Evliya Çelebi

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler


Скачать книгу

sefere katıldı. Bu sırada Kırım Hanı IV. Mehmed Kirey Han’ın hizmetine girdi. Güney Rusya’ya yapılan akınlara ve Özi’ye saldıran Rus Kazaklarının bozgunu ile biten savaşlara katıldı. Bu zafer haberini İstanbul’a ulaştırıp yine vazifesi başına döndü. Eyalette birçok yerleri dolaştı.

      10 Aralık 1657’de İstanbul’a döndü. Melek Ahmed Paşa’nın zevcesi Kaya Sultan’ın bahçesinde hoş vakitler geçirerek dinlendi.

      Melek Ahmed Paşa, Bosna beylerbeyi olunca onunla birlikte yola çıktıysa da Büyük Çekmece’de Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa’nın adamları tarafından yaralanarak tedavi için İstanbul’da bir ay kadar kaldı.

      1658’de Bursa, Çanakkale ve Gelibolu yörelerine gidip geldi.

      9 Kasım 1659’da Buğdan’ın yeni voyvodası Stefanitza’yı memleketine götürenlerle birlikte Edirne’den kalkarak Romanya’ya doğru gitti. Yaş Ovası’nda Eflak Voyvodası Minnea ile yapılan savaşta bulundu. Sonra Kırım atlılarıyla birlikte akınlara katılıp Edirne’ye döndü.

      26 Nisan 1660’ta Köse Ali Paşa’nın maiyetinde olarak Varad seferine katıldı. Bu kalenin fetihnamesini Bosna Beylerbeyi Melek Ahmed Paşa’ya götürdü. Evliya Çelebi bu sırada Bosna eyaletini dolaşmış ve akınlarda bulunmuş, hatta Venedik topraklarına kadar uzanmıştır.

      Melek Ahmed Paşa yeniden Rumeli beylerbeyi olunca Sofya’ya gitti. Yine vergi toplamak için birçok yerler dolaştı.

      29 Temmuz 1661’de, Tımışvar Ovası’nda, Erdel seferine giden Köse Ali Paşa ordusuna rastlayıp ona katıldı. Kırım atlılarıyla birlikte düşmanla çarpışıp Erdel’i bir hayli dolaştı. Belgrat’ta kışladı.

      Baharda Arnavutluk’ta vergi topladıktan sonra 4 Nisan 1662’de İstanbul’a döndü.

      10 Mart 1663’te Fazıl Ahmed Paşa ordusuyla birlikte Alman (Nemse) seferine çıktı. Bu seferin birçok kısımlarına katıldı. Seferin devamı sırasında Belgrad’dan Hersek’teki Sührab Mehmed Paşa’ya mektup götürdü. Venedik sınırındaki hareketlere katıldı. Macaristan’a döndükten sonra Zrinvar ve Raab savaşlarında bulundu. Budin’den Eğri’ye giderek oraları gezdi. Peşte’de Kara Mehmed Paşa ile buluştu. Vasvar barışından sonra Viyana’ya elçi gönderilen Paşa’nın maiyetinde Viyana’ya gitti. 9 Haziran 1665’te Viyana’ya girdi. Almanya İmparatoru I. Leopold’dan aldığı pasaportla çevreyi gezdi. Viyana’da bulunduğu sırada, vaktiyle, 1647’de Erzurum’da katıldığı bir cirit oyununda Şeydi Ahmed Paşa’nın attığı ciritle kırılmış olan dört dişinden üçünü usta bir dişçiye tedavi ettirdi.

      29 Haziran 1665’te Viyana’dan çıkarak çevreyi de gezmek suretiyle Macaristan’a döndü. Eyalet ve sancaklardaki kaleleri yoklamaya memur edildi. Oradan Erdel, Eflak ve Buğdan yoluyla Kırım’a gitti. 1665 yılı içinde ve herhâlde güz başlarında, Kırım Hanı IV. Mehmed Kirey ile Rus Kazakları arasındaki bir savaşa katıldı.

      Kırım’dan kara yolu ile Kafkasya’ya geçti. Dağistan’ı, Hazar kıyılarını ve İdil Irmağı ağzını dolaştı. Bu sırada Terek Kalesi’nde iken Azak’a gitmekte olan bir Rus elçisinin kafilesine katıldı. Azak’a gelince Osmanlı ordusunun Girit seferine çıktığını duydu. Kefe üzerinden Bahçesaray’a gitti. Adil Kirey’in bazı akınlarına katıldıktan sonra kara yolu ile (Karadeniz’den geçmeye tövbeliydi) 11 Mayıs 1668’de İstanbul’a geldi.

      26 Aralık 1668’de İstanbul’dan çıkarak Edirne, Gümülcine, Selanik, Tesalya ve Mora’yı dolaştı. Anaboli’den gemiyle Girit’e gitti. Kaydiye’nin fethi için yapılan savaşlara katıldı ve fethi gördü.

      1670 Nisan’ında Girit’ten ayrılarak bazı Osmanlı kuvvetleriyle birlikte Yunanistan’da, Mayna’daki isyanın bastırılmasında bulundu. Oradan Arnavutluk’a geçerek bu ülkenin birçok yerlerini dolaştı. 28 Aralık 1670’te İstanbul’a döndü.

      Nihayet Hacca gitmeye karar vererek dostlarından Sâilî Çelebi ile 21 Mayıs 1671 (= 12 Muharrem 1082)’de yola çıktı. Henüz görmediği Sakız, Sisam, İstanköy, Rodos adalarını; Adana, Maraş, Ayıntap, Kilis taraflarını gezdi. Şam’a uğrayıp Şam Beylerbeyi Hüseyin Paşa’nın da katıldığı hacı kafilesiyle Hacca gitti.

      Hacdan sonra Hüseyin Paşa’dan ayrılarak Mısır hacılarına katıldı. Onlarla birlikte Mısır’a gitti. Mısır’da 8-9 yıl kaldı. Mısır, Sudan ve Kuzey Habeşistan’ı bu sıralarda gezdi.

      Evliya Çelebi’nin ne zaman öldüğü, nerede gömülü olduğu belli değildir. Prof. Cavid Baysun birtakım karinelerle 1682’de ölmüş olacağını kabul ediyor.

      Evliya Çelebi evlenmemiştir. İnce yapılı olmasına rağmen sağlam ve çevik olduğu, Kırım atlılarıyla yaptığı akınlardan ve cirit oyunlarına katılmasından anlaşılıyor. Sık sık Kırım hanlarının yanına gitmesi ve soy kütüğünü sayarken çok yukarılarda bir “Allahverdi Akay”dan bahsetmesi Kırım’la bir kan bağı ihtimalini de akla getiriyor. Çünkü “Akay” kelimesi tam Kırım ağzıyla bir kelimedir ve bizim “ağa” (aka) nın karşılığıdır.

      Evliya Çelebi mevki ihtirası göstermemiş, fakat seyahat ihtirası büyük olmuştur. Ufak tefek vazifelerden aldığı para ile paşaların ve Kırım Hanı’nın verdiği hediyeler ve savaşlardan elde ettiği ganimetler, bir de mütevellisi olduğu ata mülklerinden gelen para kendisine ve kölelerine yetmiştir.

      Zamanına göre yüksek tahsil yapamamışsa da gördükleriyle kültürünü tamamlamıştır. Tahsil eksikliği bilhassa tarih olaylarını anlatırken çok açık ve acı şekilde gözükmektedir (Fatih’le Mısır Sultanı Kalavun’u çağdaş göstermesi gibi). Bir de hayal gücü geniş olduğundan evliyalar, şeyhler hakkında verdiği bilgiler uydurmalarla doludur.

      Hattat, nakkaş, müzikçi, şair ve biraz da kuyumcudur. Şairliği kaliteli değildir. Nesri, kendi çağının ağdalı nesri olmayıp çoğu zaman sade, tekellüfsüz bir nesirdir. Hatta bazen o kadar güzel ve orijinaldir ki Evliya Çelebi’ye 17. yüzyılın Dede Korkut’u denebilir. Bütün bunlardan başka bir yönü daha vardır: Askerdir. Birçok savaşlara girmiştir.

      Evliya Çelebi seyahat gayesini başarabilmek için herkesle iyi geçinmeye mecburdu. Zaten yaradılıştan huysuz bir adam değildi. Nazik, güler yüzlü idi ve herkesin hoşuna giden bir şahsiyeti vardı. Fakat dalkavuk değildi.

      Zevk ehli idi. Mesirelerde kalmış, meyhaneleri dolaşmıştır. Ağzına içki koymadığını söylemesi herhâlde esmayı üstüne sıçratmamak için olmalıdır. Ahmed Yesevî soyundan geldiğini iddia edip din ve tasavvuf davası gütmesi dolayısıyla dinin ve devletin yasakladığı içkiyi içmemiş görünmek lüzumunu duymuştur.

      Büyük Seyahatname esas bakımından coğrafya bilgisi vermekle beraber tarih, etnografya, folklor, binalar, yollar, kültür ve dil bakımından da çok mühimdir. Evliya Çelebi zamanında mevcut olup da bugün bulunmayan köyler, kasabalar, camiler, mezarlar hakkındaki satırları birinci derecede kaynak değerini taşır. Orijinal gözükme gayretiyle bazı zorlama ve uydurmaları olduğu muhakkaktır. Bazen de, eskiden yazılmış kitapları okuyarak seyahatnamesine aldığı bilgileri kendi görgü mahsulü diye göstermesi bu kabildendir. Mesela Viyana’da bulunduğu sırada imparatordan izin alarak kuzeyde Brandenburg, Danimarka, Hollanda ve batıda İspanya’ya kadar gittiği hakkındaki satırlarının hiçbir değeri yoktur. Fakat bazen mübalağa veya uydurma sanılan satırlarının doğru olduğu da muhakkaktır.

      Şimdiye kadar Evliya Çelebi hakkında yapılan incelemelerin en iyisi olan ve İslam Ansiklopedisi’nin 1947 yılındaki 33. fasikülünde yayımlanan merhum Prof. Cavid Baysun’un Evliya Çelebi maddesinde, onun bazı hızlı yolculuklarına inanılmamıştır. Cavid Baysun, Evliya Çelebi’nin