Aleksandır Artemyev

Çuvaş Kızı Salambi


Скачать книгу

yazma bağladığından onun ak yüzü tamamen solgun görünüyordu. İnce belli vücudu çocukların bağladığı küçük arpa demetini andırıyordu.

      “Sizin bilmediğiniz bir haber var mı köyde?” dedi Pavıl dürtükleyip. Onun dili hiç kimseye acımazdı.

      Dostu kızlar ona gücenmiş olmalılar ki sessizleştiler. Vihtır bunu görünce birden gülüverdi.

      Lena keyifsizce “Nereden bileyim ben? Belki de gelir.” dedi. Kızların Salambi hakkında konuşmayı açtıklarını anlayınca o birden telaşlandı.

      Maruş ile Taruş sessizce oturdular ve ikisi aynı anda “Salambi” dediler. Sonra her ikisi de birbirlerine duralım demeden söyleyecekleri sözlerini söylemeden kaldılar.

      “Söyleyin, neden durdunuz? Söyleyecek sözü söylemezsen ölmek için yazmış olsan bile üç gün can veremeden azap çekersin derler.” diye iğneledi Pavıl. “Birer birer konuşun, neden içtimadaki askerlerin selamlaması gibi aynı anda konuşuyorsunuz?”

      “Salambi çocuğun adını kaydettirmek için hâlâ köy meclisine gelmemiş.” diye fısıldadı Taruş.

      “Çocuğun babasını bilmeden oraya nasıl yazdıracaksın? Babasının adını bilmiyor diyorlar ya! Kırk tırnaklı kız ısırgan içinden bulmamış mı?” diye sertçe bir şekilde devam etti Maruş. Ancak Vihtır’ın ona kötü kötü baktığını fark etti ve sesini kesti, kalın dudaklarını yazmasının ucuyla kapattı.

      Vihtır dayanamayarak “Boş değirmeni çevirme!” dedi. “Yabancı bir çocuğu evlatlık almış diyor annesi. Bir şey bilmeden konuşuyorsunuz.”

      Lena Maruş’a kızarak “Geveze ağzı yazma örterek kapatamazsın.” diye düşündü, sonra pat diye söyledi “Babası size ne için gerek? Çocuğun annesi var ya!”

      Bunları söyledi ve başka kızların yanına gitti.

      Maruş hızlı hızlı konuşarak “Sen ancak işte… Lanet sarı kız!” dedi. “Eskiden kendisi Salambi’ye dayanamazdı, Valeriy’i kıskanırdı şimdi Salambi’nin yanında olmaya çalışıyor.”

      “İşte böyle cır cır böceği herkese kızıp gezer.” diye fısıldadı Taruş. Yalnızken o Lena hakkında böyle konuşmazdı şimdi ise arkadaşının gönlüne göre böyle söyledi.

      “Üzülmek mi bize ne ki? Öyle de olur böyle de.” dedi Maruş. Kendisi bu arada Vihtır’a şüpheyle baktı. Allahtan diğeri işitmedi. Kendisi arkadaşıyla satranç oynamaya başlamıştı artık ondan bir tek söz de almak mümkün olmazdı. Pavıl da kızların sözüne kulak asmaz, sürekli konuşur.

      Kulübe herkesle birlikte Salambi ile Salanov da geldiler. Lena onlarla birden kapı önünde karşılaştı ve gülerek ikisiyle de tokalaştı.

      “Selam, Mihaylova.” dedi ona Salanov. “Beni bekleyip yoruldunuz mu? Salambi’yle biraz fazla oturduk, konuşa konuşa sözün sonunu getiremedik.”

      Orta boylu yuvarlak vücutlu delikanlı bembeyaz dişlerini göstererek güldü, kapkara gözleri parlayıverdi. Mat, esmer teni keyifle parladı.

      Salanov Lena ile çok konuşamadı onun etrafını gençler çevirdi. Şambulkin onunla şakalaşmaya, konuşmaya başladı.

      Ders çabuk başladı.

      Semen Salanov ilçedeki her kolhozun büyük bir bahçesi olması gerektiği hakkında konuştu, çok güzel örnekler verdi. Konuşurken tamamen kara saçlarını düzeltiyor, kâğıda bakmadan sakin sesiyle konuşuyor, arada bir aklına bir şey geldiğinde “znaçit”3 diye ekliyordu.

      Lena Salanov’u dikkatle dinlerken Salambi’yi de kontrol ediyordu.

      Salambi ince siyah palto ile çiçek kırmızı yazmasıyla uzun saçaklı yazmasının uçlarını göğsü üzerine bırakmış, ellerini dizleri üzerine koymuş ve hareket etmeden konuşanın gözlerine bakıyor, sadece arkadaki sıradan kendi adının fısıltıyla konuşulduğunu duyunca kirpiklerini kısıyor ancak geriye dönüp bakmıyordu. O, kendi hakkında konuşulduğunu çok iyi seziyordu.

      Kolhoz çalışanları Salanov’a soru sormak isteseler de herkesten çok Şambulkin ile Lena’nın babası daha çok soru sorup öğrenmekte daha da hevesliydiler.

      Sonra parti teşkilatı sekreteri Borisov insanlara son günlerde kolhozda bahçe haftası hakkında konuştu ve herkesi bu işe gayretle katılmaya davet etti.

      Sunum bittikten sonra Salanov Lena ile Salambi’nin yanına gitti. Çok fazla konuşmadı, “Eve gitmem gerek.” diyerek çabucak çıktı. Yaşlılar çıkınca sadece gençler kulüpte kaldılar. Vihtır bir yerlerden akordeonu çıkardı, hiç kimseye bakmadan dans melodisi çalmaya başladı. Gençler önce hareketlenmediler, ses çıkarmadılar.

      “Yaşlıları hatırlayıp benim başlamam gerekiyor herhalde, benim ayaklarım hafifti.” dedi ve Pavıl dans pistine çıktı. Normal zamanda çok gürültülü olan Pavıl dans ederken hiç ses çıkarmazdı. Sanki delikanlı dans etmiyor da pamuk döşek gidiyor gibi, asker çizmelerinden ses çıkmıyor, uzun kaputunun eteği dalgalanıyordu sadece… Hafifçe uçar gibi dans eder Pavıl, rüzgâra karşı yürüyen biri gibi, eğik bükük dans eder, ellerini kadınca salıverir.

      O dans edip tamamladı ve kızları sırasıyla dans ettirmeye başladı. Sıra Maruş’a gelince kızlar arasına saklanmaya başladı. Pavıl onu zorla çekmeye çalıştı. Maruş’u zorla çekmek için epeyce ekmek yemiş olmak gerekir. İki üç delikanlı zorla çıkardı onu. Maruş her zaman böyle yapmayı sever. Ama dans etmeye başlayınca da durduramazsın. O birkaç defa kızların arasına kaçmaya çalıştı, yine de onu dans pistine çıkardılar. Hepsi birden alkışlamaya, tezahürata başladı.

      Suskun Vihtır akordeonunu eskisinden daha da güçlü çalarak “Dans et artık! Ne o misafir kız gibi duruyorsun?” dedi.

      Maruş sevdiğine doğru öfkeyle bakarak “Ben bu melodiyle dans etmeyi bilmiyorum, Çuvaş havası çal!” dedi.

      Vihtır birden endişelendi. Topu topu iki hava çalabiliyordu o, yol havası ve Rusça dans havası. Bu nedenle de hiçbir şey demeden akordeonunu bankın üzerine koydu. Şikâyetlenerek “Dans etmeyi bilmeyene her zaman hava beğendiremezsin.” dedi.

      Pavıl Kolya’yı çağırdı ve akordeonu onun eline tutuşturdu. Diğeri ürkek ürkek gülerek akordeonu çalmaya başladı.

      Maruş ağır araba gibi yavaşça hareket etti, sonra arzuyla varıp türlü türlü dönmeye başladı. Gücü nereden buluyorsa yarım saat dans etti, durmayı da bilmedi. Yemez diyenin yedi börek yemesi gibi… Akordeoncu akordeonu yavaş yavaş tekleyerek çalıyordu, gençler de gizlice gülmeye dalga geçmeye başladılar. Vihtır da sıkılmaya başladı, Maruş ise böyle yıldırım çarpmış gibi enerjik bir şekilde, gülmeden, heyecanlanmadan bir büyük iş yapar gibi gayretle hiç kimseye bakmadan dans ediyordu. Kızın ayaklarının altında parkeler gıcırdıyordu sadece. Gençler alkışlamaya başlayınca o zaman dans etmeye doyamadan durdu.

      Maruş gülerek alkışlayan Lena’ya keyifsizce bakarak “Sen ancak öf be…” diye düşündü.

      Sırası gelince Lena da dans etmeye çıktı. O işte olduğu gibi düzenli, erkek gibi sertçe dans ediyor, botunun ökçesiyle sekiz defa vuruyordu. Dansı bitireceği zaman birden heyecanlandı. Onun ardından Salambi’yi çıkarmalı. “Dans et dans etmiyor musun? O neden kaldı ki bir dans etmek için mi? Onun gençlerle dans edip eğlenmesi normal mi?” diye düşündü kız. Bu sadece sebepsiz bir şüpheydi. Lena Salambi’nin önüne gelip ayaklarını vurdu.

      Haykıran gençler sustular, hepsi alkışı kesti, gülmedi. Kolya akordeonunu gayretle