hususi bir oda yaptırdı. Hazreti Meryem, odasına çekildi. Ve ibadet ile meşgul oldu. Yanına Hazreti Zekeriyya’dan başka kimse giremezdi.
Hazreti Zekeriyya Aleyhisselam, kendisinden sonra yerini tutacak evladı olmadığından üzüntülü idi. Hanımı zaten çocuk doğurmamış, kendisinin de yaşlanmış olması nedeniyle artık çocuğunun olma ihtimali kalmamıştı.
Cenabıhakk’ın lütfu çoktur. İhsan ve inayetinin sonu yoktur. Bir gün Cebrail Aleyhisselam, Allah tarafından, Hazreti Zekeriyya’ya gönderildi. İşa’dan Yahya adında bir çocuk olacağını haber verdi ve Hazreti İsa’nın da dünyaya geleceğini bildirdi.
Ondan sonra Cebrail Aleyhisselam, Hazreti Meryem’in yanına vardı ve yakasından üfürdü. Hazreti Meryem hemen gebe kaldı. Önce İşa gebe kalıp Yahya’yı doğurdu. Altı ay sonra da Meryem’den İsa doğdu. Hazreti Meryem onu sardı, beşiğe koydu ve alıp kavminin yanına götürdü.
“Meryem! Sen ne yaptın? Baban fena adam değildi. Anan da fahişe değildi. Sen bir fena iş yapmışsın.” deyip hemen onu taşlamak üzere ellerine taş aldılar. Hazreti Meryem, “Ona sorunuz.” diye eliyle İsa’ya işaret etti. “Biz beşikteki çocukla nasıl söyleşelim?” dediler.
Hemen Hazreti İsa söze başladı: “Ben, Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi, beni peygamber yaptı ve nerede olsam beni mübarek kıldı. Doğduğum gün, öldüğüm gün ve sonra dirildiğim gün bana selamet verecek.” dedi. Yahudiler, bunu işittikleri gibi hayrette kaldılar ve Hazreti Meryem’den el çektiler.
Fakat “Babasız çocuk olur mu?” diye Yahudiler aralarında dedikodu yaptılar. Hazreti Zekeriyya hakkında suizanda bulundular ve sonunda onu şehit ettiler. O zaman Zekeriyya Aleyhisselam yüz yaşında idi.
Ne garip şeydir ki Yahudiler, Hazreti Âdem’in anasız ve babasız olarak yaratıldığına inanırlarken, Hazreti İsa’nın yalnız babasız olarak yaratıldığına inanamadılar.
Meryem Aleyhisselam, İsa’yı aldı ve amcasının oğlu Yusuf Neccâr ile beraber Mısır’a gitti. On iki sene orada kaldılar. Ondan sonra Hazreti Meryem ile oğlu İsa, döndüler. Kudüs’e geldiler ve Nasıra köyüne indiler. Hazreti İsa, otuz yaşına girinceye dek orada kaldılar.
Hazreti Yahya, küçük çocuk iken Tevrat-ı Şerif’i eline aldı, Beni İsrail’e vaaz ve nasihat etmeye başladı ve babası gibi Hazreti Musa’nın şeriatıyla amel etmek üzere Beni İsrail’e peygamber oldu.
Ondan sonra Hazreti İsa Aleyhisselam otuz yaşına geldiğinde, yeni bir şeriat ile gönderildi ve ona İncil-i Şerif nazil oldu. Onun şeriatı gelince Musa’nın şeriatı hükümsüz bırakıldı. Hazreti Yahya Aleyhisselam da onun şeriatına tabi oldu. Hatta o esnada Beni İsrail üzerine başkan olan kişi, kardeşinin kızını almak istedi ve Musa şeriatı üzere nikâh akdini Hazreti Yahya’ya teklif etti. O zaman ise Hz. İsa şeriatında kardeş kızını almak haram kılınmıştı. Onun için Hazreti Yahya da nikâh akdinden kaçındı. Kız ve anası gücenip Hazreti Yahya’nın öldürülmesi için ısrar ettiler. Kudüs reisi bulunan kişi de Hazreti Yahya’yı getirip onların huzurunda boğazlattı.
Hazreti İsa Aleyhisselam, bir ölüyü diriltti ve anadan doğma körlerin gözlerini açtı. Su üzerinde yürüdü ve daha bu yolda çok mucizeler gösterdi. Kendisine yalnız on iki kişi iman etti ki onlara havariyyun denilir. Onların birincisi Şem’ûnü’s-Safa’dır ki Nasara arasında ona Butrus (Petros) denilir ve birisi de Şem’ûn adında biridir ki ona da Yuda denilir.
Diğer Yahudiler, imana gelmek şöyle dursun, Hazreti Yahya gibi Hazreti İsa’yı da öldürmeye karar verdiler. Hazreti İsa Aleyhisselam, son defa olarak havariyyun ile bir gece birleşip, gizlice sohbet ediyordu. Yahudiler ise onu öldürmek için sıkı sıkıya arıyordu.
Hz. İsa, havariyyuna dedi ki: “Horoz ötmeden, yani sabah olmadan biriniz beni inkâr edecek, pek az paraya satacaktır.” Gerçekten havariyyundan Yuda Şem’ûn, sabah olmadan vardı, Yahudilerden bir miktar rüşvet alıp, Hz. İsa’nın yerini bildirdi.
Yahudiler hemen Hz. İsa’yı tutup da öldürmek için koştular, oraya gittiler. Hırs ve telaşla yanılıp o hain Yuda’yı tuttular. Onu astılar. Gerçekten İsa’yı astıklarını sandılar. Yüce Allah, Hz. İsa (a.s.)’ı İdris (a.s.) gibi göğe kaldırdı. Onu dünya sıkıntısından kurtardı.
Bundandır ki Yuda’nın adı Hristiyanlar arasında hakaretle anılır, fena ve hain kişilere Yuda derler.
Hz. İsa göğe çekildikten kırk sene sonra Romalılar, Kudüs’e saldırarak Yahudilerin kimini öldürdüler kimini esir aldılar. Kudüs’ü yağma ve harap ettiler. Yahudi kitaplarını tamamen yaktılar. Beyt-i Mukaddes’i yıktılar. Kudüs şehrini İsrailoğullarından temizlediler.
Böylece Yahudiler, darmadağınık oldular. Ondan sonra bir yerde toplanıp da bir topluluk kuramadılar. Her yerde hor görüldüler ve hakaretle karşılandılar. Fakir ve yoksul düşüp aşağılandılar. Hz. Musa’nın ölümünden Hz. İsa’nın doğumuna kadar bin yedi yüz on altı yıl geçmişti.
Hz. İsa (a.s.), otuz yaşına gelince kendisine peygamberlik geldi. Üç yıl kavmini Allah’ın birliğine çağırdı. Sonunda on iki kişi imana gelip, Hak yolda ona arkadaş oldular. Onların da birisi, sonunda kendisine hıyanet etti. Ondan sonra havariyyun, Hz. İsa (a.s.)’ın vasiyeti üzerine çevreye dağıldılar. Hristiyanlığı halka yaymaya çalıştılar.
Sonradan İncil diye meydana birçok kitap çıktı. Bir kısmı havariyyundan bazılarına, bir kısmı da onların talebelerine dayandırıldı.
Bunlar ise Hz. İsa’nın hayatı hakkında tarih yollu kaleme alınmış kitaplardı. Bunlarda İsa (a.s.)’ın bazı hâlleri, vasıfları belirtilmişti. Ara yerlerde İncil ayetleri yazılmıştı fakat bunlar birbirine uygun değildi.
Hristiyanların başkanları gördüler ki bunlar birbirine uymuyor. Hepsini gözden geçirdiler. İçlerinden dördünü ayırdılar. Onları diğerlerine göre doğruya daha yakın buldular. İşte İncil diye Hristiyanlar arasında dolaşan bu dört kitaptır. Onlar da tamamıyla birbirine uymaz. Asli İncil ele geçmemiştir.
Havariyyun dağılıp uzaklara giderek Hz. İsa’nın dinini halka öğretmişlerse de o zaman dünya, Allah’ı tanımayan ve O’na ortak koşanlarla doluydu. Hz. İsa’nın dini açıkça yerine getirilemeyip, üç yüz seneden fazla gizli tutuldu. Hristiyanlar yer altlarında, mağara ve mahzen gibi yerlerde gizlice ibadet ederlerdi. Duyulup tutulanlar eza ve cefa görür, bazen işkenceye uğratılırdı.
En sonunda Roma İmparatoru Konstantin, Hz. İsa’nın doğum tarihinden üç yüz on yıl sonra Hristiyanlığın açıkça yerine getirilmesine izin verdi.
Daha sonra Kostantiniye şehrini kurdu. Roma Devleti’nin eski başşehri Roma’yı terk ederek, bu Kostantiniye şehrini başşehir yaptı. Kendisi de Hristiyan oldu. Ondan sonra Hz. İsa (a.s.)’a iman edenler çoğaldı. Hz. İsa’nın dini pek çok yere yayıldı. Hz. İsa’nın dinine girenlere “Nasara” denildi.
Fakat vaktiyle Hristiyanlığın esasları, güzelce kaydedilmediğinden, iş piskoposların ellerine kaldı. Birtakım maksatlarla anlaşmazlık çoğaldı. Roma Devleti ikiye bölündü. Biri Doğu Roma İmparatorluğu’dur ki başşehri İstanbul’du. Diğeri Batı Roma İmparatorluğu’dur ki başşehri Roma’ydı.
Bu iki ve eski başşehir, birbirini kıskandı. Bu yüzden Roma Devleti ikiye ayrıldığı gibi, mezhepçe de Hristiyanlar ikiye bölündü.
Bir kısmı “rimpapa”ya, yani Roma piskoposuna bağlandılar. Bunlara “Katolik” denildi. Bir kısmı İstanbul patriğine bağlandılar. Bunlara da “Ortodoks” denildi. Sonraları birbirine aykırı birçok mezhep ortaya çıktı. Hristiyanlık tamamen aslından uzaklaştırıldı.
Hâlbuki