Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt


Скачать книгу

geçinirlerdi.

      Kudret helvası ile bıldırcın kuşundan usandılar, “Biz, bakla ve soğan gibi hububat ve sebze isteriz.” dediler.

      Hazreti Musa’nın artık canı sıkıldı. “Haydi Mısır’a gidiniz. İstediğiniz şeyler orada vardır.” diye ret cevabı verdi.

      Allah katından Hazreti Musa’ya bir kitap indirileceği vadedilmiş olduğundan Tur Dağı’na davet buyuruldu. Musa Aleyhisselam da kardeşi Harun’u yerine vekil tayin etti ve kendisi Tur’a gitti.

      Kırk gün Tur’da halvet ve ibadet edip doğrudan Cenabıhakk’ın kelamını işitti. İşte o vakit ona Tevrat-ı Şerif nazil oldu. Hâlbuki Beni İsrail, Mısır’da iken düğün ve bayram nedeniyle Kıpti kavminden geçici olarak, altından yapılmış birtakım süs eşyaları almış ve ansızın Mısır’dan çıkıp onları sahiplerine verememişti.

      Tih Sahrası’nda ise köy ve kasaba olmadığından, altının ve gümüşün itibarı yok idi. Bu ekilde Beni İsrail, bu süs eşyalarını, boyunlarındaki günahları gibi boşuna kendilerine yük edip taşıyorlardı.

      İçlerinde Sâmirî adında bir münafık vardı ve onları aldattı, o süs eşyalarını toplattı. Hepsini ateşe koyup eritti. Sanatla, altından bir buzağı sureti yaptı ki buzağı gibi ses verirdi: “İşte sizin ilahınız ve Musa’nın da ilahı budur. Musa onu arayıp bulmak için Tur’a gitti. Geliniz, buna tapınız.” dedi. Onlar da o buzağıya tapmaya başladılar.

      Harun Aleyhisselam, her ne kadar nasihat ettiyse de kulak asmadılar. “Musa gelinceye dek biz buzağıdan vazgeçmeyiz.” deyip, Harun’a muhalefet ettiler.

      Musa Aleyhisselam, Tevrat-ı Şerif ile Tur’dan geldi. Bir de görsün ki Beni İsrail buzağıya tapıyor. Pek fazla gazaplandı. Sâmirî’yi lanetledi, buzağı suretini yaktıktan sonra denize attı ve “Niçin kavmi gözetmedin de Sâmirî’ye aldandılar?” diye Harun Aleyhisselam’ın sakalından tuttu.

      Harun, “Ben ne yapayım? Bu kadar nasihat ettim, dinlemediler. Az kaldı ki beni öldüreceklerdi!” diye şikâyet etti. Buzağıya tapmış olanlar da ettiklerine pişman oldular. Yalvardılar ve günahlarından dolayı tövbe ve istiğfar ettiler. Bu şekilde Hazreti Musa’nın hiddeti geçti ve sonra Tevrat-ı Şerif’i ortaya koydu. Ondan sonra Beni İsrail, onun içeriğiyle amel etmeye başladı. Tevhid-i Bârî’yi güçlükle zihinlerine yerleştirebildiler.

      Bunun üzerinden nice yıllar geçti ve bir asır değişti. Zorbalar ile muharebeden ürküp de geri dönenlerin çoğu öldü. Onların yerine çölde büyümüş, şehir ve kasaba görmemiş, yürekli yiğitler yetişti. Bu şekilde Beni İsrail, düşman karşısına çıkacak ve savaşa kadir olacak bir hâle geldi.

      Hazreti Musa, Beni İsrail’i alıp Lut Gölü’nün güney tarafına getirdi. Oradan ileri hareket ederek Uvc Ubnü Unk adlı melik ile savaş yaptı ve ona galip geldi. Bu şekilde Şeria Nehri’nin doğu tarafındaki beldelere sahip oldu. Hatta Ürdün denilen Şeria Nehri’nin kenarına indi ve Eriha şehrinin karşısındaki dağa çıktı, oradan Beni İsrail’e mevut olan Kenan diyarını seyretti.

      Önce Harun Aleyhisselam vefat etmiştir. Musa Aleyhisselam ise Yusuf Aleyhisselam’ın oğlu Efrayim’in soyundan Yûşa adlı zatı yerine halife olarak seçti ve kendisi de vefat etti. Beni İsrail’in Tih Sahrası’nda geçirdiği süre, Hazreti Musa’nın vefatı sırasında tam kırk seneye varmıştı.

      Dünya yaratılalı kaç yıl olmuştur? Bunu Allah’tan başka kimse bilmez. Hazreti Âdem’in yeryüzüne indiği zamandan Nuh Tufanı’nın çıkışına kadar ve tufandan Hazreti Musa’nın vefatına kadar kaç yıl geçmiştir? Bu da tarihçiler arasında ihtilaflı bir meseledir. Doğrusunu ancak Allah bilir. Zira o zamanlarda yazılmış bir tarihî kaynak yoktur. O vakitlerin durumu, yalnız Tevrat-ı Şerif’te anlatılmıştır. Hâlbuki şimdi elde bulunan Tevrat nüshaları birbirine uymaz. Hangisi doğrudur, ne bilelim?

      Fakat tarihçiler arasında meşhur ve muteber olan rivayete göre Âdem zamanından Tufan’a kadar iki bin iki yüz kırk iki ve tufandan Hazreti Musa’nın vefatına kadar bin altı yüz yirmi altı yıl geçmiştir. Bu hesaba göre Âdem zamanından Musa’nın vefatına kadar üç bin sekiz yüz altmış sekiz yıl geçmiştir.

      Hazreti Musa’nın şeriatı, Hazreti İsa’nın peygamberliğine kadar baki kaldı. İkisinin arasında gelip geçen peygamberler, hep Hz. Musa’nın şeriatı ile amel etmek üzere görevlendirilmişlerdir.

      Musa Aleyhisselam’dan sonra pek çok zaman Beni İsrail’in işlerini birbiri ardı sıra gelen hâkimler düzenleyip idare ettiler. Bu hâkimler, melik olmayıp Beni İsrail halkının reisleri ve kadıları makamında idiler.

      Fakat Beni İsrail soyunun on iki kolu da onların hükmüne itaat ederdi. Bu şekilde onlar, meliklerin yerini tutarlardı. İşte bunlara, Beni İsrail’in hâkimleri denilir ki ilki Yûşa ve en sonuncusu İşmoîl Aleyhisselam’dır. İkisi de Beni İsrail peygamberlerindendir.

      Hz. Yûşa (a.s.)’ın Kıssası

      Musa Aleyhisselam’dan sonra yerine Yûşa Aleyhisselam geçti. Hazreti Musa’nın vefatından üç gün sonra Beni İsrail’i alıp çölden çıkardı ve Şeria Nehri’nin kenarına getirdi. Köprü ve kayık olmadığı hâlde mucize olarak Beni İsrail’i Şeria Nehri’nin beri yakasına geçirdi ve hemen ileri yürüyüp Eriha beldesini fethetti. Böylece Beni İsrail çöllerde dolaşmaktan kurtuldu. Dedelerinin eski vatanları olan Kenan diyarına girmiş oldular.

      Hazreti Musa, Mısır’dan çıkarken Hazreti Yusuf’un tabutunu alıp Tih Sahrası’na götürmüştü. Vefatında onu Yûşa Aleyhisselam’a teslim etti. Eriha’yı fethettikten sonra Nablus’a gitti ve Hazreti Yusuf’un kemiklerini, daha önce kardeşleri tarafından satılmış olduğu yerde defnetti. Ondan sonra Yûşa Aleyhisselam, Şam’ı zapt etti ve her tarafa memurlar dağıttı. Yirmi sekiz sene Beni İsrail’in işlerini idare ettikten sonra dar-ı bekaya göçtü.

      Ondan sonra sırasıyla pek çok hâkimler gelip Beni İsrail’e reis oldular. Beni İsrail, kâh doğru yolda gitti kâh isyan ve tuğyan ile şeriata muhalif hareket etti. Onlar öyle yolsuz hareket ettikçe Cenabıhak, onların üzerine bir düşman musallat eder, kâh esarete kâh başka türlü musibete uğrarlardı. Bazen de hâkimsiz kalıp perişan olurlar ve sonra Allah’a yalvarıp bu gibi felaketlerden kurtulurlardı. Nihayet İşmoîl Aleyhisselam hâkim olup on bir sene Beni İsrail illerini idare etti.

      Bu on bir senenin sonunda Hazreti Musa’nın vefatından dört yüz doksan üç sene geçmişti. İşte o vakit Beni İsrail’in hâkimlerinin devri bitti ve Beni İsrail hükümdarları devri başladı. Şöyle ki: O esnada Filistin diyarında hükûmet eden Amalika’nın geri kalanı Beni İsrail’e galip gelmişti.

      Beni İsrail, kendilerini derleyip toparlayarak, Amalika’dan intikam alabilmek için içlerinden birinin melik tayin olunmasını Hazreti İşmoîl’den istediler. O da Tâlût’u seçtirdi. İşte Beni İsrail hükümdarlarının ilki budur.

      Tâlût, saltanat tahtına geçtikten sonra İşmoîl Aleyhisselam’ın tedbiri üzerine Beni İsrail’den bir ordu hazırlayarak Filistin üzerine gitti. Amalika ordusu karşı geldi ve reisleri olan Câlût ki gayet boylu ve yürekli bir şahıs idi. Meydana çıkıp karşısına adam istedi. Yahuda soyundan, yani Hazreti Yakub’un oğlu Yahuda’nın neslinden olan Hazreti Davud da Tâlût’un tarafındaydı ve Câlût’u öldürdü.

      Bunun üzerine Amalika ordusu bozuldu ve Beni İsrail maksadına ulaştı. Hazreti Davud da fazlasıyla şöhret buldu. Ondan sonra İşmoîl Aleyhisselam vefat etti. Beni İsrail, Hazreti Davud’a meyil ve muhabbet besledi ve Davud’un kadir kıymeti bir kat daha yükselmiş oldu.

      Tâlût ise kıskançlık duyarak Hazreti Davud’u öldürmeye kalkıştı.