Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt


Скачать книгу

Davud Aleyhisselam’a peygamberlik geldi ve Tâlût’un vefatından sonra yukarıda geçtiği üzere, önce Yahuda Kabilesi ve sonra diğer kabileler ona biat etti. Kısacası Beni İsrail’in bütün kabileleri onun hükmüne geçti.

      Bu suretle Davud Aleyhisselam peygamberlikle hükümdarlığı birleştirmiş oldu. Kenan bölgesinde henüz Beni İsrail’in eline geçmemiş olan Kudüs taraflarını ve diğer yerleri zapt ederek Kudüs-i Şerif’i başkent yaptı. Bunlardan başka; Amman, Halep, Nusaybin ve Ermenistan’ı da fethetti. Bu arada Hazreti Davud’a Zebur nazil oldu. Fakat Zebur, hep nasihatler ve ilahilerden ibarettir. Onda şeri hükümler yoktur. Bundan dolayı Davud Aleyhisselam da Beni İsrail’in diğer peygamberleri gibi Musa’nın şeriatı ile amel etmiştir.

      Kırk sene bu gidiş üzere hükmetti ve Hazreti Musa’nın vefatından beş yüz otuz beş sene geçtikten sonra ahirete göçtü. Oğlu Süleyman Aleyhisselam, on iki yaşında iken onun yerine geçti ve o da babası gibi hükümdarlık ile peygamberliği birleştirdi. Dört sene sonra babasının vasiyeti üzerine Beytü’l-Makdis’in, yani Mescid-i Aksa’nın inşasına başladı ve yedi senede tamamladı. Ondan sonra Kudüs-i Şerif’te bir büyük hükûmet sarayı inşasına girişti. Onu da on üç senede tamamladı ve bir sene sonra Himyer hükümdarlarından, Yemen melikesi olan Belkıs gelip onunla görüştü. Ondan sonra doğu ve batıda bulunan hükümdarların hepsi, ona itaatlerini gösterdiler ve pek çok hediye gönderdiler.

      Hazreti Süleyman da kırk sene bu şekilde hüküm sürdükten sonra vefat etti. Oğlu hilafet tahtına geçti fakat yalnız Yahuda ve Bünyamin soyları onun itaati altında kaldı. Diğer on kabile ayrılıp, Efrayim soyundan ve Hazreti Süleyman’ın özel hizmetçilerinden birini kendilerine melik seçtiler ve başka bir devlet oluşturdular.

      Bu suretle Beni İsrail, iki devlete ayrılmış oldu. Birisine Yahuda Devleti ve diğerine İsrail Devleti denildi. Yahuda Devleti’nin başkenti Kudüs-i Şerif olup, melikleri de Hazreti Süleyman’ın oğulları ve torunları idi ve bunlar sanki İslam halifeleri makamında idiler.

      Bu devlet her ne kadar iki kabileden ibaretse de Beni İsrail âlimlerinin büyükleri hep Kudüs-i Şerif’teydi. Beni İsrail’in mabet ve idare yeri olan Beytü’l-Makdis, Tevrat-ı Şerif ve Hazreti Musa’nın asası gibi emanat-ı şerife hep orada bulunduğundan bu devlet, halkın gözünde muteber olup hükûmetlerine meşru ve sahih nazarıyla bakılırdı.

      İsrail Devleti, on kabileden ibaret olup, meliklerine mülûk-i esbât denilir ve bunlar Hazreti Süleyman’ın neslinden olan Yahuda Devleti halifelerine asi ve bâgî sayılır idi. Mülûk-i esbâtın başkenti başlangıçta Nablus idi, sonra Sâmiriye, yani Sebastiye şehrini bina ettiler ve onu başkent yaptılar.

      Beni İsrail’in on kabilesi, bu İsrail Devleti’ne tabi idi. Ancak içlerinde ahkâm-ı şeriyye layıkıyla uygulanmazdı. Hatta Kudüs-i Şerif ziyaretini de terk etmişlerdi. Bir aralık bu İsrail Devleti’nde putperestlik ayini dahi zuhur etti. Hatta Ba’al denilen puta tapar oldular ve gide gide bütün şeriat-ı Museviye’den ayrıldılar.

      Her ne kadar Yahuda Devleti’nde de bir aralık buna benzer şirk ve günahlara dair bidatlar zuhur ettiyse de onun durumu, İsrail Devleti’ne nispetle daha ehven idi. Zira her zaman Kudüs-i Şerif’te pek çok ulema bulunur ve Mescid-i Aksa’da Tevrat-ı Şerif okunur idi.

      İşte o asırda İlyas ve Elyasa Aleyhisselam, Beni İsrail’e peygamber olmuşlar idi.

      Hz. İlyas (a.s.) ve Hz. Elyasa (a.s.)’ın Kıssaları

      İlyas Aleyhisselam, peygamber olduğunda kavmi Ba’al adlı puta tapmakta idi.

      “Ba’al’dan vazgeçiniz ve her şeyin yaratıcısı olan Allah’a ibadet ediniz.” diye nasihat etti. Dinlemediler. Allah’ın azabı ile korkuttu, kulak asmayıp Hazreti İlyas’ı beldelerinden kovdular.

      Cenabıhak, onların beldelerinden bereketi kaldırdı. Yağmur yağmaz oldu. Açlıktan leş yediler ve nihayet Hazreti İlyas’ı arayıp buldular ve onun nasihatiyle amel ettiler. Allah da onların üzerinden bu belayı kaldırdı. Sonra yine kâfir ve günahkâr oldular. İlyas Aleyhisselam da usandı. Allah’a niyaz edip izin aldı ve onların içinden çıkıp başka tarafa gitti ve inzivaya çekildi.

      Ondan sonra yerine Elyesa geçti ve halka vaz-ü nasihat ile meşgul oldu. Daha sonra kendisine peygamberlik geldi ve o da bir müddet Beni İsrail’in durumunu ıslaha çalıştı.

      Beni İsrail ise günden güne azıttı. Kitabullah’ı terk etti ve hemen melik ve memleket münazalarıyla uğraşır oldu. Nihayet Cenabıhak onların üzerine Asur Devleti’ni musallat etti. İşte o zaman Yunus Aleyhisselam da Asur Devleti’nin başkenti olan Ninova şehri ahalisine peygamber olmuştu.

      Hz. Yunus (a.s.)’ın Kıssası

      Hazreti Yunus da Beni İsrail peygamberlerinden olup, Ninova ahalisine peygamber oldu ve onları tevhide davet etti. Onlar putlarını terk etmediler. “Allah tarafından azap gelecek ve kırk güne kadar Ninova şehri yere batacak.” diye onları korkuttu, yine kulak asmadılar.

      Hazreti Yunus onlara darıldı ve kendilerinden ümidini kesti. Kızgınlık ve hiddet ile Dicle kenarına indi ve bir gemiye bindi. Hâlbuki Allah tarafından vahiy gelmedikçe peygamberlerin memuriyet yerlerini bırakıp da bir tarafa gidivermeleri caiz değildi. Onun için gemi yürümedi. Gemi kaptanı, “İçimizde bir suçlu adam olmalı. Kura çekelim, kime isabet ederse onu denize atalım.” dedi. Kura çektiler, Yunus’a isabet etti. O da “Suçlu benim.” deyip kendisini suya attı, derhâl onu bir büyük balık yuttu.

      Hazreti Yunus, ettiğine pişman oldu. Tövbe ve istiğfar etti. Cenabıhak da tövbesini kabul etti ve hemen balık onu çıkarıp bir kenara attı. Balığın karnında Hazreti Yunus’un cismi pelte gibi olmuştu. Cenabıhak, ona taze kuvvet ve sıhhat verdi ve onu yine Ninova ahalisini davete gönderdi. Hazreti Yunus’un gemiye bindiği gün gökyüzü kararmış ve Ninova şehrini bir kara duman kaplamıştı. Ahali korkup Yunus’u aramış, bulamayınca gerçekten onun haber verdiği şekilde bir musibet geleceğini anlamış ve hemen şehir dışında Tövbe Tepesi denilen yere çıkmışlar. Feryat figan ederek Allah’a yalvarmışlar. Allah da onların tövbesini kabul buyurmuş ve vadedilen azabı üzerlerinden kaldırmış idi.

      Hazreti Yunus, dönüp Ninova’ya gitti ve halkına ilahi ahkâmı tebliğ etti. Halk da onun nasihatiyle amel etti ve bir müddet azaptan kurtuldu. Sonraları doğuda ve batıda büyük vakalar meydana geldi. Nice devlet ve milletin bağlantıları bozuldu ve yeni devletler, topluluklar ortaya çıktı.

      Bu gruptan, doğuda Medler ve Babil eyaletindeki Keldaniler itaat etmez oldular. Medler ile Babil valileri ittifak kurup, Asur Devleti’ne isyan ederek devlet başkenti olan Ninova şehrine saldırdılar. Ninova şehri muhasaradan kurtuldu ve Asur Devleti yeniden kuvvet buldu, Babil yine bir vali ile idare edilir oldu fakat doğu tarafı eski hâline getirilemedi, Medlerin hükûmeti başlı başına kaldı.

      Asur Devleti yine eski büyüklüğünü kazanmak için doğu ve batıya ordular sevk ettiği sırada İsrail Devleti üzerine de musallat oldu ve bir aralık Beni İsrail’den birçok esir aldı.

      Bir müddet İsrail Devleti, Ninova hazinesine vergi vermeye mecbur oldu. Sonra vergi vermekten imtina ederek Asur Devleti’ne karşı geldi.

      Bunun üzerine Ninova hükümdarı, bir büyük ordu ile İsrail Devleti’nin üzerine gitti ve başkenti olan Sebastiye şehrini istila etti. İsrail Devleti’nin hükümdarını ve bütün ileri gelenlerini tuttu ve onları Horasan taraflarına dağıttı. Asurilerden ve Keldanilerden birçok halk getirip Beni İsrail’in beldelerine iskân etti.

      İsrailîlerden olup da o olayda kaçıp kurtulanlar ve köşede bucakta kalanlar Yahuda Devleti’ne sığındılar. O zaman Hazreti Süleyman’ın torunlarından, Kudüs-i Şerif’te halife bulunan Hazkıya’nın başına toplandılar.

      İşte