Corci Zeydan

Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı


Скачать книгу

sözü yönelterek:

      “Gel, İbrahim ehlibeyte destek adına beyin gönlünden kopan yardımları kaydet.” dedi.

      O zamana kadar hazinedarı beyin yanına gelerek kulağına gizlice söylenen emir üzerine gidip sırtında ağır para keseleri olan bir uşak ile salona dönmüştü. Ebu Müslim kendi hazinedarı İbrahim’e paranın kaydını emredince İbrahim keseleri saymaya başladı. Yirmi adet olan keseler mühürlüydü. Her biri üzerine “bin dinar-i Yusufi” kelimeleri yazılmıştı. Sayma işi bittiği zaman İbrahim, yardımcısına ve uşağa bunların büyük torbaya doldurulmasını söyledi. Sonra kalem ve divitini alarak kaftanının altından çıkardığı bir tomara keseler ile sahip oldukları dinarların sayılarını kaydetti.

      Bu sırada, Ebu Müslim gayet önemli bir meseleyle meşgulmüş gibi gözlerini yere dikmiş, düşünmeye dalmıştı. Bu sessizlik hâli ona bir kat daha heybet ve vakar veriyordu. Gülnar o zamana kadar ayakta durmaktan yorulduğu için pederinin yakınında bir minder üzerinde oturarak bütün hareketine karşı tamamen kayıtsız ve ilgisiz duran Ebu Müslim’e gizli nazarlara göz gezdirmeye başladı. Halit, kızcağızın bu nazarlarını pek manidar görmüşse de bu bakışlardaki mananın nedeni olan o kahraman delikanlının buraya yalnızca emirleri yerine getirmekle yükümlü olduğunu, inkılaptan başka hiçbir şeye ehemmiyet vermediğini, kalbinde kadınlar için hiçbir yer bulunmadığını bildiği için o nazarları anlamamış gibi davrandı.

      Hazinedar paranın kaydını bitirince gitmek için izinde bulundu. Ebu Müslim’in de artık kalkıp gitmek istediği hâl ve tavrından anlaşılıyordu. Bunu hisseden bey bahçenin bir tarafında bulunan bir haneyi eli ile göstererek:

      “Yatmak için gitmek istiyorsanız dinlenmeniz için bu haneyi hazırladık.” dedi.

      Bunun üzerine Ebu Müslim ayağa kalktı. Orada hazırda bulunanlar ve onun lideri olduğu heyet, büyük bir saygıyla hazır hâlde durdular.

      Ebu Müslim:

      “Artık yatmaya gidelim. Şu, son iki gün içinde yolda fazlasıyla yorulduk.” diyerek yürümeye başladı. Merv beyi ona salonun kapısına kadar eşlik ettikten sonra ellerini birbirine vurdu. Uşaklar geldi, misafirlerin önünde çerağlar ile yürüyerek dinlenmeleri için ayrılan haneye kadar götürülmeleri için emir verdi. Bey misafirini uğurladıktan sonra kızının yanına geldi. Gülnar, direklerin kenarında duruyordu. Salonda kendisi ile pederinden başka kimse kalmamıştı.

      9

      BEY İLE HANIM KIZI

      Merv beyi kendi kızına dikkatle bakınca hâl ve tavırlarından onun Kirmanizade ile gerçekleşecek izdivacı meselesiyle zihnen meşgul olduğunu, o gece Ebu Müslim’in konuşmasından Kirmani’nin bulunduğu mevkinin fenalaştığını anlayarak zaten arzusu dışında olan bu izdivaca kızcağızın itiraz etmeye hazırlandığını hissetti. Bey sanki bir şefkat hissiyle elini Gülnar’ın omuzuna koyduğu hâlde, onun yatak odasına doğru yürüdü. Gülnar da pederiyle beraber yürümeye başladı. Bey artık kararların alındığı bir işe, o gece cerayan eden konuşma tesiriyle kızı tarafından itiraz yer ve meydan bırakmak istemiyordu. Dedi ki:

      “Kızım! Bu gece misafirlerin söyledikleri sözlere çok önem verme, bunların bu seferki girişimlerinde de başaramayacaklarını zannederim. Eskiden de kaç defa gelip gittikleri, hiçbirinde bir başarı gerçekleştirdiklerini görmedim.”

      Gülnar, o gece misafirler gelmesinden önce pederi ile gerçekleşen konuşmadan sonra şimdi onun birdenbire bu sözleri ile bahse başlamasından, ne demek istediğini pek kolaylıkla anladı. Onunla yürümeye devam ettiği hâlde ağzından şu sözleri kaçırmaktan kendini alamadı:

      “Babacığım başaramayacaklarını zannediyorsanız ne için onlara destek oluyor, para veriyorsunuz?”

      Bey, bu soru üzerine durup gülmeye başladı. Sağ eli ile sakalını tuttu. Sol eli Gülnar’ın omuzunda duruyordu. Yavaş bir sesle:

      “Kızım! Ben bunu ilerisini düşünerek yaparım. Abbasilere kendimizi taraftar göstermezsek canımız ve malımızı tehlikeye maruz kalır. İmam İbrahim’in emirlerini işitmedin mi? Her kimden şüphe ederse katlini adamlarına emrediyor. Daha önce sana sebebini söyledim. Kirmani’nin başarılı olması daha olasıdır. Bununla beraber bu Şia adamlarının başaracaklarından büsbütün ümidini kesmiyorum. Şu hâlde, bunlara hoş görünmek, yardımda bulunmak bize zarar vermez. Belki bir faydası olur. Bu adamlara vermekte olduğumuz paralara gelince ikisinden birinin başarılı olması hâlinde görebileceğimiz faydaya oranla önemli bir şey sayılmaz.”

      Bey söz söylerken tekrar yürümeye başlamıştı. Gülnar’ın yatak odasına vardılar. Bey ile kızının konuştuklarını gören hizmetkârlar yerli yerine çekilmiş oldukları için köşkün içinde bey ile Gülnar’dan başka kimse kalmamıştı.

      Bey sözünü bitirince, Gülnar:

      “Babacığım çok iyi bir iş. Ebu Müslim’e paralar ve sözler, Kirmani’ye de beni vermekle ikisine de hoş görünüyorsunuz.” dedi.

      Gayet üzgün bir hâlde odasına girip yatağı üzerine serildi. Bey kızının ızdırabından haberdar değilmiş gibi görünerek arkasından gitti.

      “Gülnar, galiba yorgunsun. Artık yatağa gir, uyu. Senin ne kadar akıllı, iyi düşünceli bir kız olduğunu bilirim. Sen, Kirmani ile ben de Ebu Müslim ile beraber bulunursak can ve malımızdan emin oluruz. Herhâlde bir başarıya ermiş oluruz. Şimdi uyu, Allah’a emanet.”

      Bey bunu söyledikten sonra kızının söylediği sözlerden maksadını anlamamış gibi davranarak odadan çıkıp gitti.

      Gülnar ise kalbini baskı eden şaşkın ızdıraplara, fikrini ele geçiren düşüncelere geri dönerek şaşkın şaşkın düşünmeye daldı. Pederinin sözünü mü yoksa kendi kalbinin isteklerini mi dinlesin? Buna kesin bir cevap veremiyordu. Fakat acaba, Ebu Müslim kendisini seviyor muydu? İşte bilmesi lazım olan en mühim nokta burasıydı.

      Çünkü kendisi onu nasıl seviyorsa onun da kendisini öylece sevdiğini anlasa, şahsına yakışmasa bile pederine karşı durup onu gücendirmeye, belki nefsinde bir cesaret bulabilirdi. Hâlbuki o maşuk vicdan, âşığına karşı pek kayıtsız davranmış, sevdiğini gösterir kendisine bir bakış bile atfetmemişti. Gülnar, Ebu Müslim’in o geceki bütün duruş ve hareketini birer birer göz önünden geçiriyordu. Fakat heyhat! Ümit verici bir tebessüm, bir bakış, bir hareket… Hiçbir şey görmüyordu. Bu acı gerçek kendisini imkânsız bir ümitsizliğe düşürüyordu. Fakat kalbini kaplayan bu büyük aşk ve cazibe büyüktü. Ümitsizlik ve aşktan oluşan iki büyük kuvvet kalbinde çarpıyor. Aşkın üstün gelmesini hissediyor, Ebu Müslim’de gördüğü hissizliği, önem vermezliği, kendisine karşı kalben hiçbir his, hiçbir muhabbet beslemediğine değil onun pek büyük işler ile meşgul olduğunu kabul etmek istiyordu. Fakat yine de bu düşünceyi doğru görmüyor çünkü Ebu Müslim zihnen ne kadar meşgul olsa bile kendisini azıcık sevmiş olsaydı sevdiğine dair mutlaka bir iz gösterecekti.

      Gülnar bir süre kalbiyle bu gibi mücadele ederek vakit geçirdi. Kendisi için uyumak hayaldi. Yalnızlıktan pek fazla canı sıkılıyordu. Bu gibi zamanlarda kendisine dost ve sırdaş olan maşitası hatırına getirdi. Kendi kendine “Ah Reyhane! Şimdi burada bulunsaydı bütün kalbimi kendisine söyler, sözleriyle teselli olurdum.” dedi. Fakat çok zaman geçmedi. Kapının önünde gayet çekingen bir ayak sesi işitildi. Bu ses maşitasının ayak sesiydi. Gülnar ayağa kalkarak kapıyı açtı. Maşita içeri girince kapıyı arkasından kapadı. Gülnar, maşitayı oturttuktan sonra sordu:

      “Yeni bir şey var mı? Sakına sakına öyle geç geliyorsun?”

      “Hayır, yeni hiçbir şey yok, yalnızlıktan canının