Şeyh Sadi Şirazi

Bostan


Скачать книгу

hata ettim. Çünkü taşın da, demirin de, tuncun da faydası vardır. Böyle kimsenin gebermesi iyidir, gebersin. Zira taşın bile bir meziyeti, bir değeri vardır. Her insan hayvandan iyi ve şerefli değildir. Zira vahşi hayvanlar, kötü bir insana müreccahtır. Fakat kötü insan, hayvandan aşağıdır.

      Bir insan yemekten, uyumaktan başka bir şey bilmiyorsa, böyle insan hayvandan nasıl efdal olabilir?

      Yol bilen yaya, yol bilmeyen ve kılavuzu olmayan atlıdan evvel menzile varır. İyilik tohumunu eken, muhakkak huzur ve saadet harmanını elde eder.

      Ben ömrümde işitmedim ki, kötü bir adamın uğruna iyilik gelmiş olsun.

      Zalim Bir Kâhyanın Hikâyesi

      Bir kâhya vardı. Öyle yedi bela idi ki, onun korkusundan erkek aslan, dişi aslan olurdu.

      Derken, bu herif kuyuya düştü. İnsanlar hakkında kötülük düşünen daima kötülük görür. Bu kâhya da oraya düşünce âciz ve ıstırap içinde kaldı. Kuyu içinde gece sabaha kadar uyumuyor; “Can kurtaran yok mu?” diye haykırıyordu, inim inim inliyordu.

      Kuyunun yanından geçmekte olan birisi onun başına bir taş attı, kafasını yardı ve şöyle dedi:

      “Nasılsın? Şimdiye kadar sen bir kimsenin imdadına koştun mu ki şimdi imdatçı arıyorsun. Daima insaniyetsizlik tohumunu ektin; işte şimdi de meyvesini topluyorsun. Senin yaralı canına kim merhem koyacak? Sen dertli gönülleri hiç düşünüyor muydun? Sen daima bizim yolumuza kuyu kazıyordun. Şimdi, kazdığın kuyuya kendin düştün. İnsanlar kuyuyu iki maksatla kazdırırlar; iyi huylu insan susamışlara su temin etmek, kötü adam da halkı o kuyuya yuvarlamak için.

      Kötülük ediyorsan iyilik umma. Ilgın ağacı yemiş vermez. Sonbaharda arpa eken, hasat vaktinde buğday alamaz. Zakkum ağacını can ile beslesen ondan meyve yiyeceğini ümit etme. Ağu ağacı hurma vermez. Bir ağacı ektin mi onun meyvesini bekle.”

      Doğru Sözlü Birisi ile Haccac-ı Zalim’in Hikâyesi

      Naklederler ki, bir ihtiyar adam, Haccac’ı Zalim’e hürmet etmedi, ona karşı mücadele yolunu tuttu. O ne dediyse sözünü delil ile çürüttü. Haccac kızdı, celladına emretti: “Çabuk, siyaset derisini yay, şunun boynunu vur, kanını dök!” dedi. Çünkü âdettir. Zalim kimse söz ile başa çıkamazsa hemen suratını asar, cenge başlar.

      Adam evvela güldü, sonra ağladı.

      Haccac, adamın hâline şaştı: “Niye güldün, niçin ağladın?” dedi.

      Adam şöyle cevap verdi: “Güldüm, çünkü toprağa zalim olarak değil mazlum olarak gireceğim. Ağladım çünkü dört tane küçük çocuğum var.”

      Birisi Haccac’a şöyle dedi: “Ya emir, şu ihtiyardan ne istiyorsun? Vazgeç, bakınız, birkaç can ona dayanıyor; onun sayesinde geçiniyorlar. Şimdi bu kadar insanı öldürmek münasip değildir. Büyüklük yap, bağışla, kerem göster. Kendisine acımazsan yavrucaklarına acı. Sen kendi ailene düşmanlık ediyorsun. Çünkü bir aileye böyle bir cezayı reva görüyorsun. Bu kadar gönüle dağ basarak yara açarsan yarın kıyamet gününde ceza görürsün.”

      Haccac nasihat dinlemedi, adamcağızın kanını döktü. Cenabıhakk’ın fermanından kim kaçabilir?

      Bir büyük zat bu acıklı hadiseden müteessir olup o geceyi ıstırap içinde geçirdi ve o gece, maktulü rüyada gördü. “Nasılsın, nasıl can verdin?” dedi.

      Maktul şöyle dedi: “Celladın siyaseti bir dakika için-de bitti. Fakat Haccac kıyamete kadar cezasını çekecektir.”

      Mazlum uyumaz. Onun ahından kork. Sabah vakti yana yana ettiği bedduadan çekin. Temiz kalpli mazlumun geceleyin ciğeri yanarak ‘ya Rabbi’ demesinden sakın. Şeytan kötülük etti. İyilik görmedi. Kötü tohumdan iyi meyve gelmez. Biriyle mücadele ederken onu şerefsiz mevkiye düşürecek sözler söyleme. Onun kötülükleri hakkında ifşaatta bulunma. Çünkü senin de ne gizli fenalıkların vardır.

      Yumruklaşmada çocuklar ile başa çıkacak kudrette değilsen, aslan yürekli erlerin yanında, nara atıp meydan okuma.

      Hikâye

      Birisi oğluna şöyle nasihat verdi: “Çocuğum; aziz, muhterem olmak istersen akıllı insanların nasihatlerini tut; küçüklere cefa etme. Bir gün senden daha büyüğü gelir ve başına bela olur. Hey aklı eksik! Bir gün karşına bir kaplan çıkıp seni parça parça edeceğinden korkmaz mısın?”

      Hikâye

      Çocukluğumda yumruğum kuvvetliydi. Uşakları, kendimden küçükleri incitirdim. Bir gün benden kuvvetli birisinin yumruğunu yedim, bir daha zayıflara eziyet etmedim.

      Düşkünleri Okşamak Hakkında

      Sakın gafletle uyuma ki, millet reisinin gözüne uyku haramdır. Daima halkı düşün, onlarla meşgul ol. Zamanın sana gelip getireceğinden kork.

      Garazdan hâli olan nasihat, derdi gidermede ilaç gibidir.

      Hikâye

      Nakleder ki, Acem şahlarından biri iplik çıbanı çıkarmış ve bu yüzden iğ gibi incelmişti. O kadar zayıf düşmüş ki, emri altındaki vücutlu insanlara haset edermiş. Satranç tahtasında şah, her ne kadar adlı şanlı ise de zayıflayınca payitahttan aşağı olur.

      Padişahın nedimelerinden birisi, padişahın önünde yer öptü: “Padişahımın saltanatı daim olsun.” duasından sonra, şöyle arz etti: “Bu şehirde mübarek nefesli birisi var. Âbidlikte eşi yoktur. Her kim mühim bir iş için yanına giderse onun nefesi sayesinde maksadı hasıl olur. Bu âbid ömründe uğursuz bir iş yapmamıştır. Gönlü nurlu, ağzı kuvvetli, duası makbuldür. Ferman buyurun, gelsin, dua etsin. Belki Tanrı merhamet eder de bu hastalıktan kurtulursunuz.”

      Padişah emretti; hademenin büyüklerinden birkaç kişi gittiler; o ayağı uğurlu ihtiyarı davet ettiler.

      İhiyar âbid geldi. Fakirane bir libas giyinmişi. Elbisesi değersiz; fakat içindeki insan pek değerliydi.

      Âbidin geldiğini şaha arz ettiler.

      Padişah ihtiyara şöyle dedi: “Ey akıllı zat, bana dua buyur. Çünkü iğne gibi iplik illetine müptelayım.”

      İki büklüm olmuş ihtiyar, padişahın sözünü işitince kızdı ve biraz dikçe bir sesle: “Cenabıhak adalet edenlere merhamet eder.” dedi. “Sen de merhamet et ki Allah’ın merhametine nail olasın. Benim duam sana nasıl fayda eder ki, mazlum esirler zindanda zincirler içindedir. Sen halka acımazsan devlet ve saltanat huzurunu bulamazsın. Evvelce yapmış olduğun hatalardan tövbe etmeli, sonra iyilerden dua istemelisin. Mazlumların bedduası arkadan ayrılmazken, iyilerin duası sana nasıl müessir olur?”

      Acem şahı bu sözleri işitince utandı, kızdı, müteessir oldu ve nihayet kendi kendine: “Kızmamalıyım; ihtiyar doğru söyledi.” dedi. Emretti; ne kadar mahpus varsa salıverdiler.

      Bundan sonra ihtiyar iki rekât namaz kıldı. Elini kaldırdı, dua etti: “Ey gökleri yücelten Tanrı! Ona gücenmiş, onu derde salmıştın. Şimdi onunla barış, onu kurtar.” dedi.

      İhtiyar duayı bitirmeden, daha eli duada iken, düşkün hasta iyi oldu, ayağa kalktı. Ayağında artık ip görünmeyen tavus gibi sevincinden âdeta uçacaktı. Emretti, hazinesinde ne kadar cevahir varsa ihtiyarın ayağına, ne kadar altın varsa başına saçtılar.

      İhtiyar o cevahirden eteğini çekti birisini almadı ve padişaha şöyle dedi: “Batıl uğruna hakkı gizlemek yaraşmaz. Ben vazifemi yaptım. Bir daha iplik çıbanı çıkarmamak istersen zulüm ipinin ucuna yapışma. Bir kere nasılsa düştün,