henüz o gün gelmiş bulunan Avusturya Yüksek Askerî Şûra Üyesi General onlara doğru yürümekteydi. Koridor bir hayli geniş olduğundan generallerin üç subayın yanından rahatça geçmeleri pekâlâ mümkündü aslında. Öyle olduğu hâlde Jerkof, Nesvitski’yi birdenbire eliyle iterek boğuluyormuş gibi soluk soluğa bağırmaya başladı:
“Geliyorlar! Geliyorlar! Çekilin lütfen, yol verin komutanlara! Rica ederim, yol verin!”
Generaller, can sıkıcı saygı gösterilerinden bir an önce kurtularak geçip gitme arzusundaydılar. İşte tam o anda, Jerkof’un dudaklarında birdenbire o budalaca gülümseyiş belirdi; sanki bu gülümseyişine bir türlü engel olamıyordu. Öne doğru bir adım atarak Avusturyalı General’e, Almanca “Sizi kutlamaktan onur duyarım, Sayın Komutanım.” dedi.
Başını eğdi sonra ve dans etmesini yeni öğrenen çocuklar gibi beceriksiz bir tavırla topuklarını birbirine vurmaya başladı. Bir sağ, bir sol topuğunu vuruyordu durmadan.
Yüksek Askerî Şûra Üyesi General, sert bir bakış attı ilkin Jerkof’a ama süvari subayının yüzündeki o budalaca gülümseyişin ciddi olduğunu fark edince bir an için de olsa ilgi göstermekten kendini alamadı. Karşısındakini dinlemeye hazır olduğunu belirtmek için gözlerini kıstı. Jerkof, hep aynı gülümseyişle “Sizi kutlamaktan onur duyarım!” diye başladı yeniden. “General Mack sağ salim gelmiş; bir şeyi yokmuş, yalnız şuracığı bir parça zedelenmiş, o kadar…”
Bu son sözleri söylerken eliyle kendi başını işaret ediyordu.
General kaşlarını çattı ve arkasını dönüp yürüdü. Birkaç adım ilerledikten sonra öfkeyle söylendi:
“Gott, wie naiv!”296
Nesvitski kahkahalarla gülerek Prens Andrey’e sarılmıştı. Ama Bolkonski, bir kat daha sararmış olarak kızgın bir hareketle itti onu ve Jerkof’a döndü. Mack’in yenilgiden sonraki hâlini görünce Rus ordusunu bekleyen akıbeti düşünmüş ve o kadar sinirlenmişti ki yersiz bir şaka yaptığı için ondan aldı hırsını. Nitekim alt çenesi titreyerek ve tiz bir sesle “Bakınız, Sayın Bay…” dedi. “Eğer palyaçoluk etmeye niyetiniz varsa size engel olamam. Yalnız bir hususu kesinlikle söylemek isterim! Bir daha benim yanımda bu tür edepsizlikler yapmaya kalkarsanız nasıl davranmak gerektiğini size o saat öğretirim!”
Nesvitski ve Jerkof bu çıkışa o kadar şaşırmışlardı ki ikisi de gözlerini iri iri açıp Bolkonski’ye baktılar bir süre. Sonra Jerkof ciddi bir sesle sordu:
“Onu kutladıysam ne olmuş yani?”
Bolkonski, bağırarak cevap verdi bu sefer:
“Ben şaka yapmıyorum, kesin sesinizi lütfen!”
Ve Nesvitski’yi kolundan tutup verecek cevap bulamayan Jerkof’un yanından uzaklaştı.
Nesvitski yatıştırmak istedi onu.
“Ne oluyorsun kuzum, niye sinirleniyorsun Tanrı aşkına böyle?” diyecek oldu.
Prens Andrey olduğu yerde durup öfkeyle ve titreyen bir sesle “Ne demek ne oluyorum!” diye çıkıştı. “Şunu iyice aklına sok: Bizler ya çarlarına ve yurtlarına hizmet eden subaylarızdır ve o zaman da ortak başarılara sevinmemiz, ortak başarısızlıklara ise üzülmemiz gerekir ya da birer uşaktan başka bir şey değilizdir, o zaman da efendilerimizin işleri bizleri ilgilendirmez.”
Düşüncesini daha da pekiştirmek için Fransızca olarak devam etti konuşmasına:
“Quarante mille hommes masacrés et l’armée de nos alliée détruite, et vous trouvez là le mot pour rire. C’est bien pour un garçon de rien comme cet individu dont vous avez fait un ami, mais pas pour vous, pas pour vous.”297
Sonra da Jerkof’un kendisini hâlâ işitebileceğini fark ederek “çocuklar” sözcüğünü Fransız ağzıyla ama Rusça söyleyip “Ancak çocukların böyle şakalar yapması hoş görülebilir!” diye ekledi.
Süvari subayı bir karşılık verir mi acaba diye bir an bekledi ama Jerkof hiçbir şey söylemeksizin uzaklaştı oradan.
IV
Pavlograd Süvari Alayı, Braunau’dan iki mil kadar ötede konaklamıştı. Bu arada Nikolay Rostof’un subay adayı olarak görevlendirilmiş bulunduğu süvari birliği de Salzeneck adlı Alman köyüne yerleştirilmişti. Bütün Süvari Tümeni’nde Vaska Denisof adıyla tanınan Bölük Komutanı Yüzbaşı Denisof’a köyün en iyi evini ayırmışlardı. Subay adayı Rostof, Polonya’dan alaya yetiştiğinden beri Bölük Komutanı’yla aynı evde kalıyordu.
8 Ekim günü genel karargâh, Mack’in yenilgisi haberiyle çalkanır ve her şey altüst olurken süvari bölüğünün karargâhında savaş hayatı eskisi gibi devam edip gidiyordu. Nitekim Rostof sabah erkenden hayvanlara yem getirme işini bitirmiş, atla dönerken bütün gece iskambil oynamış olan Denisof ortalıkta görünmemişti henüz…
Atını kapıya doğru sürdü Rostof. Sırtında askerî okul üniforması vardı. Hayvanı çevik, dinç bir hareketle dürtüp ayağını üzerinden aşırdı; bir an, sanki attan ayrılmak istemiyormuşçasına üzenginin üzerinde ayakta durduktan sonra atladı ve emir erine seslendi.
Yeni bir şevkle yıldırım gibi atına doğru atılan süvari erine, gençlerin mutlu oldukları vakit herkese saçtıkları o gönüllerinden taşıp gelen sevecenlik ve neşeyle “Bondarenko, sevgili arkadaşım benim!” diye haykırdı. “Al şunu, gezdir biraz!”
Neşeyle başını salladı Ukraynalı.
“Emredersiniz, Ekselans!..”
“Ama baştan savma iş yapmak yok ha! İyice bir gezdir, olur mu?”
Başka bir süvari eri daha atılmıştı hayvana doğru. Ama Bondarenko, o yetişinceye kadar atın dizginlerini eline almıştı bile. Belliydi ki subay adayı iyi bahşiş veriyordu; dolayısıyla da ona hizmet etmek, kârlı bir iş olsa gerekti!
Rostof, atın boynunu ve arkasını okşadıktan sonra kapısının önünde durdu. Kendi kendine gülümseyerek “Doğrusu harika bir at olacak!” dedi.
Ve kılıcının kabzasını tutarak mahmuzlarını şakırdata şakırdata koşup kapıdan içeri girdi.
Aynı anda Alman ev sahibi; sırtında hırka, başında kalpak, elinde gübre temizlemek için kullandığı yabayla ahırın kapısından dışarı bakmıştı. Rostof’u görür görmez yüzü aydınlandı adamın. Neşeyle göz kırparak “Schön gut’ morgen!”298 dedi.
Genç adamı selamlamaktan hoşlandığını açığa vuran bir cana yakınlıkla tekrarladı:
“Schön gut’ morgen!”
Rostof, yüzünden hiç eksik olmayan neşe dolu gülümseyişle “Schön fleissig!”299 dedi.
Sonra da Alman ev sahibinin sık sık tekrarlamaktan hoşlandığı sözleri sıraladı:
“Hoch Oesterreicher! Hoch Russen! Kaiser Alexander hoch!”300
Ahırdan çıkmıştı Alman. Bir hamlede çıkardığı kalpağını başının üzerinde sallayarak “Und die ganze Welt hoch!”301 diye bağırdı.
Alman ev sahibi gibi Rostof da elindeki kasketi başının üzerinde sallayarak gülüyor ve haykırıyordu şimdi:
“Und vivat die ganze Welt!”302
Aslında