Aleksandır Artemyev

Çuvaş Kızı Salambi


Скачать книгу

iyilik sağlık diliyorum. Sen beni unutsan da ben seni hiçbir zaman unutmayacağım. Bir kez daha sana güneş gibi kızgın, sevgim gibi sıcak selamlar, yedi defa selam gönderiyorum!

      Salambi Akramova

      23 Ağustos 1945

      Kolya okuyup bitirdi ve derin bir nefes aldı, derin bir düşünceye daldı, sonra mektubu düzgün bir şekilde dörde katlayıp zarfa koydu.

      “Kime gerekliydi şimdi bu unutulmuş mektup? Kim okuyup sevinecek onu? Çok çabuk soğumuş güneş gibi kızgın selamlar.”

      Kolya diğer zarfı açtı ve ruhu titreten sözcükleri okumadan hatırına getirdi.

      “… Anavatan için kahramanca savaşıp başını verdi… Onu bir yüksek dağ tepesine defnettik… Onun yanında bulunan mektupların hepsini evine gönderiyorum… Kıdemli Çavuş Anatoliy Almazov. 1 Eylül 1945”

      Kolya iki eli ile başını tuttu.

      Valeriy öldükten bir gün sonra savaş durdu. Diğer gün Japonya teslim oldu. Yine istasyondan katarlar doğudan batıya doğru geçiyor. Muzafferler Port Artur’dan dönüyorlar. Ancak Valeriy kendi evine hiçbir zaman dönemez artık. Sadece annesi gece gündüz bekliyor… Salambi! Çok çabuk mu unuttun “hiçbir zaman unutmayacağın iyi akranını?”

      ANNENİN YÜZ DÜŞÜNCESİ, KIZIN BİR DÜŞÜNCESİ

      Baskıyla büyüyüp kız oldum, Köyde adımı kötüye çıkarmadım.

Türkü

      “*Atasözü, boş ağızdan çıkmış söz değildir. Siz bu ataların söylediklerini dinlemezsiniz, kulak da vermezsiniz, kim kızacak size? Okuma yazma biliyoruz diye başı gereğinden fazla kaldırmak doğru değil kızım. Büyükten de büyük var, ahmaktan ahmağı da bulunur. Kendi hayatını kendin zorlaştırdın ya, benimle de doğru düzgün iyice konuşmadın. Nasıl yaşayacaksın sen şimdi küçük çocuğunla? O yokken de zor yaşıyorduk.”

      Salambi masaya oturdu ve durmaksızın konuşan annesine karşı hiçbir şey söylemedi. Küçük Valerik ile ilgili söylemesi gerekenlerin hepsini o daha önce annesine söylemişti.

      Sarı kıvırcık saçlı çocuk Valerik, onun dizlerine iki eli ile asılıp hiçbir şey demeden duruyor, yuvarlak mavi gözleriyle Salambi’yi kıskançlıkla süzüyor, ocağın sırası üstünde uzanan hasta, yaşlı kadın Çuvaşça konuştuğu için çocuk onu anlamıyor, ancak onun hoşnutsuzluğu sesinden anlaşılıyor. Bu nedenle de onun tarafına şüpheyle bakıyor.

      Salambi düşünceye dalmış çocuğun başını okşayarak teselli ettiğini de fark etmiyor, annesinin sözleri yüreğine bıçak sokulmuş gibi onun canını yakıyor.

      Evin önündeki kayınlar rüzgârla hışırdıyor, pencere önüne soğuk yağmur damlaları şıpır şıpır düşüyor.

      “Mama1!”

      Salambi aniden sıçrayıverdi.

      Valerik onun elbisesinin arkasından çekerek “Mama, spat2” dedi.

      Salambi çocuğun başını okşadı ve köşedeki tahta yatak üzerine yer hazırlamak için kalktı. Yaşlı kadın güçsüz bir şekilde inledi.

      “Aaah! Sancı öldürüyor. Hiç gücüm yok, nereden çıktı ki bu şimdi! Ölüm de tez gelmez. Daha neler görmem gerekiyor ki sizinle.”

      Valerik masanın ayaklarını tombul elleriyle kucaklayıp yaşlı kadın tarafına korkuyla bakıyordu.

      Salambi Rusça “Gel Valerik!” dedi. Ancak çocuk yabancı evde, kızgın yaşlı kadının önünde, ortaya çıkmaya çekindi. Masanın ayağını daha da güçlü bir şekilde kavradı ve hüzünlü sesiyle ağlayıverdi.

      Salambi’nin canı çok sıkıldı, onun da çocuk gibi ağlayası geldi. Ancak kendini sıkıp gözyaşlarını tuttu. Çocuğu masanın ayaklarından şefkatle ayırıp yerine yatırdı. Uzak yoldan sonra yorulmuş olan Valerik yatar yatmaz uyudu.

      Salambi uzun süredir yağan yağmurun şıpırtısını, evin önündeki çıplaklaşmış kayın ağaçlarının hüzünle uğuldayışını dinledi. Gece yarısı olmuştu, yine de uykusu gelmiyordu. Annesi tekrar konuşmaya başladı.

      “Kaç defa söyledim ben sana, ne kadar öğüt verdim. Ama yok, kulak vermedin. Ben de ahmağa döndüm. Nereden gönderdim ki şu lanet olası enstitüye, neden gönderdim ki? Kendi başına davrandın, benden izin de istemedin, şehre benden gizli çıkıp gittin. İşte şimdi böyle… Geçen yıl gelin gitmiş olsan hiçbir şey olmazdı, bu rezilliği de görmezdim. Erişkassi’ndeki Hvetir kaç defa dünürcü gelmişti. Delikanlı benim de hoşuma gitmişti, çok okumamıştı ama güngörmüş kişiydi, çok güzel konuşuyordu, hiçbir zaman boş konuşmuyordu. Onu da reddettin, soğuttun onu, sonra işte Kurakassi kızını aldı. Şimdi çok zengin bir şekilde yaşıyormuş.”

      Salambi, her zamanki gibi, hiçbir karşılık vermeden annesinin sözlerini dinledi.

      Onun annesi kadar sert biri köyde de yoktu, en haylaz çocuklar bile ondan uzak dururdu. Birisi de onun bahçesinden havuç, salatalık çalmaya cesaret edemezdi. Ancak şimdi öz kızına kızarken çok dertlenip, hüzünlenerek konuşuyordu. Hastalıktan güçsüzleşen sesi titriyor, nefesi sık sık kesiliyordu.

      “Geçen yıl da Vırmankas askeri panayırından direk buraya gelmişti. Nesi kötüymüş delikanlının göğsü madalyayla doluydu, akçe gibi şıngırdıyordu. Adam dış görünüşüyle de aklı ile de kötü değildi. Böyle olmasına rağmen onu da beğenmedin, onlar gelince evden çıkıp gittin. Delikanlı çok endişelendi, arkadaşları önünde küçük düşürdün. ‘Bira ikram edeyim mi?’ dediğimde içmez, içinin yangınından yarım kova içiverdi. Ben de sonra ona acıyıp kahroldum.”

      Salambi bir an Vırmankaslı delikanlıyı aklına getirdi. Gerçekten de iyi delikanlıydı, çok alçakgönüllüydü, panayırda pazarda Salambi’nin ardından gizlice onu gözlerdi. Biçare çok beğenmiş olmalıydı.

      Ancak Salambi onunla tamamen saflığı ve temizliği sebebiyle konuşmuştu, şimdi ise onun adını da hatırlamıyordu. Az kişi ile karşılaşmıyor insan, hepsinin adını nereden hatırlayacaksın.

      “Anlayamıyorum kızım, hayatını nasıl düzene sokacaksın hiç düşünmüyorsun. Bunun yüzünden bunlar oldu. Akıllı insanlarla konuşup iyi düşüneyim demedin ki. Küçük başını yüceltip kendini kimlerden daha üstün görmüş olmalısın, benim gibisi başka yok diye düşünmüş olmalısın. Ben de ahmaklaştım, akıl sır erdiremedim. Savaş zamanında alalım diyenler vardı, verip göndermeliydi seni. Kıyamadım, genç dedim, biraz annesinin yanında yaşasın dedim. Şimdi işte ev bark, bahçe de her yıl eskiyor, yıkılıyor, tutup yapacak kimse yok. Böyle işte erkeksiz olmuyor. İşte ahırın tepesi çırılçıplak kaldı. Güzün baharın eve su giriyor. Evin üstüne örtülmüş yeni samanı baharda alıp hayvanlara veriyoruz. Ahırın çatısına eski samanı seriyoruz, gübreye döndü şimdi, bata bata iniyor. Orada pelin otu büyüyor şimdi. Hamamın çatısındaki kayın da kırıldı. İnsandan utanmak lazım. Eğer bir delikanlıyı beğenip evlenip eve getirmiş olsaydın böyle mi olurduk. Kendim akıl erdiremiyorum. Savaş zamanı evlendirmeliydim.”

      Salambi’nin içi daraldı. Gerçekten de savaş zamanında onu beğenenler vardı, savaşın bittiği yıl bir iki dünürcü de gelmişti, ancak o zaman Salambi’nin annesi de Valeriy’in döneceğini düşünerek yaşıyordu. Bütün köyle birlikte o da Salambi ile Valeriy’in evleneceğine gizli gizli inanıyordu. Daha genç, annesinin