Aleksandır Artemyev

Çuvaş Kızı Salambi


Скачать книгу

çocuk doğurduğu için enstitüden atmışlar.”

      “Atıldığını duymamıştım?”

      “Yengem senin önünde bilerek söylemedi, sen dönünce bana gizlice söyledi. Atmışlar dedi. Bu nedenle şimdi yolda gelirken çiftlikte çalışmak istiyormuş gibi konuştu.”

      “Çiftlik de şimdi eskisi gibi değil, neden kötü yere gelip girmek ister ki? Savaştan önceki gibidir diye mi düşünüyor burada?”

      “Onun ne düşündüğünü biliyor musun? Yolda yengeme çiftlikteki işleri sormuş. Yengem ‘Bu yıl çok kötü, göze görünenler az.’ dedim dedi yengem. ‘Olsun yine de çiftliğe girerdim, alıştığım iş.’ diye söylemiş Salambi.”

      Taruş arkadaşının bozulduğunu fark etmeden “Girecekse girsin, onunla çalışmak güzel, keyifli kız o.” dedi. Onun sözleri Maruş’u kudurttu.

      “İşte ne kadar ahmaksın sen Taruş! Bana dost diyorsun bir de! Birlikte çalışırken onunla zıtlaştığınızı unuttun mu yoksa? Ne kadar ayıp etti o zaman, kendisi öne çıktı bizi arkada bıraktı. Ne kadar mesaimiz azalmıştı.”

      “Azimle çalıştı, bize de yardım etmedi değil.”

      Maruş onun bitirmesine izin vermedi.

      “Demek ki yine bizim iş günümüz azalacak mı?”

      Taruş dostunun bu fikrine katılamadı.

      “Mesai” Mesaimiz artınca çok mu zenginleştik? Kime ne fayda oldu o mesaiden? Kâğıda yazıldı sadece. Tahılı da parası da. Tavuğun yiyebileceği kadar bile yok.

      “Minimumu doldurmalı mı? Bunun dışında harman yerini de bölüp alırlar. Bir de bizim çalıştıklarımız boşa gitmez mi? Ne desen de çiftlikte çalışıyoruz, süt ve yağ çevresinde, uğraşıyoruz. Ne olsa da sudan kuru çıkamazsın.”

      “Güzel konuş ha Maruş. Biz kolhozu soymaya gelmedik. Burada gece gündüz çiftlikte, gübre çevresinde uğraşıyoruz.”

      “İşte ben bunun hakkında bir söz de söylemedim mi? Ben bir şeyden bahsediyorum sen başka şeyden. Sen nasıl düşünemezsin? Salambi işe girecek olsa doğrudan yirmi yirmi beş buzağı bakmaya başlasa bizden daha iyi olacağını bilmez misin? Tekrar onun gözüne bakıp yaşa, işte dinle.”

      Taruş dostunun sözlerini kabul etmeyerek “Bizden çok okudu, enstitüde de hayvancılık uzmanlığı okuyor.” demeye başladı.

      Sıkılan Maruş yüreğe işleyecek sözler etti.

      “Körsün sen! Salambi’nin ne için çabaladığını görmezsin. Pavıl’ın yerine müdür olarak gelmek istiyor. ‘Şambulkin içki müptelası olup çiftlikteki işleri kötüye götürdü diyorlar doğru mu?’ diye sormuş yengemden. Pavıl’ı sıradan bir kişiye çevirmek istiyor. Yüksekokulda okuyan biri bizimle birlikte kötü bir işle sıkıntı çeker mi? Git oradan! Bir de söyleyeyim, o seni az mı ağlattı? Pavıl’ın onun yanına gittiğini unuttun mu? Kitap almaya diyordu. Kulüpte okumak istesen kitap yok muydu? Biliyorsun nasıl bir kitap olduğunu. O zaman az kıskanmadın, şimdi unuttun. Yaranın ağrısı geçince çabuk unutuluyor işte.”

      Genç Taruş’un ruhu daraldı. Gerçekten de askerden dönünce Pavıl sevdiğinin yanına giderken yol üstünde sürekli Salambilere uğrardı. Kitaplar alırdı, ancak…Kızla delikanlının gizlice ne konuştuklarını kim bilir ki? Pavıl Salambi’nin yanına girip çıktıkça Taruş’un yüreği kıskançlıktan büyük azap çekerdi. Tekrar mı başladı şimdi bu azap, Taruş’un sevdası tekrar düşman yüzünden bozulacak mı ki?

      Maruş öfkelenerek “Bak ona çocuk da doğurmuş, enstitüden de kovulmuş.” dedi.

      Taruş dostuna karşı çıkmadı. O kendi sevdası için gerçekten de şüphelenmeye başladı. Böylece Maruş yengesinin söylemediklerini söylemiş olsa da Taruş onun yalanlarını karıştırmadı. Onu Pavıl’ın ateşli ateşli Salambi’yi savunması daha fazla kıskandırdı, Maruş gibi konuşturmak için sıkıştırdı. Kolya’nın ardından kapıyı kilitlemek için Maruş ile Taruş gürültüyle çıktılar.

      Maruş hızlı hızlı konuşarak “Kız ömrü, konukluk; kadın ömrü ebedilik demişler. Boşa söylememişler.” dedi.

      Taruş “Evet, kız ömrü konukluk olmadan, on yediden başlayarak yirmiye varana kadar ancak.” diye onayladı. Burada dostunun kıskanacağını sezdi ve “Yirmi beşe varana kadar ancak.” diye ekledi.

      Maruş “Öyle, işte böyle. Sonra yaşlı kadın sayarlar. Bu yüzden kızlık zamanını düzgünce yaşamak gerek, yoksa kötü söz atla gezer.” dedi.

      “Aynen öyle.”

      Öyle de böyle diyerek onlar kız hayatının çabuk geçtiği konusunda, gençlik döneminde düzgün yaşamanın gerekliliği hakkında, evlenince kızlık zamanının unutulması gerektiği konusunda da sohbet ettiler.

      Kolya onların konuştuklarını ilk defa duyuyormuş gibi “Neden bu saksağanlar ‘öyle’ de ‘böyle’ diyorlar.” diye düşündü. Sonra tekrar Salambi’nin asık suratını hatırladı, sonra kızlarla vedalaşmadan sokak kapısını kapatıp akordeonunu çekinmeden çalmaya başladı.

      Gecenin açık havasında akordeon sesi yankılanır, yankılanır. Hiç kimse pencereden sokağa bakmaz şimdi. Biraz önce gece yarısını geçti, yorulan köy rahat rahat rüyaya daldı. Öksüz kopuz uzakta Mançurya bozkırında bir genç askerin hareketsizce yattığını söz söylemeden çalıyor, gözyaşı dökmeden ağlıyor.

      SOĞUK SELAMLAR

      Sevdiğim, selam gönderiyorum

      Selamı kalıp, kendin gelmeye.*

Mektuptan

      Annemi uyandırmayayım diye Kolya evin kapısını yavaşça kapattı, ancak karanlıkta ortaya koyulmuş iskemleye takıldı ve elindeki akordeonu çalıverdi.

      “Eh, oğlum!” diye annesinin uykulu sesi işitildi. “Yine sabaha doğru mu geldin! Valeriy hiç de senin gibi değildi, hiçbir zaman böyle akşam oturmalarında gece geç saatlere kadar gezmezdi, her gece kitap okur otururdu.” diyerek üzüntüyle söylendi annesi. “Hiç kimsenin kızdığı yok sana, kimseden korkman da gerekmiyor. Valeriy dönünce biraz sakinleşirsin.”

      Valeriy’in savaşta öldüğü köyde herkesçe biliniyordu, sadece asker annesi bu habere inanmıyordu. Bir şekilde oğlu sağ diye düşünüyordu, bir gün oğlu güzelce gelip evin kapısını ardına kadar açacakmış gibi geliyordu ona. Bu nedenle de kapı sesi işitilir işitilmez yüreği çarpardı onun.

      İhtiyar kadın her zamanki gibi “Geliyor olmalı yeni yıla doğru, düşümde gördüm.” dedi. Önce kaybolup sonra sağ olduğu anlaşılan askerlerin haberleri yok mu? Hem de ne kadar? Savaş zamanında birçoğunun ölüm haberi geldi ve daha sonra kendileri de sağ salim döndü. Kendisiyle birlikte savaşta olan arkadaşı yazıp göndermiş diyorlar. Yazacak olsa neler yazabilir, kâğıt elbette dayanır. Bu filiz meşe gibi sağlam yiğit nerede kaybolur? Suya da batacağı yok, ateşte de yanacağı yok.”

      İhtiyar sürekli konuşuyor, şimdi de ne zamana kadar kitabı kapatmaz artık.

      “Surımvar’daki Petyuk da bulundu işte, uzun yıllar bir haber alınamadan kaybolmuştu. Hanımı tertipsiz yaşadığı için mektup yazmamış olmalı ha. Bir de şöyle… Turikas’ta bir asker bizim Valeriy’in yaşadığı yerden, Çin’den geldi diyorlar, soyadı Salanıh diyorlar. Onun yanına gidip konuşmalı, o tam da Valeriy’i gören duyan birisi olmalı…

      Kolya karanlıkta ceketiyle çizmesini sessizce koyarken “Salanov? Aaa