Abdildacan Akmataliev

Cengiz Aytmatov Günlükleri


Скачать книгу

koruyabilsek. Gideceğim diyorum; ama gidemiyorum. İşlerim çok.”

      O sırada Ormon geldi, eve girdik. Yanımda dört kitap getirmiştim imzalattırdım (Askar, Gülmira, Ulugbek ve Aygül için). Hoca’yla birlikte C. Cumanov’un resmini duvara astık. Resimde yayladaki yurt çizilmişti.

* * *

      9 Mayıs. Zafer Bayramı’ydı. Çocuklarla dersimiz her zamanki gibi devam ediyordu. Eldar ile Şirin masallardan hoşlanıyordu, özellikle çocuklar için yazılmış şiirleri bulmak da zordu. Basit bir şekilde ve çocuklar için gerekli seviyede yazmak, her yazarın elinden gelebilecek bir şey değildi. ‘Bayçeçekey’, ‘Kırgızstan Pioneri’, ‘Caş Leninçi’den arıyoruz. Bir gün Hoca da bu konuda bana soru sormuştu: “Çocuklar için yazanlardan kimler var?”. A. Kadırov, B. Asanaliev, K. Cunuşov’un isimlerini söyledim; ama gerçeğini söyleyecek olursam onların bütün eserlerini bilsem de şiirlerinden bir satır olsun ezbere bilmiyordum.

      “Çocuklar için yazan şairlerin, şairlerin şairi olması lazım.” demişti. O günden beri şiir ezberleriz.

      “Karagat (Frenk üzümü) karagat

      Olgunlaşmış eğilip

      Kırmadan ye

      Kırman işe yaramaz”

      Çocuklar birbiriyle yarışarak okuyunca Hoca’nın neşesi de yerine geliyor: “Aferin!” diye tekrarlar dururdu. Çocuklarına bu şekilde muamele edişi, yaptığımız işin başarılı bir şekilde ilerlemekte olduğunun göstergesiydi.

      Bugün de marangoz Anataliy gelerek duvara birçok resim astı. Azerbaycan’ın meşhur ressamı Djavadov, 2x3 metre boyutunda bir resim göndermiş. Bu resim duvarın bir tarafını tamamen kaplamıştı. Ressamın tekniği ilginçti. Resme baktığında ne olduğunu hemen anlayamıyordun. Boyaları açıktı. Resim insanı büyülüyordu. Biraz küçük olan resimde ise Karanar’ı çizmişti. Çok kaliteliydi. Yine başka birçok resim asıldı.

      Ukrayna’daki nükleer santralin patlamasına çok üzüldü: “Bir insanın ölümü bile büyük bir trajedidir; bazen birçok insan öldü, dediğimiz oluyor”.

      Ben fazla durmadım. Kazak tiyatrosunun ‘Toprak Ana’ adlı oyununu bugün televizyonda göstereceklerini söyledim.

      Hoca, akşam evi arayarak tiyatro oyununun saat kaçta olacağını sordu.

* * *

      Kırgızistan Yazarlar Birliğinin 8. oturumu olurken, Tukay’ın doğum yıl dönümü kutlaması için davetiye aldı. “Benim yerime sen git.” dedi. Fakat kutlamaya yetişecek gibi değildim, uçak biletim de yoktu; amacıma ulaşamadım.

      Oturum canlı bir şekilde devam ediyordu. Colon Mamıtov bildiri sundu. Konuşma yapanların çoğu önemli meseleler üzerinde duruyorlardı. Ben Hindistan’dan gelen Nasar Şakil ve İngiltere’den gelen bilim adamıyla birlikte oturuyordum. Şirin’i Hoca bana teslim etmişti. İki misafir filarmoninin salonuna şaşkınlıkla bakarak bir şeyler karalıyorlardı.

      Ara verildiğinde misafirlerimiz yorulduklarını söyleyerek misafirhaneye geçtiler. Aniden Hoca’yla karşılaştım. Cebinin birini boşaltınca avucunda bir sürü kâğıt parçaları çıktı. İkinci cebinden de bir kâğıt parçası çıkararak: “Seni biri şikâyet etmiş. İsmini söylemek istemiyorum; çünkü sonradan özür diledi. Hiç alakasız bir mesele için şikâyet etmiş. Aytmatov’un eserlerini çevirmek istiyorum; ama o izin vermiyor, demiş.”

      “Aytmatov’u çevirmek senin elinden gelmez.” demiştim. Hoca’dan bunu duyunca biraz rahatladım. “Ağır bir suçu üzerime atarak, suçsuzu suçlu yerine koymuş.” diye düşünmüştüm.

      Diğer cebinden çıkanları Hoca masasının üzerine koymuştu. İncelediğimde bunun gibi birbirini suçlamalar az değildi.

      Bu şekilde arkadaşlarını gizli bir şekilde kötüleyenlere şaşarım. Bazı yazarlardan artık gönlüm soğudu. Akşamki yemeğe Hoca beni yanında götürdü. Arabada giderken, Tukay’ın kutlamasına yetişemeyeceğimi söyledim ve hakkımda yapılan konusunda gereken açıklamayı yaptım. “Hmm, tamam.” dedi. ‘Narın’ restoranına gittik. K. Akmatov, T. Abdumomunov, O. Sultanov, C. Mamıtov, K. Cusupov, Ö. Danikeev bizi bekliyormuş. Onlar bana biraz dikkatle baktılar; çünkü daha iyi tanımamışlardı. Üst kata çıktık, misafirler de oraya geldi. Hoca, D. Kugultinov, B. Bedyurov gibi diğer misafirlerle görüştü. Onlar da Hoca’ya sanat hayatında başarılar diledi.

      Ertesi gün çocukları alarak ‘Manas’ havaalanı tarafına gittik. Misafirleri karşılarken oradaki bahçede çiçekleri görmüşler. O manzarayı çekmek için gelmişiz. Abla çiçekleri kamerayla çekiyordu. Hoca’ya, Altay’a gittiğimde Borontoy Bedyurov’un evinde kaldığımı ve O. Şestinski, M. Kiliçiçakov gibi şairlerle tanıştığımı söyledim. Borontoy’un “C. Aytmatov’a” adlı Al-tayca yazılmış şiirini gösterdim ve okudum.

      “Size, kahramanlarınıza yazılan şiirler oldukça fazla. Toplayıp bir kitap haline getirmek istiyorum.”

      “Gerek yok!”

      Böyle bir cevap beklemiyordum. “Keşke söylemeseydim.” diye düşündüm. Biraz bekledikten sonra:

      “Hocam, o şiirleri ben beş yıl öncesinden biriktirmiştim. Gazetelerden, dergilerden ve kitaplardan aldım. Her biri başka bir yerde yani dağınık halde. Onları toplayarak okuyucularınıza sunsak fena olmazdı.”

      “Öyleyse yayınevi kendi karar versin. Gerekli midir, değil midir baksınlar.”

      “R. Gamzatov, M. Dudin, D. Kuguldinov, K. Kuluev, K. Kurbannepesov, Şukurulo, S. Eraliev…” diye saymaya başladım. “Sadece bunlar da değil, besteci İ. Cakanov da Daniyar’ın şiiri, Cemile’nin şiiri, Asel’in şiiri şeklinde besteler yapmış.”

      “Besteyi dinlemiştim, kulağa hoş geliyor. Kazaklar, Kırgızların özel bestecisine dönüştü. Onun halk arasında yayılmasının üzerinden yirmi yıl geçti sanırım.”

      “1963 yılında siz Lenin Ödülü’ne layık görüldüğünüzde Kazak televizyonuyla radyosu buluşma hazırlamışlar. İlk defa o zaman çalınmış. O günkü fotoğrafınız bende var.”

      Eve erken döndük. Hemen söylemek isterim ki eve gelir gelmez şiirleri toplamaya başladım. Yayınlanması için yayınevine götürdüm; ama kabul etmediler.

      Yayının editörü S. Şatmanov’la birlikte Yazarlar Birliğine giderek S. Cusuev, K. Akmatov, O. Sultanov’a şiirleri incelemelerini teklif ettik. Nesil bölümünde ele alındı. Esasen beğenildi. Alınacaklar alındı, eklenecekler eklendi. Yazarın 60. doğum yıl dönümü kutlaması için yayına hazırlandı. 1989 yılında kitap ‘Izaat’ adıyla yayınlandı.

* * *

      Hoca, Şirin ve abla Moskova’daydı. Eldar anneannesi ile kalmıştı. 15-16-17 Haziran’da telefonla görüştük. Asıl mesele Eldar’ı Moskova’ya ulaştırmaktı. 18 Haziran’da ikimiz uçakla Moskova’ya gittik. Hoca arabasını uçağın yanına kadar getirtmişti. SSCB’nin Yüksek Meclisi’nin vekili olarak buna izni vardı. Milletvekili odasına gittik ve su içtik. Valizlerimizi aldık. Hoca büyük bir çanta getirdi. Kırgızistan’dan bizimle birlikte gelenlerin hepsi ona bakıyordu. Yol boyu sohbet ettik. Isık Göl hakkında ‘Sots İndustriya’ gazetesine verdiği röportajın ‘Sovettik Kırgızstan’ gazetesinde, N. Şakil ile olan röportajın da ‘Kırgızstan Madaniyatı’ gazetesinde yayımlandığını söyledim.

      Eldar’ı seviyordu, özlemiş olmalı. ‘Moskva’ otelinin yanında durduk ve restoranda yemek yedik. Bol miktarda yemek söyledi, hepsinin tadına baktık ve eve geçtik. Yanımda getirdiğim gazeteleri verdim ve otele geçtim.

      Ertesi gün öğleye doğru Hoca’nın yanına gittim. Gende-Rote adlı fotoğrafçı