Evliya Çelebi

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler


Скачать книгу

adam senin pirin, müezzin Bilali Habeşi’dir. Bu ayak üzere cemaati saf saf sıraya koyan kısa boylu adam Amr Ayyri Zamiri’dir. İşte bu bayrak ile gelen kızıl kanlı elbiseli askerler Hamza ile bütün şehitlerin ruhlarıdır.” diye camideki cemaati birer birer bana gösterip herhangi birine gözüm değdiyse elimi göğsüme basıp göz aşinalığı ile taze can buldum.

      “Ya sultanım, bu cemaatin bu camide toplanmalarının sebebi nedir?” dedim. “Azak taraflarında Müslüman ordularından Tatar askeri sıkıntıda olmakla Hazret’in (Peygamber’in) himayesinde olanlar bu İstanbul’a gelip oradan Tatar Hanı’na yardıma gideriz. Şimdi Peygamber hazretleri dahi Hasan, Hüseyin, On İki İmamlar ve benden gayrı Aşere-i Mübeşşere ile gelip sabah namazının sünnetini kılıp kaamet eyle, diye işaret buyurur. Sen dahi yüksek sesle tekbir ge tirip sonra Kürsi ayetini oku. Sonra Peygamber hazretleri mihrapta otururken elini öpüp “şefaat ya Resülullah” diyip yardım rica et!” diye Sa’d İbni Ebi Vakkas bana öğretti.

      Cami kapısından parlak bir ışık peyda olduğunu gördüm. Caminin içi nur dolunca bütün sahabelerle peygamberlerin ve evliyaların ruhları ayağa kalktılar. Peygamber hazretleri yeşil bayrağı dibinde, yüzünde nikabı, elinde asası, belinde kılıcı ile sağında Hasan, solunda Hüseyin ortaya çıkınca sağ ayağı ile camiye bismillah ile girip mübarek yüzünden örtüsünü açıp “esselamü aleyke ya ümmeti”1 buyurdular. Mecliste hazır olanlar da “ve aleykümü’sselam ya Resülallah ve ya seyyidi’lümem”2 diye selam aldılar.

      Hazret hemen mihraba geçip iki rekât sabah namazı sünnetini eda edip bitirince bana bir korku ve vücuduma bir titreme geldi. Ama Hazret’in bütün eşkâline baktım. Hilye-i Hakani3 de yazıldığı gibi idi. Selamdan sonra bana bakıp mübarek sağ elleriyle dizine vurup “kaamet eyle” dediler. Hemen ben dahi Sa’d İbni Ebi Vakkas’ın öğrettiği üzere derhâl segâh makamında ikamet edip tekbir getirdim. Hazret dahi segâh makamında hazin bir sesle Fatiha’yı okudu. Rüyanın sonunda Sa’d İbni Ebi Vakkas’ın öğrettiği gibi hizmetimi tamamladım. Hazret mihraptan ayağa kalkarken Sa’d İbni Ebi Vakkas elimden tutup Hazret’in huzuruna götürdü: “Sadık âşıklarından ve iştiyaklı ümmetinden Evliya kulun şefaatini rica eder.” diyip bana da “mübarek elini öp” deyince ağlayarak mübarek elini küstahça öpüp heybetinden şaşırarak “şefaat ya Resülullah” diyecek yerde “seyahat ya Resülullah” demişim. Hazret hemen gülümseyip: “Allah sıhhat ve selametle şefaatimi, seyahati ve ziyareti kolay kılsın!” dediler.

      Oradakilerden hepsinin elini öpüp hepsinin hayır duasını alarak gidiyordum. Peygamber hazretleri mihraptan “esselamü aleyküm ya ihvan”4 deyip camiden dışarı çıkınca bütün sahabeler bana hayır dua ettiler ve camiden çıkıp gittiler.

      Sa’d hazretleri hemen belinden sadağını çıkarıp belime kuşatarak tekbir getirdi: “Yürü! Ok ve yayla gaza eyle. Tanrı seni koruyup esirgesin. Sana müjde olsun: Bu mecliste ne kadar ruhlarla görüşüp ellerini öptünse hepsini ziyaret etmek nasip olacak. Dünya seyyahı ve insanların meşhuru olacaksın. Ama gezip tozduğun memleketleri, kaleleri, şehirleri, acayip ve garip eserleri, her diyarda yapılan güzel şeyleri, yiyecek ve içeceklerini, şehirlerinin boylam ve enlemlerini yazıp fevkalade bir eser meydana getir ve benim silahımla iş görüp dünya ve ahiret oğlum ol. Doğru yolu elden bırakma. Kinden, garezden uzak kal. Tuz, ekmek hakkını gözle. İyi dost ol. Kötülerle arkadaş olma. İyilerden iyilik öğren!” diye öğüt verip alnımdan öperek Ahı Çelebi Camisi’nden çıkıp gitti.

      Ben şaşkına dönüp uykudan uyandım. Acaba bu bir rüya mıdır, gerçek midir, yoksa doğru mudur diye düşünüp ferahlık ve gönül açıklığı duydum. Sonra temiz abdest alıp sabah namazını kıldıktan sonra İstanbul’dan Kasımpaşa’ya geçip tabirci İbrahim Efendi’ye rüyamı tabir ettirdim. “Cihanı gezen bir seyyah olup işin hayırla sona varır ve Hazret’in şefaati ile cennete girersin!” diye müjdeledi. Oradan Kasımpaşa Mevlevihanesi Şeyhi Abdullah Dede’ye varıp elini öperek rüyamı ona da tabir ettirdim: “On İki İmam’ın elini öpmüşsün. Dünyada himmet sahibi olursun. Aşere-i Mübeşşerenin ellerini öpmüşsün; cennete girersin. Dört halifenin ellerini öpmüşsün; dünyada bütün padişahların sohbetleriyle şeref bulup has nedimleri olursun. Mademki Hazreti Peygamber’in yüzünü görüp mübarek elini öperek hayır duasını almışsın, iki dünyada saadete erersin. Sa’d İbni Ebi Vakkas’ın öğüdü ile önce bizim İstanbul’cağızı yazmaya himmet edip bütün gayretini sarfeyle!” diye yedi cilt muteber tarih ihsan buyurup: “Yürü! İşin rast gelir.” diye hayır duası etti.

      İstanbul Kalesi’nin Çepeçevre Büyüklüğü

      Dostlarımla İstanbul’u dolaştığımız sırada, 1044 yılında, Dördüncü Sultan Murad, Revan seferine gitmişti.5 Koca Bayram Paşa, İstanbul’da sadaret kaymakamı6 olup merhum babamla Bayram Paşa konuşurken söz sırasında: “İstanbul’un kurucusu acaba kim ola?” diye sorunca merhum babam şöyle cevap vermiş: “Sultanım! İstanbul dokuz kere mamur ve dokuz kere harap olmuştur. Ama zamanımızdaki gibi haraplık asla görmemiştir. Her ne tarafından olursa olsun dost da düşman da, kapısının, duvarının yıkılmış yerlerinden araba ile girip çıkarlar. Padişahların hasreti olan bu şehrin bu hâlde kalması ve surlarının kararmış bulunması yakışık almaz. Din gayretine ve Osmanlı hanedanı şevketine, şunun onarılmasına himmet buyurun. Zamanın padişahı inşallah muzaffer olarak dönmektedir. Şahane nazarlarına ak inci gibi değer de beğenilirse kıyamete kadar adınız baki kalır.”

      Mecliste hazır bulunanlar bunu makul görürler. Derhâl İstanbul, Eyüp, Galata, Üsküdar mollaları7 toplanıp Mimarbaşı, Sekban ve Şehreminine fermanlar olunarak İstanbul’un 4700 mahallesinin imamlarına tembih olunur. Kalenin tamiri için yardım istenir. İşçiler ve ustalar çağırılarak padişah Revan seferinden gelinceye kadar bir yıl içinde8 İstanbul ve Galata kalelerini ve bütün büyük padişah camilerini tamir edip beyaza boyayarak İstanbul’u bir iri inciye benzetirler.

      Böylece İstanbul’dan karanlık gitti. Kaymakam Bayram Paşa’nın eliyle İstanbul kalesinin tamiri tarihi şudur:

      Dua edip dedim tarihin ey daniş bu mebnanın:

      Zemin durdukça dursun bu bina-yi asman-asa9

      Sene 1044

      O sırada Revan fethinin müjdesi gelip10 bütün halkın geceleri yürüyüş gecesi, gündüzleri bayram günü oldu. Yedi gün, yedi gece Hüseyin Baykara fasılları11 yapıldı.

      Saray Burnu’ndan Yedikule’ye kadar deniz kıyısında, kalenin temeli önüne 20 zira12 genişliğinde bir set yapıldı. Böylece kaleden dışarıda büyük bir yol oldu. Bütün gemiciler o yerden iplere asıla asıla gemilerini çekerek Saray Burnu’ndan içeri girerlerdi. Bayram Paşa, kalenin içinde ve dışında, kalenin üzerinde veya kaleye bitişik ne kadar eşraf ve ileri gelenlerin evleri varsa hepsini istimlak edip yıktırdı. Bu umumi yollarla kale çepeçevre genişledi.

      O sırada ben İstanbul kalesini adımla ölçtüğüm için beyan edeyim: Yedikule’den dışarı hendek kenarınca Eyüp Kapısı’na gelinceye kadar 8810 adım ve 6 kapıdır.

      Küçük Ayvansaray Kapısı’ndan Bahçe Kapısı’na kadar