Evliya Çelebi

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler


Скачать книгу

geldikte Ekmekçibaşı olup bütün İslam askerine ekmek yetiştirirdi. Kimse esrarına vakıf olmayıp bir fırından kaç yüz bin Tanrı kulu, pamuk gülü gibi has ve beyaz ekmek yerdi.

      Bu Cebe Ali, Ok Meydanı’ndan inen gemilere binmeyip hemen Tersane Bahçesi önünde 300 Zeyneddini Hafi dervişi denize postlarını döşediler. Tanrı’nın birliğini söyleyip tef ve kudüm çalarak ve gizli bilgilerini açığa vurarak güneşten daha açık ve seçik bir şekilde deniz üzerinden yaya ve postları üzerinde geçtiler. Cehennemlik kâfirler kaleden bunu görünce korkudan akılları başlarından gitti. Cebe hazretleri postunu denizden alarak Cibali Kapısı’ndan tırmandı.

      Keramet gösterdiği için fetihten sonra kendisi şehit olup Gül Camisi sahasında gömüldü. Bütün dervişleri oracıkta münzevi oldular.

      Horos Dede, Unkapanı’ndadır. Onun için Horos Kapısı derler. Kapının dışarı eşiğinden içeri girerken sol tarafta, ta eşiğinin üzerinde bir horoz resmi vardır. Onun için Horozlu Kapı derler.

      Horos Dede, atamız Türk Hoca Ahmed Yesevî hazretlerinin dervişlerinden olup Hacı Bektaş-ı Veli ile Horasan’dan gelmiştir. Çok yaşlı olup Fatih’le İstanbul’a gelirken asker içinde gece gündüz yirmi dört saatte yirmi dört kere horoz gibi ötüp “Kalkın ey gafiller!” derdi. İslam gazileri ona bunun için Horos Dede dermiş. Merhum Yavuk Er ona çok inanmış olmakla şerefine Unkapanı’nın iç yüzünde bir cami yaptırmıştır ki hâlâ Sağrıcılar Çarşısı içinde Yavuk Er Camisi ve Mahallesi derler.47 Merhum dedemiz Unkapanı dışında, ana yol üzerinde bir sedde gömülmüştür. Yanında abdest almak için musluklar yaptırmıştır. Hâlâ ziyaretgâhtır. Ayazmand Beyi Ali Bey, Akkoyunlulardan Uzun Hasan’ın amcalarındandı. Ayazma Kapısı’ndan bütün askeriyle tırmandı ve taze abdest almak için bir ayazma kazdı. Onun için Ayazma Kapısı derler. Deniz kıyısında güzel ve saf bir sudur.

      Hatablı Sultan, Aksaray’da Oduncuoğlu demekle tanınan irşad edici, olgun kimseydi. 1000 dervişiyle Odun Kapısı’ndan tırmanmıştır ki bu adın verilmesine sebep odur. Hâlâ Odun Kapısı derler.

      Şeyh Zindani, Abdurraüfi Sarnedani’nin seyidlerindendir. Harun Reşid zamanında elçilikle gelip kralın zehirleyerek şehit ettiği Baba Cafer Sultan, Şeyh Zindani’nin atasıdır. Baba Cafer’in Zindan Kapısı içinde gömülü olduğunu Şeyh Zindani bilip Fatih ile Edirne’den gelmiş, 3000 seyid ile aman vermeyip Zindan Kapısı’nı kale etmiş ve kale içinde büyük atasına varıp ziyaret edince kendi yeşil sarığını Baba Cafer Sultan’ın başı üzerine koymuştur. Fetihten sonra 70 yıl türbedar olmuş ve bir büyük tekke yapmıştır.

      Fetihten sonra Fatih orasını yine zindan yaptığı ve Şeyh Zindani fethettiği için Zindan Kapısı derler.

      Padişah, Şeyh Zindani’den sonra onun yerine yine aynı soydan Seyid Muhammed’i, Baba Cafer’e türbedar tayin etti. Seyid Muhammed, 889 tarihinde (= 1484) Sultan Bayazıd-ı Veli’nin, Salsal48 tahtı olan Kili ve Akkerman Kalelerini fethedeceğini Şeyh Zindani ve Kara Şemseddin ile müjdelemiştir.

      Fetihten sonra Bayazıd-ı Veli Edirne’ye geldiği zaman, ölmüş olan Şeyh Zindani’nin ruhu için bütün zindanda olanları azat etmiş, Zindan Kulesi’nin karşısında, yol üzerinde bir türbe yaptırmış, cenazede Bayazıd’ın kendisi de hazır bulunmuştur. Orada gömülüdür.

      Tekkesinde Tîgî Bey’in yazdığı tarih vardır. Hâlâ büyük bir tekkedir. Bütün evlatları da orada gömülüdür. İstanbul’da şimdi de Baba Cafer Zindani Tekkesi’ni bekleyenler onun zürriyetindendir ki soy kütüklerinde şöylece yazılmıştır:

      Abdurraüfi Samedani, onun babası Şeyh Cemaleddin, onun babası Emir Sultan’ın kızının oğlu, onun babası Şerefeddin, onun babası Taceddin. Onlar da kız tarafından Razi Bilal oğludur. O da Seyid Sekkin’in kızındandır ki Ak Şemseddin civarında, Torbalı köyünde gömülüdür. O, İstanbul zindanında gömülü Baba Cafer’in oğludur. O da Muhammed Hanefi evladıdır ki bizim atamız “Muhammed Hanefi Oğlu Ahmed Yesevî” ye varmaktadır.49 Soy kütüklerimizde böyle yazılıdır.

      Kamkar Bey, Kütahya’da Germiyanoğullarından idi. 3000 yiğit ile Şehit Kapısı’ndan tırmanıp Ayasofya’ya yakın olduğu için Hristiyanlar çoklukla gelip kapıyı açtılar. Büyük bir vuruşma oldu. Bütün İslam gazileri orada şehit olduğu ve Harun Reşid zamanında Ensar’dan nice sahabe şehitlik şerbetini orada içtikleri için Şehit Kapısı derler. Fakat halk ağzında Çıfıt Kapısı derler ki yanlıştır. Bütün Yahudiler o semtte oturduğu için Çıfıt Kapısı denmiştir. Doğrusu Şehit Kapısı’dır.

      Şimdiki hâlde Hünkâr Sarayı çevresinde olan kapılar kuşatılmamıştı; ama Yedikule Kapısı’na yardıma gelen Karamanoğlu, Yedikule’den kuşattı.

      Tekebayoğlu, Silivri Kapısı’na tayin olundu.

      Aydınbayoğlu, Yeni Kapı’dan kuşattı.

      Sarıhanbayoğlu, Top Kapısı’ndan tırmanıp o yolda şehit oldu. Yerine Menteşebayoğlu tayin olundu.

      Edirne Kapısı’na İsfendiyaroğlu tayin olunup cidden kahramanca savaştı derler.

      Eğri Kapı’dan Hamidbayoğlu tayin olundu. İstanbul’un iki tarafı kuşatıldı. Ancak Yedikule’den Saray Burnu’na kadar Kum Kapı tarafları deniz kıyısı olmakla kuşatılmadı.

      Ama Yedikule tarafından kumandan şair Ahmed Paşa tam gayret gösterip kâfirlerin topuna tüfeğine bakmayarak kalenin nice yerlerini yıktı.

      Silivri Kapı’da Haydar Paşa göz açtırmayıp kâfire top ve tüfek attırmaz oldu.

      Mahlası Adni olan Mahmud Paşa, Yeni Kapı kumandanı idi. Kaleyi yıkıp üç defa hücum ettiyse de fethedemedi.

      Top Kapı kumandanı Karamanlı Nişancı Mehmed Paşa, ki Celaleddin-i Rumi neslindendir, Uzun Hasan savaşında hayli yiğitliği görülmüş bir vezirdi, Top Kapısı’ndan kâfirlere bir top attırmaz oldu.

      Edirne Kapısı’nda Sadi Paşa vardı. Savaşçı bir yiğitti. Sultan Cem ile Firengistan’da çok oturup nice savaş fenleri öğrenmişti. Edirne Kapısı’nda yiğit İsfendiyaroğlu ile birlik olup İstanbul fatihi biz olalım diye ikisi de çok bahadırlıklar gösterdiler. Yedi yerden Edirne Kapısı taraflarını yıktılar ki alametlerinden bellidir.

      Hersekoğlu Ahmed Paşa, Eğri Kapı kumandanıydı. Eğri Kapı’yı topa tutarak döve döve doğrultup kâfirlerin belini kıl gibi inceltti.

      Böylece İstanbul kalesi 20 gün kuşatılıp fetihten asla eser zuhur etmeyince bütün İslam gazileri, 70 büyük evliya, dört mezhepte fetva sahibi 3000’den fazla bilgin ve bu kadar şeyh, kalenin fetholunmamasına üzüldüler. Hepsi birden bütün gönülleriyle Tanrı’ya yönelip fethini rica ettiler.

      Bunun üzerine ulu Tanrı’nın emriyle hemen İstanbul’un üzerine bir karanlık çökerek gök gürlemesiyle şimşek çaktı. O anda At Meydanı tarafından göğe doğru bir ateş yükseldi. Birçok büyük yapılar havaya uçup kimi karaya, kimi denize düştü. O gün kaledeki kâfirlerden üç bini korkudan kaleden dışarı kaçtı. Kimi Müslüman olarak padişah hizmetine girdi, kimi başka diyara gitti.

      Fakat kâfirler yine gayreti elden bırakmadılar. Kalenin yıkılan yerlerini onararak savaşa devam ettiler. Fakat kıtlıktan durumları güçleşmişti.

      Kuşatmanın 30’uncu günü Sultan Mehmed, başına Peygamber’inkine benzer kavuğunu giyip ayağına mavi çizmesini çekerek Düldül gibi bir katıra bindi. İstanbul Kalesi çevresini gezip İslam askerine ihsanlarda bulundu. Türlü vaadlerle İslam askerini savaşa kışkırttı.

      O