Evliya Çelebi

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler


Скачать книгу

Sultan Mehmed Han, Edirne’den büyük bir ordu ile yürüyerek İstanbul’un Edirne Kapısı dışında bütün Müslüman askerleri, çadırları ve ağırlıklarıyla durdular. Anadolu tarafından da nice bin asker Gelibolu Boğazı’ndan geçip Yedikule taraflarında durdular. Daha önce Uzun Hasan elinden fetholunan Tokat, Sivas, Kemah, Erzurum, Bayburt ve Trabzon tarafı askerleri dahi41 denizden İstanbul’a gelip karadan Karadeniz Boğazı’nı geçtiler. Ok Meydanı denilen yerde kâfirlere karşı duran o sayısız asker, Ok Meydanı’nı çadırları ve bayraklarıyla lale bahçesine çevirdiler.

      Bütün İslam askeri İstanbul’un ancak kara yönünü kuşatmaya koyulup metrisler ve lağımlar kazmaya, top siperleri hazırlamaya başladılar. Kalenin kuşatılmamış ancak deniz tarafı kaldı.

      İslam askeri arasında 77 tane büyük evliya vardı. Bunlar Ak Şemseddin, Sivasli Kara Şemseddin, Molla Gürani, Emir Buhari, Molla Fenari, Cebe Ali, Ensari Dede, Molla Pulad, Aya Dede, Horos Dede, Hatablı Dede, Şeyh Zindani ve bu makule evliyalardı. Fatih bunlardan himmet rica etti ve: “İstanbul devletinin yarısı sizin, yarısı İslam gazilerinin ve dörtte biri benim olup ganimet malı ile her birinize birer zaviye, ocak ve imaret, mektep, medrese ve darülhadisler yapayım.” diye söz verdi.

      Bunun üzerine bütün bilginler ve yüce kişiler toplanıp ordu içinde münadiler bağırtıldı. Bütün asker yeniden abdest alıp iki rekât hacet namazı kılarak dua ettiler. Sonra üç defa gûlbang-i Muhammedî çektiler. Kaleyi kuşattıktan sonra Peygamber’in sünneti üzere İstanbul tekfuruna mektupla Mahmud Paşa’yı gönderdiler.

      Tekfur, mektubu okuyup içindekileri öğrenince kalelerinin sağlamlığına ve askerlerinin çokluğuna güvenerek ne haraç vermeyi, ne İslam olmayı, ne de kaleyi teslim etmeyi kabul etti. Elçiyi geri gönderdi.

      Bunun üzerine İslam askeri gayrete gelip savaşa başladı. Her taraftan sarıca arı gibi kale duvarına sarılıp besmeleyle girişerek gece gündüz çarpışır oldular.

      Kale içinde kuşatılmış olan hilekâr, 200.000 günahkâr kâfiri toplayıp bütün burçlar ve kuleler üzerinde nice bin şeytan işi kurnazlıklar yaptığı için kale çepeçevre yanaşılmaz ateşler içinde kalıyordu.42 Bütün gayretlerini kara tarafına sarf ederek deniz yönünden korkuları olmadığı için o taraftan akıllarına ecel korkusu gelmezdi. Çünkü Saray Burnu’nda 500 tane top hazırdı. Bu toplardan denizde kuş uçması ihtimali bile yoktur diye deniz tarafına ehemmiyet vermediler. Bütün papaz, keşiş ve patrikler o murdar askerlerini savaşa kışkırtıp her kâfire birer put vaadinde bulunuyorlardı ve nücum ilmi43 ile kalenin talihindeki kuvveti buldular. Şöyle buldular:

      “Ahir zamanda bir Muhammed gelir. Nice bin kiliseleri yıkar. Onun ümmeti Antakya, Kudüs, Mısır ve Kostantiniyye’yi alır. Karadan yelkenleri açılmış gemilerle gelir. Başında kavuğu beyaz olur. Muhammed gelip kiliseler yıkılalı ve Mısır’ı, Antakya’yı, Kudüs’ü onun ümmeti alalı 850 yıl oldu. Karadan gemi yürütüp bu kalenin fethedilmesi imkânsızdır. Bu Muhammed o değildir. Büyük Muhammed’lerinden beri 11 kere kuşatılan Kostantiniyye’yi Arap fethedemeyecek de Türk mü alacak?” diye kısır akıllarınca nice sözler söyleyip Kostantin’e teselli vererek savaşa devam ettiler.

      Fakat dışarıda asker, asıl kalenin dikine girip yer yer kalede gedik açmaya başladı. Gece gündüz dört yandan İslam askerine imdat ile azık geldiği hâlde kâfirlere bir lokma bile gelmedi. Çünkü önceden Akdeniz ve Karadeniz taraflarına kaleler yapılıp yardım yolları kesilmişti.

      Yine böyle iken kaledekiler gayret gösterip savaştılar. Çünkü kalenin içinde “Yavedüd Sultan” adında meczup bir budala44 vardı. Kale fetholmasın diye Tanrı’ya yakarıp duası kabul olundu. Kalenin fethi günden güne güçleşmeye başladı.

      On gün olunca Fatih bütün şeyhleri toplayıp; “Acaba işin sonu ne olacak? Kale günden güne kuvvetlenip alınması ihtimali zayıfladı.” deyince hemen Ak Şemseddin cevap verdi: “Beyim! Sen elem çekme. Bu kalenin fatihi sen olacaksın, diye şehzadeliğinde sana müjde vermiştik. Fakat Tanrı’nın emriyle bu gazilerin bazı işleri vardır. Kalede Şeyh Maksud halifelerinden Yavedüd adında meczup bir can vardır. O ölmeden bu kalenin alınması ihtimali yoktur ama elli günde ölür.” diye kalenin fethini saat ve dakikasıyla tayin eyledi. Sonra sırrı açığa vurarak: “Beyim! Sen yine gayrette devam et. Tanrı’nın bu sırrı burada kalsın. Askere ihsanlar edip iyilik göster.” dedi.

      Fatih, Temürtaş Paşa’ya bütün Arabistan askeriyle Kâğıthane tarafındaki ağaçlıklı yol içinde 50 tane kadırga yapmak için ferman verdi.45 Bazı köyleri yağma edip tahtalarından elverişli olanlarını gemi yapmak için kullandılar. Koca Mustafa Paşa bütün Arabistan askeriyle Ok Meydanı arkasında, Levend Çiftliği denen yerde, ağaçlıklı yol içinde evvelce 50 tane kadırga ile 50 tane de kayık hazırlatmıştı. Onuncu günde Kâğıthane’deki kadırgalar dahi tamamlandı. Karadaki ve denizdeki gemiler İslam askeriyle hazırdı.

      O gün Sultan Mehmed nice bin seçme ve yiğit askerle Ok Meydanı’na geldi. O gemilerin ağaç kızaklarının altına kaydırıcı maddeler döktürdü. Bağlı kızakları ırgatlarla mekanik bilimine göre nice bin namlı levend yiğitler çekmeye başladılar. Ok Meydanı’nın o çimenlik ovasına gelince Tanrı’nın emriyle iyi bir rüzgâr esmeye başladı. Bütün gemilerin yelkenlerini açtılar. İslam gazileri, Allah Allah diye bağırarak, top ve tüfek atarak yürürken o meydan 150 tane gemi ile deniz yüzüne benzedi.

      Kâfirler İstanbul’dan bu süslerle bu gemileri görüp acaba ne oldu diye perişan oldular. Kale içinde, kâfirler arasında bir söylentidir dolaştı.

      Oradan İslam gazilerinin 150 tane gemiyi Tersane Bahçesi dibinde Şahkulu denilen iskelede denize indirdikleri yerler hâlâ Ok Meydanı içinde bellidir. Orada gemilerin altına saçılan kaygan maddeler hâlâ orada kendi kendine bitip kaybolmaktadır.

      Ondan sonra bütün İslam gazileri aletleri ve silahlarıyla gemilere binip hazır olarak durdular. Kâğıthane’de Temürtaş Paşa’nın yaptırdığı 50 tane büyük kadırga dahi Eyüp tarafından ortaya çıktılar. Elverişli rüzgârla yelkenlerini açıp içinde olan mücahitler top ve tüfeklerini atarak Allah Allah diye bağırdılar. Böylece kaleyi kuşatan İslam askerine kuvvet gelince kâfirler tarafında çöküntü belirtileri başladı. Kalede gedikler açılmaya başlayınca tekfura “Yirminci günde kaleyi teslim edelim.” demeye başladılar. Sözün kısası, kalenin sağlamlığına bel bağlayan gururlu kâfirlerde bezginlik ve pişmanlık başladı. Tekfura çıkışıp: “Bir yandan kıtlık, bir yandan gökten inen yağmur, bir yandan da Türklerin gelişi ve hücumu bizi mahvetti!” diyerek her biri fırsat bulup kalenin gedik açılan yerlerinden İslam askeri tarafına doğru kaçmaya başladılar. İslam askeri bunları bu hâlde görünce daha ziyade kuvvet bulup içerden kaçan kâfirlere saygı gösterir oldular.

      O gün Karamanoğlu, Germiyanoğlu, Tekebayoğlu, Aydınbay ve Sarıhanbayoğulları 77.000 silahlı askerle imdada gelip Müslüman ordusu taze can buldu.

      Derhâl kadırgalarla karşıya geçen Temürtaş Paşa deniz kıyısına İslam askeri döküp önce Eba Eyyübi Ensri Kapısı’ndan Ensri Sultan tırmandı.

      Molla Pulad, Sultan Kapısı’ndan tırmandı. Bilgin kişilerdendi. Keramet sahibi hafız kimse idi.

      Molla Fenari hazretleri, Kız Kapısı’ndan tırmanıp o tarafta bir gecede bir küçük hisar yaparak kaleyi sağlamlaştırdı. Zamanımız padişahları o kaleyi tamam edemediler. Hâlâ bir mamur kaledir.

      Petro adında bir rahip 300 keşiş ile bu kaleden kaçıp