. Parlayıp, ışıldayan dağın zirvesine yavaş yavaş uçup konayım derken ona bir ok daha değer ve yaralı kanadı kırılır. Zavallı kuş sonra yere düşer.

      Salanov’un sözü Salambi için bu ok gibiydi.

      “Yok. Ben Valeriy Semenov diye birini tanımıyorum, görmedim de duymadım da. Ancak o bizim tarafların Çuvaşı olmalı, doğruyu söylemek gerekirse Anatkassi’nin delikanlısı.”

      Kız bir süre hiçbir şey söylemeden durdu, boğazı tıkandı, gözyaşlarını yavaş yavaş döktü ve titreyen sesiyle sordu “Kimden duydunuz o zaman?”

      “Kimden duydunuz o zaman benim adımı? Siz benim hakkımda bir şeyler duymuş iseniz benim hakkımda bir şeyler söylemişler!” demek istiyordu Salambi söyleyemedi.

      “Bir askerden duydum. Biz onunla Port Artur’dan birlikte döndük. Çuvaş delikanlısıydı o, bu tarafların Çuvaşı değil, aşağı Çuvaşlardan. Bir Salambi’den o bahsediyordu. Salambi adlı kız ile bir askerin aşkından bahsetmişti bana. Askerin adını hatırlamıyorum, şimdi siz hatırlattınız, gerçekten de Valeriy adlıydı.”

      “Sizinle konuştu… Sizinle birlikte askerden dönen askerin soyadı neydi?”

      “Almazov… Anatoliy Almazov.”

      Kızın yüreği sızladı. Valeriy’in cephedeki dostu, şarkılar yazan, gerçekten de Almazov soyadlıydı. Salambi onu misafirliğe çağırmıştı, ancak bu davet mektubunun kaderi de iyi olamadı.

      “Almazov? Söyler misiniz lütfen onu nerede bulmak mümkün? Belki de adresini biliyorsunuzdur?”

      Delikanlı bilmediği için gerçekten üzülerek “Maalesef bilmiyorum.” dedi. “Ancak onun bu şehirde olması gerekir. Müzik okuluna okumaya geleceğim demişti. Eğer o buradaysa onu arayıp bulabilirim.”

      Salambi “Ben size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.” dedi. “Ben ziraat enstitüsünde hayvancılık uzmanlığı bölümünde okuyorum. Siz beni hatırlamamış olmalısınız, ben de şimdiye kadar sizi bilmiyordum. Biz aynı ilçedeniz, komşu köylerden, ben Anatkassiliyim. Beni o kişiyle tanıştırabilseydiniz…”

      Salanov önünde Almazov’un bahsettiği kızın durduğunu anlayarak “Onun kendisi de sizi ve Valeriy’in annesini görmek istiyordu.” dedi. “Biz ikimiz de askerden yeni döndük ve sizi aramak ara tatile kadar mümkün olmadı.”

      Salambi’ye sanki yeniden can geldi.

      Yaralı kuş son gücünü toplayıp kapkaranlık dağ yarığından güneş ışıklarıyla parlayan dağ tepesine uçmaya çalışıyor. İşte yarısına kadar uçtu da ancak daha ileriye gitmeye gücü yok. Yaralı kanadını çekip yarı karanlık dağ aralığında bir çıkıntıda varıp dinlenmek için kondu. Dağ zirvesine varabilseydi… Oradan uzaklardaki bütün çevre görülüyor, güneş baba orada, hayat orada! Böyle ümit ediyor yaralı kuş, ancak kendisi bu dağ tepesine varana kadar güneşin tekrar batacağını ve kendisinin yine karanlıkta kalacağını bilmiyor elbette.

      ÖĞRENCİLER

      Biz işte, okumada

      Tepeden tepeye yükseldik,

      Savaşta, zaferde

      Tepiniyor güzel kuvvetimiz.

Mitta Valey

      Savaş bütün halkın ekonomisine sözle anlatılamayacak kadar büyük zarar verdi. Korkunç bir fırtınanın vurması gibi, haddinden fazla hırpaladı. Özellikle de Çuvaş Cumhuriyetinin köylerinde fazlaca hissedildi. Kolhozlarda çalışacak güçlü kuvvetli delikanlılar gitti, on binlerce kişi kanlı savaş meydanlarında can verdi. En iş görür arabalarla traktörler, en güçlü atlar askerlerle birlikte savaş meydanında yok oldu. Çekecek güç kalmayınca kolhoz çalışanları tarla sürme işlerinde ve başka ağır işlere öküzleri, kısır inekleri koştular ya da harman yerini sürerken yaptıkları gibi kadınların kendileri saban başına koşuldular. Hepsinden de çok savaş bittikten sonraki yıl aşırı sıcağın yaktığı ekinin mahvolması köy ekonomisini tamamıyla mahvetti. Korkunç açlık gelip çattı. Halk arasında unutulmaya başlamış olan “kara pazı ekmeği”, “nişasta akıtması” gibi sözler evden eve girmeye başladı. Şehirde ekmeği de başka yiyecekleri de sadece kartla veriyorlar. O da sadece yaşayabilecek kadar…

      Böyle ağır şartlarda öğrencinin hayatı nasıl kolay olsun ki…

      Salambi kendi arkadaşlarıyla birlikte demiryolu istasyonunda vagonlardan odun boşaltmaya da iskelede dubaların üzerinden tuz çuvalları kaldırmaya da gitti. Kız başına çam tomrukları kaldırma, ıslak tuz çuvalları taşıma gibi ne kadar ağır işi gücüm halim yok demeden yaptı. Ne yapacaksın, aç karın öz anne değil, affetmiyor, acımıyor… Allahtan köyde yetişmiş Çuvaş kızı işe alışmış, dayanıyor zavallı. Tren istasyonundan ya da iskeleden ölecek gibi yorgun bir şekilde daireye yavaş yavaş sürüne sürüne dönünce sert somya üzerine uzanıp üç gün kalkmadan yatarım dersin ama eğitimden de geri kalmamak lazım. Tekrar kitapların arasına başını gömmen gerekir. Böyledir fakir öğrencinin hayatı. Dertlenmek insan içinse de öğrenmek kendin için demişler. Tekrar bu cezbedici aldatıcı inanç yine de güzel hayatın geleceğini tekrar ortaya çıkarır, geleceğe çağırır. Bütün halkla birliktesin yalnız başına değilsin.

      Ekim Devrimi bayramı zamanında hava bozuldu. Gökyüzünü karanlık kapladı, kara yağmur bulutları yere yakın dolanıyor, gece gündüz bardaktan boşanırcasına yağmur saçıyor. Yapraklarını dökmüş ağaçlar ıslanıyor, kayboluyor, kuş sesi de duyulmuyor.

      Bayram günü Anna İvanovna, kızları erkenden kaldırdı. Öğrenciler bugün evlerine dönmeye hazırlanıyorlar.

      Salambi ile Büyük Nina eve götürecekleri eşyaları bir bavula doldurdular. İkisinin de yiyecekleri bitmişti, şimdi tekrar kışlık yiyecek alıp getirmek gerekir. Büyük Nina’dan ayrılamayan Kazakov onları Yetirne yolundan bir kaç kilometre gidip yolcu etti. Şakalar yapıp onları eğlendirdi. Kızlar kovarmış gibi kendilerini artık bırakmasını istediler.

      “Kal artık Petya. Yedi gün yolcu edecek gibisin, ayakların ağrıyacak.” dediler.

      “Tamam o zaman.” dedi delikanlı. “İki gece dayanmak gerekir. Dikkat et orada Büyük Nina, beni köyünde unutma… Bir de durun bakalım, söylemeyi unuttum. Anna Vanna için şırttan4 benim için de fındık getirmeyi unutmayın!”

      “Şırttanlar şimdi bizi bekliyorlardır ya. Gelip almıyorlar diye ağlayıp duruyor olmalılar. Fındık desen bir de… Kız hediyesi…”

      Hırkassi’den geçince kızlar şoseden dönüp düz yoldan gittiler. Şimdi gitmek zorlaştı. Araba yolu kisel gibi yoğrulmuş uzanıyor. Kızların çizmeleri tamamen çamura bulandı. Yetmiyormuş gibi soğuk yağmur güçlendi, yüze vurmaya başladı.

      “Böyle kötü bir havada yayan giderken cephedeki sefer akla geliyor.” dedi Nina. “Bak ayaklarımıza ne kadar çok balçığa saplandı. Sen Salambi böyle bir balçık gördün mü?”

      “Böylesini görmüştüm!” dedi Salambi. “Savaş zamanında arabaya az gitmemiştim, sonbaharda Yamoz’a patates götürürdük… Yağmur, balçık… Şimdi sadece