Corci Zeydan

Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı


Скачать книгу

misafirler gidinceye kadar perde arkasından ayrılmadım. Bütün dediklerini işittim, anladım.”

      Gülnar sebepsiz olarak hemen şu soruyu sordu:

      “Ebu Müslim’i gördün mü?”

      Maşita soruya hemen cevap verdi:

      “Yavaş yavaş söyleyiniz hanımcığım duvarların da gözleri kulakları vardır. Onu da gördüm, seni de gördüm…”

      Maşita bu son sözleri pek manidar bir şive ile söylemişti.

      Gülnar, kendi hislerini öyle çabucak ifşa ettiğinden dolayı maşitaya karşı utanır gibi oldu. Fakat maşitanın kendisi için yabancı biri olmadığını derhâl hatırına getirdiği için utancını bertaraf ederek sordu:

      “Onu nasıl buldun?”

      “Layık, seni hak eden bir adam… Fakat rica ederim acele etmeyiniz. Zira acele eden sonra pişman olur…”

      “Demek kalbimin hislerinden her şeyi anladın.”

      “Ona şüphe mi var? Her şeyi anladım fakat meseleyi akıl ve tedbir ile düşünmeye, dikkatli davranmayı muhtaç görüyorum.”

      Gülnar hislerini daha fazla saklamaya imkân göremiyordu.

      “Kuzum, Reyhane! İyi düşünüyorsun da bana bir çare bul, kaybedecek zaman yoktur. Yakında beni Kirmani’nin oğluna verecekler. Ben ise onu istemiyorum, sevmiyorum.”

      Reyhane gülümsedi:

      “Ebu Müslim’i seviyor musunuz?”

      Gülnar bu soru üzerine gözlerini yere dikti. Hâl ve tavrı “Evet, seviyorum.” diyordu.

      Reyhane: “Peki ama bakalım o da sizi seviyor mu?”

      Gülnar bu ağır soru üzerine iki damla gözyaşı ile yaşaran gözlerini yukarı kaldırarak cevap vermek istedi fakat kalbinden kopup gelen ağlamak arzusunun üstün gelmesiyle söz söyleyemedi.

      Reyhane: “Demek onun sizi sevip sevmediğini daha bilmiyorsunız? Ben de bilmiyorum. Şimdi ilk önce bu sorunun cevabını arayıp anlamalıyız.”

      Gülnar, maşitanın fikrini uygun gördü.

      “Bunu nasıl anlayabileceğiz? Bunu bizim için kim soruşturabilir, bize kim söyler?”

      “Hanımcığım, siz galiba Dahhâk’ı unutuyorsunuz.”

      “Unutmadım fakat bu işi o yapabilir mi? Ona güvenebilir miyiz?”

      “Bence Dahhâk tam bu işin adamıdır. Maskaralıklarına bakmayınız. Gayet akıllı, kurnaz bir adamdır, en önemli işlerde ona güvenilebilir.”

      “O hâlde şimdi bu işi ona kim söyleyecek? Korkuyorum bu adam boşboğazlık eder de babam işi anlar, başımıza bu yüzden bir felaket gelir.”

      “Hiç merak etmeyiniz, rahat olunuz. Ben işi onunla güzelce hazırlarım. Fakat malum ya bize biraz para lazım.”

      “Paranın bende hiçbir kıymeti olmadığını bilirsin. Hazinedarımdan istediğin kadar para al, ver; yalnız sonucu bana hemen bildir.”

      “Öyleyse bu dakikadan itibaren işe başlayalım zira misafirlerin yarın, öbür gün, burada kalacaklarına emin değiliz.”

      Gülnar ayağa kalkarak odanın bir tarafında bulunan bir çekmecenin yanına gitti. İçinden parlak bir çıkın çıkarıp maşitaya verdi.

      “Bu, beş yüz dinardır. İstediğin yolda kullan. Yalnız geç kalma. İstediğimi yapmaya başarırsan, hizmetini ölünceye kadar unutmayacağım.”

      Maşita çıkını alarak ayağa kalktı. Hanımına, “Rahat olunuz.” diyerek, kendisini odada merak ve bekleyiş içinde yalnız bırakarak çıkıp gitti.

      10

      EBU MÜSLİM’İN NESEBİ 6

      Maşita odanın kapısından dışarı çıkınca, Dahhâk’ın sanki daha önce sözleşmişler gibi kendisine doğru gelmekte olduğunu gördü. Bir anda, bu tesadüfün meydana gelmesine biraz şaşırdı. Fakat çok geçmeden kendini topladı. Dahhâk’a uzaktan arkasından gelmesini işaret ettikten sonra köşkün bahçe tarafında bulunan kendi odasına girdi. Dahhâk da onun arkasından odaya girdi. Reyhane onun tuhaf kıyafetine bakarak gülmekten kendini alamadığı hâlde kapıyı kapadı. Çünkü Dahhâk kapıdan içeri girerken uzun boyundan dolayı başını kapının yukarı kısmına çarparak sarığı yere düşürdü. Tamamı tıraşlı olan başı ortaya çıkmıştı.

      Maşita bu manzarayı pek tuhaf gördü ve başını neden tıraş ettirdiğini sormak istedi. Fakat Dahhâk keskin bir kıvraklıkla sarığını başına geçirerek kendisini söze tuttu.

      “Reyhane! Galiba beni seviyorsun, hakikaten iyi bir kızsın.” dedi.

      Dahhâk bunu söylerken alt dudağını dişleri arasına alarak alelade ahmak ahmak gülüyor, sarığı düzeltmekle uğraşıyor, bir parmağı ile orta taraftaki dişleri üzerine vuruyordu.

      Maşita, Dahhâk’ın bu hâl ve tavrına tekrar gülmekten kendini alamadı. Fakat ciddi bir zamanda bulunduğunu bildiği için kendini toplayarak hafif bir tebessümle beraber ona ciddiyetle bakmaya başladı. Dedi ki:

      “Sıcakkanlı, gayretli bir adam olduğun için elbette seni severim. Özellikle şimdi teklif edeceğim bir işi kimseye sızdırmadan yapabilirsen kıymetin gözümde pek çok artacaktır. Sır tutabilir misin?”

      Dahhâk gülerek cevap verdi:

      “Ben her sır için mahsus bir mekân hazırlamışımdır. Sırları derece derece makam makam bölmüşümdür. Buna inanmazsan hemen çekilip giderim.”

      “A! Canım, nasıl adamsın her şeye şaka karıştırmak huyundan vazgeçmeyecek misin? Şimdi beni dinle, hanımımızın başı için şakayı bir kenara bırakalım.”

      Bunun üzerine Dahhâk kendini toplayarak ciddi bir şekilde cevap verdi:

      “Ne demek istiyorsan söyle, emrini yapmaya hazırım.”

      Maşita sordu:

      “Bu akşamki misafirlerimizi tanır mısın?”

      Dahhâk cevap verdi:

      “Misafirlerden hangisini soruyorsun? Kendi babasının kim olduğunu bilmeyen Ebu Müslim’i mi? Yoksa Nevbahar ateşgedesinin lideri olan Mecusi Birmek’in oğlu Halit’i mi? Yoksa arkadaşları olan Yahudi İbrahim’i mi?”

      Maşita, Dahhâk’ın misafirler hakkında bu şekilde verdiği açıklamaya karşı tebessümden kendini alamadı. Özellikle, Ebu Müslim’in kendi babasının kim olduğunu, tanımadığı hakkındaki gayet ciddi tabiri, kendisinin dikkatini çekti, meseleyi anlamak istedi:

      “Ebu Müslim kendi babasını tanımıyor, diyorsun. Bu nasıl şey?”

      “Bana inanamazsan bizzat kendisinden sorabilirsin.”

      “Canım! İnanıyorum. Fakat kendi babasını nasıl tanımadığını anlamak istiyorum.”

      “Öyle ise sana doğrusunu söyleyeyim. Ebu Müslim’in aslı ve faslını bizzat kendisinden sorarsan sana doğru bir cevap veremez. Çünkü bilmiyor fakat onu ben daha iyi bilirim. Onun babası sade bir İranlıdır. Bazıları onun adı Müslim bazıları da Osman’dır derler. Gerçek bu şekildeyken Ebu Müslim kendisinin İran meşhur hükümdarlarından Büzürcmihr sülalesinden olduğunu iddia eder, durur. Bu durum bizde büyük adamların hemen hepsince bir âdettir. Bizde asıl bilinen: Bir kimse mevki ve güç sahibi olduğu zaman derhâl soyunu yüce olduğu iddia eder. Hazreti Ebubekir yahut Hazreti Ömer yahut Hazreti Hüseyin’in torunlarından olduğunu ortaya atarlar. İranlılar