Evliya Çelebi

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler


Скачать книгу

mısra:

      Hükm-i sultan olmasa gelmez hata cellattan.

      On birinci hâkim İstanbul ağası idi.

      On ikinci hâkim bostancıbaşı idi. Her gece köy ve kasabaları sabaha kadar gezerek suçlulara suç derecesine göre ceza verirler.

      On üçüncü hâkim çorbacılardır. Her gece sabaha kadar 12 yeniçe ri çorbacısı kendilerine tabi beşer, ellişer, yüzer kişiyle kol gezip suçluları tutarlar. Bağlayıp dairelerine gönderirler, haklarından gelirlerdi.

      On dördüncü hâkim kırklardı. Bunlar şeriat tarafından tayin olunurlardı. İstanbul’un dört mollalık yerinde kırk mahkeme vardı. Onlara “Kırk Hâkimler” denirdi. Bunların da ceza ve hapis yetkileri vardı.

      On beşinci hâkim şeyhülislamdı.

      On altıncı hâkim Anadolu kazaskeri idi ama cezaya yetkili değildi. Dört divanda dinleyip Anadolu’da olan kadılara hükmederdi.

      On yedinci hâkim Rumeli kazaskeri idi. Fatih Kanunu üzere, Rumeli kadılarına padişahın hüküm ve beratlarını yazmaya memurdu.

      On sekizinci hâkim Yedikule dizdarı idi. Yukarı makamlara herhangi bir konuyu arz etmeye yetkiliydi.

      On dokuzuncu hâkim mimarbaşı idi. İstanbul’da yapılacak bir yapı için bundan izin almak lazımdı.

      Yirminci hâkim kaptan paşa idi. Gece gündüz denize o hükmederdi.

      Yirmi birinci hâkim Tersane kethüdası idi. Kasımpaşa semtinde bir suçlu bulunsa suçuna göre cezalandırıp idam dahi edebilirdi.

      Yirmi ikinci hâkim Ok Meydanı’nda yeniçeri ocağından talimhanecibaşı ve korucular olup Ok Meydanı’nda kol gezerlerdi. Bir suçlu tutsalar aşçıbaşıya götürürlerdi. O da suçuna göre cezalandırırdı. Yahut yayların kirişiyle bir ağaca asıp oka tutarlardı. Ellerinde Fatih tarafından verilmiş ve her padişah tarafından yenilenmiş, bu derece yetki veren padişah fermanları vardı. Eğer suçlu askerse aman vermeyip bir ağaca asarlardı.

      Sözün kısası İstanbul’un dört mollalık yerinde,

      Boğaz’ın iki tarafında olan köy ve kasabalarda 33 hâkim, 35 nahiye kadısı vardı. Ama Beykoz kadılığı başka idi. Müneccimbaşıların meşrutası idi.

      Bu kadılıklardan başka dört mollalığın hükmünde 186 nahiye ka dılığı, 360 subaşılık, 87 yeniçeri kolluğu ve sardarı vardır. 40 yerde serbest ufak subaşılıklar bulunurdu. Sözün sonu İstanbul eyaletinin dört mollalığında kadı ve subaşıların hepsi 1200 hâkimdi. Fatih kanunudur. Onlardan başka dört mollalığın bir de 150 türlü esnafın da zabit ve hâkimleri vardı ama idam etme yetkileri yoktu.

      Fatih Camii

      Zamanın tanınmış mimarları ve usta mühendisleri İstanbul’a toplandı. Nice bin büyük evliyanın dualarıyla yapılmasına başlandı. 867 yılında (= 26 Eylül 1462-14 Eylül 1463) yapılmaya başlanıp 875 yılında (= 30 Haziran 1470-19 Haziran 1471) bitirilmiştir. Bu ulu cami İstanbul şehrinin ta ortasındaki yüksek bir yerde yapılmıştır.

      Caminin yerinde, Ayasofya’dan sonra birinci derecede sayılan bir mabed varmış. Depremle yıkılmış imiş. Mehmed Han’ın uğuru ile yapının temeli yerin dibine varınca üzerine Mehmed Han Camisi bina olundu.

      Bu caminin sağ ve solundan kademeli taş merdivenle çıkılır ve yerden ta tepesine kadar mimar zirai ile 87 ziradır. Yer hizasından alt eşiğine kadar 4 zira kadar yüksekliktedir. 4 yüksek ayak üzerinde 15 parçalı büyük bir kubbedir. Mihrap tarafı dahi yarım kubbedir. Sağ ve solunda iki tane somaki mermerden amud vardır. Mihrap, minber, hünkâr mahfili, müezzinler mahfili beyaz mermerden, sade güzellikte, eski usul iştir. Kubbesinin içinde iki sıra kandillerle süslenecek tabakaları vardır.

      Mihrabın sol tarafında, Cebe Ali hazretlerinin külaha benzer, dilim dilim bir sancağı vardır.

      Kubbe kapısından mihraba varıncaya kadar çok kalabalık cemaat alacak geniş bir yerdir. Kandillerden başka asılmış vize vesaire yoktur. Fakat duaların kabul olunacağı ruhanıyetli bir camidir. Çünkü yapılırken işçiler arasında Müslüman olmayan kimse kullanılmamıştır. Bugüne kadar da kapısından içeri Yahudi girmemiştir. Hademeleri hep yıkanarak hizmet ederlerdi. Vecid sahibi kimselerin daima geldiği bir yerdir. Kıble kapısından dışarı çıkarken sağ tarafta, dört köşe ak mermer üzerinde, tezhipli ve lacivert ile ve Hattat Demirci Çelebi’nin yazısıyla Peygamber’in İstanbul fethi hakkındaki hadisi kazılmıştır. Haremin81 dört cihetinde, yan sofaları üzerinde ibretle bakılacak renk renk nakışlı sütunlar vardır ki insan hayran olur. Hatta haremin kıble kapısının iç yüzündeki sütunda bulunan taşın çizgilerinde sof hırkalı, Mevlevi külahlı, eli yelpazeli bir derviş sureti vardır ki sanki canlı gibidir. Herkes temaşa eder. Bu haremin ta ortasında bir havuz vardır ki dört tarafında sekiz sütun üzerinde bir mevzun levhalı kurşunla örtülü muhteşem bir kubbedir. Bu havuzun dört tarafında göğe yükselen, minarelerle aynı boyda yeşil serviler vardır ki güya her biri birer yeşil melektir.

      Caminin sağında, solunda birer tabakalı taşla yapılmış yüce minareleri vardır ki seyredilmeye değer. Haremin zemini öyle renk renk mermerlerle döşenmiştir ki sanki gökyüzü mermerleridir. Haremin dört tarafındaki pencerelerin dışarı eteklerindeki kitabeler içinde yeşil somaki üzerine beyaz ham mermerle, Yakuti Müstasami tarzında bir yazıyla Fatiha suresi yazılmıştır. İslam ülkelerinde bugüne kadar mermer üzerinde Yakut hattı görülmemiştir ve o havuz üzerine üstad, hünerini göstermek için sarı pirinçten bir kafes örmüştür ki bu da dikkat çekicidir.

      Büyük havuzun içinde kadeh şeklindeki sanatkârane mermer fıskiyelerden su fışkırmakta olup gece gündüz akmaktadır. Yuvarlak havuzun dört köşesindeki kaynaklardan kalabalık cemaat abdest tazeleyip suyundan içerek susuzluk giderirler. Velhasıl o büyük yapının tamamlanmasına yıpranırcasına çalışıp onu göğe benzer şekilde öyle bir güzel yapmışlardır ki anlatmakta dil acizdir.

      Bu caminin mihrabı önünde, cennet bahçesine benzer bir bahçe içinde Gazi Fatih’in ve ailesinin türbesi vardır. Ondan başka, caminin üç yanında büyük bir odaya benzer bir haremi vardır ki sekiz kapılıdır. Bu haremin iki tarafında çok güzel bahçeler vardır. Onun dışında, caminin iki tarafında Semaniye Medreseleri82 vardır ki öğ rencilerle doludur. Onların dışında, umumi yolda, medreselerin iki yönünde softaların83 odaları vardır.

      Onlar da öğrencilerle doludur. Bir aşhane, hastane, büyük bir konukevi, eski bir hamam, sübyan mektebi ve bezenmiş bir camidir. Yüksek bir yerden dört yanında olan imaretlere dikkatle baksan safi kurşundan gömgök bir imaretler topluluğu görürsün ki parlayıp durur.

      Bu eserlerden başka Koca Fatih’in nice nice imaretlerle İstanbul’un içinde ve dışında yaptırdığı büyük eserler yeni şehri mamur edip şenlendirmiştir.

      Bir zaman sonra Koca Mimar Sinan, mimar halifeliğinden (= kalfalığından) başmimar olup camiye nice nice eklentiler yaptı. Daha sonra “Ali Kuşçu” adlı, nücum ilminde (= astronomide) şöhretli bilgin geldi. Caminin hareminin içinde, Boyacılar Kapısı tarafında Müslüman çocukları için Kur’an dershanesi olarak yapılan yüksek kubbe önünde dört köşe bir beyaz mermer içine vakit tayini için bir alet yaptı ki dünyada eşi yoktur.84

      Kanunî Zamanındaki Büyükvezirler 85

      İlk büyükvezir Karamanlı Piri Mehmed Paşa’dır. Kanunî tahta geçtiği zaman o, büyükvezirdi