gazetede neşrettik. Ondan sonra tükürmemeye başladı. Bazen yılbaşı gecelerinde Noel Baba olurdum evlere damlardım.
Noel Baba size nereden sirayet etti? Herhangi bir tepki görmez miydiniz? Kapısını çaldıklarınızdan kızanlar olmaz mıydı? Biliyorsunuz bir dönem Noel Baba konusu Türkiye’de çok tartışma konusu oldu. Özellikle taşrada yılbaşı kutlamalarına pek sıcak bakılmazdı.
Niye kovalama olsun ki! Noel Baba olurdum, evlere hediye götürürdüm. İleri bir halktı lojmanda yaşayanlar. Gerici yaklaşımlar yoktu o zaman!..
Turhal’dan ne zaman ayrıldınız?
1970 yılında babamın tayini Ankara’ya çıktı. Ankara Etimesgut’taki şeker fabrikasına tayin oldu. Daha doğrusu Şeker Şirketinin kurduğu makine fabrikasına. Bir nevi fabrika yapan fabrika. Fabrika yapan fabrikalar kurmak idealimiz değil mi? O fabrika şeker fabrikalarının makine aksamının yüzde 80’den fazlasını yapıyordu. Lojmana yerleştikten kısa süre sonra babam trafik kazası geçirdi. İşyerine giderken, fabrika sahasındaki işyeri yemekhanesine ekmek götüren ekmek arabası ona çarptı ve kaburgaları ezildi. O yüzden ciğerleri su topladı. Aynı kazaya benzer kazayı ben de 1987 yılında şeker fabrikasının kavşağında geçirdim. Benim de kazadan sonra ciğerlerim su topladı. O kazadan sonra dikiş tutmadı. Ben de ondan sonra dikiş tutmadım.
Kaza Günleri
Babam şairdi. Çok güzel şiirleri vardı. Celal dayım 33 yaşında öldüğünde, “Otuz üç yaşının baharında Celal’im cemali uçtu da gitti.” diye çok güzel bir şiir yazmıştı. Benim içeride yatmış olmamdan dolayı yazdığı şiirleri vardır. Anneme, bütün evlatlarına yazdığı şiirleri vardır.
İsmet Gönülal diye jandarma okul komutanı albay bir arkadaşı vardı. Türkçe kitapları, gramer kitapları olan Albay İsmet Gönülal ile atışma yaparlardı. Babamın adı Hâlis idi. Hâlis’in sonu “is” ya, İsmet’in de başı “is”. Babam ile Albay İsmet atışırken babamın ona yazdığı redifli bir şiirinde; “Unutma ki Hâlis’in kıçı, İsmet’in başıdır.” diye bir dizesi vardı.
Babam daha ortaokul yıllarındayken “Tevfik Fikret ile Mehmet Akif’in sentezini yap.” derdi. İkisini de severdi. O aslında tam bir Cumhuriyet çocuğuydu. Cumhuriyet’in memurlarındandı zaten. Cumhuriyet felsefesini benimsemiş, içselleştirmiş bir adamdı. Borçlarını bilir, hiç borç yapmaz, senetten sepetten nefret ederdi.
Ben 1980’de hapse girdiğimde biraderim Melih Gökçek ile ortak bir işyeri açmış. Hatta Bahçeli’de toptancı hali gibi kocaman bir yer açmışlar. Eve bir tane zamanı geçmiş borç senedi gelmiş. Babam için bu bir yıkım olmuş. Hâlbuki esnafın evine senet gelmez mi? Bir senet geldi diye birader o büyük dükkânı kapattı. Daha doğrusu kapattı mı onlara mı bıraktı, bilmiyorum. Ben Mamak Askerî Cezaevindeydim. Ne ben sordum, ne o söyledi.
İlk mektubun geldi baktım ağzı açıktı
Aldım zarfı elime, içinden destan çıktı
Anlatıyor bu destan acıklı halimizi
Dile getiriyordu bütün ahvalimizi
Mektubun üzerine gözlerimden yaş aktı
Kan ağlayan içimden orda bir iz bıraktı
Mektubunda herkesten helallik istiyorsun
Sebepsiz ve sırasız nereye gidiyorsun
Satırlar iman ile, sevgi ile doluydu
Mektup bize muhatap anlamı Hak yoluydu
Bu satırlar içinde vatan ve millet aşkı
Burcu burcu kokuyor din aşkı, devlet aşkı
Sen orda bir gazisin, inan ki sanık değil
Buna Hak da şahittir, sade kul tanık değil
İstiklâl savaşının ender bir hâtırası
Babamdan bana kalan İstiklâl Madalyası
O devirde verilen hizmetin nimetidir
Ailemizin kanıtı, açık şeceresidir
İnşallah çilen dolar, değişir nöbet yerin
Bir gün meyveye durur dramatik eserin
Siz kaç kardeşsiniz?
Dört kardeşiz. İki kız iki erkek. Kızlar benden büyük, biraderim benden küçük. Biraderim hukuk fakültesini bitirdi, şimdi avukat. O da Melih Gökçek gibi büyük iş adamı olacaktı. Ama eve bir senet geldi diye koca iş yerini devretmiş. Ticarete aklı basıyordu, sonra avukat oldu.
Babamın telkinleriyle ve annemin özendirmesiyle şiire başladım. İlk şiirimi ortaokul çağlarında yazdım. 1970’te yayımlanan “Genç Şairler Antolojisi”nde iki şiirim yayımlandı. Türkiye Genç Şairler yarışması açılmıştı. Şiiri doğrudan iki fotoğrafımla yarışmaya gönderdim. Bunlardan birisi daha sonra Nurettin Topçu’nun “Hareket” dergisinde yayımlandı.
… Sarı yapraklar, hüzünlü otlar yok artık.
Yalnız taş binalar ve yüreği taştan insanlar var.
Konuşamıyor, dertleşemiyorum ülkemdeki otlarımla yapraklarımla,
Çok uzakta kaldı onlar. Çünkü onlar da yalnız.
Onları teselli edecek arkadaşları gitti.
Bu taş binalar arasında ne işim var?
Kent ve insan ilişkisini anlatan bir şiirdi. Öbür şiirim de İstanbul’un fethiyle ilgili bir şiirdi. 1970 yılında yazdığım “Fetih Marşı” şiirinde bir aruz denemesi yapmıştım. Nihat Sami Banarlı’nın edebiyat kitabını ablalarımdan yürütür, o kitaptan aruz veznini öğrenirdim. Aruz veznini, kendi çabamla ortaokul sıralarında öğrendim. Daha sonra 1977 yılında Yozgat’ta açtığımız Ülkü Ocakları’nın 1111’inci şubesinin açılışında 29 Mayıs’ta Ülkü Ocakları’nda çıkarttığımız ve “Fetih Şuuru” diye 100 bin bastığımız gazetede bu şiirim yayımlandı.
Ankara’ya geldiğinizde hangi liseye kaydoldunuz?
1970-71 döneminde şeker fabrikasına yakın diye Sincan Lisesine kaydoldum. Sincan Lisesi o zaman matematikte yeni yöntemin (modern matematik) kullanıldığı deneme lisesiydi. Diğeri de Bahçelievler’deki deneme lisesiydi. Okula şeker fabrikasının servisleri ile gidip geliyordum. Aslında Atatürk Lisesine de gidebilirdim; ben Sincan Lisesine gittim.
Liseye başladığımda duvar gazetesi çıkartıyordum. Birbirine âşık olan kızlara erkeklere onlar adına agrostişle şiirler yazardım. Böyle yüzlerce şiir yazdım.
Sincan Lisesinin futbol takımında da oynardım. Bir ara Şekerspor’un genç takımında da oynadım. İşte o günlerde okula giderken yanından gelip geçtiğim, içinde bozkurt resimleri olan bir kulübe vardı. Şeker Fabrikasından çıkıp Etimesgut’a doğru yürürken istasyon yolu üzerinde bir kulübeydi. Büyük Ülkü Derneği çoğu zaman kapalıydı. Babamdan dolayı tarihe de merakım olduğu için oradaki resimler ilgimi çekiyordu. Bizim evimize emekli generaller, profesörler, milletvekilleri gelirdi. İşte Sadık Beyler, Tevfik Koraltan, Prof. Dr. Rafet Seçkin (Sonra fakültede hocam oldu.)… Onlar gelirdi. Onlarla sağcı solcu CHP’li, AP’li çok tartışmalar olurdu. Babam müzmin muhalifti. Çok seviyeli siyasi tartışmalar olurdu.
Lise arkadaşlarıyla