Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt


Скачать книгу

diye onları çağırdı.

      Yakub’un oğulları dönüp, “Kaybınız nedir?” dediler.

      “Hükümdarın tası yok. Onu her kim getirirse, bir deve yükü zahire müjdesi var. Ben de verileceğine dair kefilim.” dedi.

      Dediler ki: “Biz buraya fesat için gelmedik, hırsız da değiliz.”

      Dedi ki: “Sözünüz yalansa çalanın cezası nedir?”

      “Her kimin yükünde bulunursa cezası, onu tutup esir etmektir. Biz, hırsızlara böyle ceza veririz.” dediler.

      Bunun üzerine kafileyi çevirdi, yükleri aramaya başladı ve önce büyük kardeşlerin yüklerini aradı. Sonunda tası Bünyamin’in yükünden çıkardı. Mısır Hükümdarı’nın kanununda hırsızları tutup esir etmek yok idi fakat Hazreti Yusuf, Bünyamin’i alıkoymak için babasının şeriatını kardeşlerine söylettirdi ve bu şekilde Bünyamin’i ellerinden aldı.

      Büyük kardeşleri dedi ki: “Ey Aziz! Bünyamin’in bir ihtiyar babası vardır. Onu pek sever, ayrılığına dayanamaz. Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Bize büyük iyilik etmiş olursun.”

      Hazreti Yusuf dedi ki: “Biz, sizin fetvanız üzerine onu alıkoyduk. Maazallah başkasını alırsak zalim oluruz.”

      Ondan ümidi kesince geri çekildiler ve bir yere geldiler. Hepsinin büyüğü, diğerlerine şöyle dedi: “Bilmez misiniz ki babanız sizden söz aldı. Daha önce Yusuf hakkında ne yaptığınızı da biliyorsunuz. Ben buradan ayrılıp gitmem, ta ki babam tarafından bana izin ve ruhsat verilinceye kadar yahut Allah tarafından bu işe bir çözüm bulununcaya kadar. Gidiniz, babanıza, ‘Senin oğlun hırsızlık etti. Biz ancak gördüğümüze şahidiz. Tas, onun yükünden çıkarıldı, gördük. Biz ne yapalım? İnanmazsan tahkik et, Mısır’dan sor, bizimle beraber bulunan kafileden sor.’ deyiniz.” dedi ve Mısır’da kaldı.

      Diğer dokuz kardeş döndüler, utanarak, sıkılarak babalarının yanına geldiler ve durumu gördükleri gibi söylediler.

      Yakub Aleyhisselam, aşırı mahzun oldu ve “Bu da bir oyundur. Yoksa bizim şeriatımızda hırsızın esir edildiğini Mısır hükümdarı ne bilir? Sabır güzel şeydir. Ola ki Cenabıhak bana üç kardeşi birden getirir.” dedi. Beri tarafa döndü, “Vah Yusuf!” dedi ve hüzünle ağlamaktan gözlerine perde indi.

      Oğulları, “Vallahi sen, Yusuf diye diye hasta düşeceksin yahut helak olup gideceksin.” dediler.

      “Ben kalbimde tutamadığım hüzün ve kederimi ancak Allah’a arz ederim. Ondan başka kimseye arz-ı hâl etmem, beni kendi hâlime bırakınız, bilmediğiniz şey var ki bana malumdur.” dedi.

      Yusuf kaybolalı yirmi bir yıl olmuştu. O zamandan beri bir haber alınamamış olması nedeniyle kardeşleri onun sağlığından ümitlerini kesmişlerdi.

      Yakub Aleyhisselam ise Yusuf’un hâlâ hayatta olduğunu biliyordu.

      Ya Allah tarafından ona vahiy gelerek Yusuf’un sağ olduğu bildirilmişti ya da Yusuf’un küçükken görüp de kendisine söylemiş olduğu rüyaya nazaran onun huzurunda kardeşleri secdeye varmadıkça vefat etmeyeceğini biliyordu. Bunun üzerine, “Oğullarım gidiniz, Yusuf ile Bünyamin’i arayıp sorunuz ve Allah’ın lütfundan ümidinizi kesmeyiniz.” dedi.

      Dokuz kardeş, yine Mısır’a vardılar ve Yusuf Aleyhisselam’ın huzuruna girdiler. Bünyamin de orada hazır idi.

      “Ey Aziz! Açlıktan hâlimiz yamandır. Yiyici çok, yenecek yok. Elimizdeki sermaye cüzidir. Sen lütuf ve ihsan et, ihtiyacımıza göre zahire ver, bize sadaka ver, kardeşimizi bağışla. Babamız yaşlı bir kişidir, Yusuf’tan ayrılalı pek mahzundur. Şimdi Bünyamin’in ayrılığı, ona bela üstüne beladır. Ağlamaktan gözleri görmez oldu.” diye yalvardılar.

      Yusuf Aleyhisselam, artık şakayı bırakıp gülerek, “Siz cahillikle Yusuf’a ne yaptığınızı biliyor musunuz?” dedi.

      Kardeşleri o vakit uyandılar, “A! Sen Yusuf musun?” deyip hayrette kaldılar. “Evet, ben Yusuf’um. Bu da kardeşimdir. Cenabıhak bize lütuf ve ihsan etti. Allah, sabreden kullarını mahrum bırakmaz.dedi.

      Onlar da “Cenabıhak, seni bizlere üstün kılmış. Biz hata etmişiz.” diyerek özür dilediler, tövbe ve istiğfar getirdiler.

      Bunun üzerine Hazreti Yusuf, onları teselli etti ve “Bugün size serzeniş yoktur. Allah, erhamü’r-rahimindir. Sizi affeder. Bu gömleğimi götürünüz, babamın yüzüne sürünüz, gözlerinin perdesi açılır, evvelki gibi görür. Hem de bütün ailenizi alıp buraya getiriniz.” dedi ve onları babalarının yanına gönderdi. Vakta ki kafile Mısır’dan ayrıldı. Sanki rüzgâr, o gömleğin kokusunu aldı ve derhâl Kenan iline götürdü, hemen o zaman Yakub Aleyhisselam, “Yusuf’un kokusu geliyor. Ah bana bunadı demeyiniz.” diye söylendi. Yanında bulunanlar, “Sen hâlâ eski yanlışlık ve eski şaşkınlık üzerindesin. Yusuf’u çok fazla sevdiğinden onu dilinden düşürmezsin ve onunla buluşmayı arzularsın.” dediler. Sonra oğulları geldi. Yusuf’un gömleğini yüzüne koydukları gibi gözleri açıldı. “Ben size Yusuf’un kokusu geliyor, demedim mi?” dedi.

      Ondan sonra Yakub Aleyhisselam, bütün oğulları ve ailesiyle beraber Mısır’a gitti. Yusuf Aleyhisselam, Mısır’ın Meliki ve ahalisi ile birlikte onları Mısır’ın dışında karşıladı. Onları alıp sarayına getirdi. Babasını ve anasını tahta çıkardı. Tamamı onun için şükür secdesine gittiler. Hazreti Yusuf, o zaman babasına, “İşte benim daha önce gördüğüm rüyanın tabiri budur ki aynıyla çıktı. Rabb’im bana lütuf ve ihsan etti. Beni zindandan çıkardı ve sizi çölden getirdi, hepimizi birleştirdi. Rabb’imin hikmeti çok fazladır. Lütuf ve keremi sonsuzdur.” dedi ve dönüp Cenabıhakk’a hamd ve şükretti.

      Bu şekilde Hz. Yakub Aleyhisselam, Yusuf’una kavuştu ve muradına erdi. Ondan sonra bütün oğulları ile beraber Mısır’da on yedi sene daha ömür sürdü. Hazreti Yakub’un vefatında Yusuf Aleyhisselam elli altı yaşında idi. Yüz on yaşına kadar yaşadı.

      İşte bu şekilde Beni İsrail, mümtaz ve muhterem bir sınıf olarak Mısır’da yerleşti, birleşip çoğaldı.

      Önce Hazreti Yusuf’u vezir yapan Melik vefat etti. Onun ardından Yusuf Aleyhisselam da ahiret yurduna gitti. Sonraki Mısır hükümdarları Beni İsrail’e itibar etmediler.

      Hz. Eyyûb (a.s.)’ın Kıssası

      İshak Aleyhisselam’ın oğlu olan Ays’ın evlatlarından biri de Eyyûb Aleyhisselam idi. Pek çok malı ve Şam tarafında nice mülkleri var idi. Cenabıhak, onu imtihana tabi tuttu. Bütün malları ve mülkleri elinden gitti, o şükretti. Hasta oldu, sabretti. Bedeninde yaralar açıldı, yine sabretti. Yaraları kurtlandı, yanına kimse varamaz oldu. Yalnız hanımı Rahmet ona hizmet ederdi. O, yine sabreder ve ibadetine devam ederdi. Sonra şifa buldu. Vücudu evvelki gibi tertemiz oldu ve bütün mal ve mülkleri yerine geldi. Dünya ve ahiret saadetine nail oldu.

      Bişir adında bir oğlu vardı ve kendisinden sonra yerine geçti, peygamber oldu.

      Hz. Şuayb (a.s.)’ın Kıssası

      Şuayb Aleyhisselam, Hazreti İbrahim’in ateşe atıldığı gün iman edip de onunla beraber Şam bölgesine hicret etmiş olan bir kabiledendir. Büyük validesi, Lut Aleyhisselam’ın kızıdır.

      Medyen ve Eyke ahalisine gönderildi. Tatlı dilli ve sözü tesirli idi fakat kavmine söz geçiremedi. Onca zaman güzel güzel nasihatlerde bulundu ve pek çok tesirli sözler söyledi fakat etkili olamadı.

      Nihayet Cenabıhak, Eykeliler üzerine bir şiddetli sıcaklık musallat etti. Bu sıcak, yedi gün sürdü.