Aleksandır Artemyev

Çuvaş Kızı Salambi


Скачать книгу

konuşup dururken püre tencerede yandı herhalde. Bezelye püresi yaptım çocuklar, yemeye gelin.”

      Yaşlı kadın keyifle güldü.

      Solovyeva yaşlı kadının ardından kapı kapanınca “Bu mektubu kim verdi Salambi?” diye sordu.

      “Leon Viryalov diye biri.”

      “Aaa, Leven.” dedi Nina ve mektubu okumaya başladı.

      “Siz bahçe işine girmiyor musunuz?” diye sordu Kazakov Muza’ya. “Yoksa pedagoji enstitüsü öğrencileri elma sevmiyorlar mı?”

      –Ben her an bahçeye gitmeye hazırım. Küçük Nina’yı bekledim, biz onunla aynı gruptayız, o bizim grup başkanımız. Neden öyle sordun?

      “Filarmoniye gitmeye hazırlanmış gibisin de… Böyle yüksek topuklu ayakkabı ile bahçede çalışmak zor olur diye düşündüm, güzel ayaklarınızı incitebilirsiniz. Çizme giymeliydiniz.”

      “Benim çizme gibi bir şeyim yok.”

      Solovyeva mektuptan gözünü almadan “Benimkisini vereyim mi?” diye teklif etti.

      “Oy, Nina var mı senin?”

      Kazakov divan altından büyük yük çizmeyi çıkarıp göstererek “İşte!” dedi.

      Hepsi birden kahkahayla güldü.

      Muza sertleşmiş deri çizmeye iğrenerek bakıp “Bu çizmeyi ben kaldıramam da o hepten incitir ayağımı çizer mahveder.” dedi.

      Büyük Nina’yı üzmemek için Salambi konuyu değiştirdi.

      “Sizin grubu bahçeye kim götürecek Nina?”

      Küçük Nina çekinerek “Salanov diyorlar.” dedi.

      “O kim?”

      “Ben görmedim, Petya biliyor olmalı? Petya…”

      Kazakov “Üçüncü sınıfta okuyor, bizim öğrenci çok başarılı.” dedi.

      “Savaştan önce onun için mi üzüm yetiştirdi diyorlar?” diye sordu Salambi. “Bizim oralı değil o Turikaslı değil mi?”

      “O.” dedi Büyük Nina. “Bizim köyün delikanlısı. Gayretli Miçurinets, yenilikçi, sık sık bahçe uzmanlarını şaşkına çevirir. Onların ailesi böyle, babası da bahçe uzmanı. Bizim kolhozda ikisi çevrede hiç kimsede olmayan bahçe yetiştiriyorlar. Salanov, savaşta yaralanıp döndükten sonra hemen enstitüye geldi. O savaştan önce de burada okuyordu, o enstitüye geç gelmiş olsa da hemen enstitüye okumaya girdi. Çok yetenekli bir delikanlı.

      “Oy, Nina!” diye şaşırdı Muza. “Sizin köyün delikanlıları ne kadar iyi. Şairler, bilim adamları…”

      “Oy Muza! Sizin Büyük Nina’nın köyünde, şairlerin yakınında doğmak gerekmiş.” diye iğneledi Kazakov.

      Muza duymazlıktan geldi. Kazakov’un iğneli dili hoşuna gitmez onun.

      Öğrenciler her zamanki gibi gülüp oynayarak gürültüyle enstitü bahçesine gittiler. Ziraat ve pedagoji üniversiteleri yan yanaydı.

      Anna İvanovna “Püre yiyip gitseydiniz!” diye seslendi. “Bezelye püresi… Doktorlar faydalı diyorlar.”

      İşi seven Salambi avuç içleri kızarana kadar her gün bahçede elma ağacı dikmek için çukur kazdı. Neşeli gençler arasında çalışmak onun keyfini yerine getirdi. Öğle geçince Büyük Nina ona beklemediği bir haber getirdi.

      “Salambi, Salanov Port Artur’dan döndü ya. O bana seni sordu. ‘Tanıştırsana beni, onunla konuşacaklarım var.’ dedi.”

      Salambi “Gerçekten mi?” dedi ve birden telaşlanıverdi. Mançurya… Port Artur denilince bunlar ona Valeriy’i hatırlatıyordu. Kim olursa olsun eğer Uzak Doğu’da bulunmuş ise ona göre Valeriy’i görmüş olmalıydı. İş bittikten sonra Salambi konuyu açmadı, arkadaşlarının söylediklerine sadece kısa cevaplar verdi. Nina’nın haberi onu düşündürüyordu. “Nasıl biri acaba Salanov? Köyde onun hakkında çok şey duymuştum ancak kendisini hiç görmemiştim. Turikas’ta Salanovların ailesi büyük, kimlerden acaba bu öğrenci? Onunla görüşüp konuşmak gerek. Acaba Valeriy ile görüştü mü? Savaş meydanında insanların beklenmedik bir anda hemşerileri ile karşılaştığını anlatıyorlar. Belki de o Valeriy hakkında yeni haberler verir.”

      İşleri bitince Kazakov ile Nina diğer öğrencilerle birlikte şehre döndü. Salambi onlardan ayrıldı.

      “Ben üniversitenin bahçesine girip çıkacağım. Küçük Nina ile birlikte eve konuşup dönseydin.” dedi.

      Güneş battı artık. Şehrin üstünde radyo direkleri üstünde sadece iki küçük ışık dans ediyor. Çeboksarı’nın değnekleri diyor onlara Kazakov. Onun anlattığına göre Çuvaş şairi Vaşankka bu ikisine öyle ad vermiş şehirdeki en yüksek mertebeye. Uzaktaki orman kararmaya başladı, yere güz soğuğu vurdu. Uzaktan güz akşamı yaklaşıyor.

      Salambi yeni bahçeye girerken pedagoji üniversitesi öğrencileri tamamen gitmiş gibiydi, sadece birkaç grup kalmıştı.

      Küçük Nina arkadaşlarını görünce “Buradayım! Buradayım!” diye bağırdı.

      Salambi onun yanına doğru hareketlendi.

      Salambi başka şeyler öğrenmek istediğini gizleyerek “Eee, nasıl çalışıyorsunuz, Nina? Ellerin ağrımıyor mu?” diye keyifle sordu.

      Nina gülerek “Yok, neden ağrısın, kolhozda az mı çalıştım.” dedi. “Muza işte ne yapacağını şaşırmış ne çukur kazıyor ne de su taşıyabiliyor. Oklava yutmuş gibi, hiç de eğilesi yok. Ona gülmekten ne yapacağımızı şaşırdık. Kürek tutmak istemez manikürüm bozuluyor der. Tırnakları onun uzun ya. Sonra Salanov ona su getirmesini söyledi (elma ağaçlarını biz diktikten sonra suladık). Bizim Muza yüksek topuklarıyla ayağı sürçe sürçe su kıyısına gider ve yarım kova su ancak getirir. ‘Neden dolu getirmiyorsun?’ deriz de ‘Sizin elma ağaçları için görünüşümü mü bozayım?’ der. Onun görünüşü… Beli, gerçekten de eşek arısınınki gibi ince. Bizim gibi kolhozda buğday çuvallarını kaldırmış olsaydın böyle olmazdı.”

      “Şimdi nerede ki o?”

      Küçük Nina “Öğle olmadan bırakıp gitti.” dedi ve sessizce güldü. “Tembellik onun içine işlemiş.”

      “Salanov da gitti mi?” diye sordu Salambi. Nina onun telaşlandığını sezmedi.

      “Salanov mu? Gitmedi. İşte onun kaputu ağaca asılı duruyor. Başka bir grubun yanına sigara içmeye gitmiş olmalı. Belki de ırmağa elini yıkamaya indi, işte geliyor. Çok iyi birisiymiş bu Salanov. Benimle çalıştı ve elma ağaçları hakkında neler anlattı! Çalışmasına da iyi çalışıyor, çok güçlü, insanlar bir çukur açana kadar o iki tanesini kazıp hazırlıyor. Sadece Muza’nın hoşuna gitmedi. ‘Çingene arabasından düşmüş gibi kapkara. Külle yıkasan da ağartmazsın.’ dedi Muza onu görür görmez. ‘Kara olsa da iyi’ der bizim taraftakiler onun gibilere.”

      Onların yanına orta boylu, kapkara saçlı, esmer bir delikanlı geldi. Asker gibi giyinmişti. Onun rengi atmış asker gömleği üzerinde övünç madalyası ayrı bir şekilde parlıyor göze çarpıyordu. Delikanlı uzun konçlu yünlü çizmesini ırmakta suyla yıkayıp temizlemiş, yüzünü de yıkamış olmalı. Alnına doğru inmiş kara zülüfleri ıslanmış. Bakın kimmiş o, ziraat enstitüsünün tanınmış öğrencisi! Geleceğin pedagoglarına bahçe yapmayı öğreten!

      Salambi ona “Af edersiniz, ben sizinle görüşmüştüm.” dedi.

      Küçük Nina biraz uzağa çekildi.

      Delikanlı