Corci Zeydan

Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı


Скачать книгу

yerine getirmek için bütün servetimi harcamaya hazırım.”

      Dahhâk gülerek:

      “Hakikaten doğru söylediniz. Bunun tersini söylemiş olsaydınız ben de sizden şüphe edecektim. O zaman hakkınızda imamın emrini yerine getirmeye hakkım olacaktı.” dedikten sonra sözüne devam etti:

      “Şimdi sizden ikinci bir soru soracağım. Sır saklayabilir misiniz?”

      “Size namusum üzerine söz veririm ne söylemek istiyorsanız korkmadan söyleyebilirsiniz.”

      “Sizden hiç korkum yoktur. Çünkü canınız elimdedir. Ebu Müslim’in kalbinde hakkınızda şüphe uyandırmak kadar kolay ne var?”

      Dahhâk bu sözleri söyledikten sonra birdenbire ayağa kalktı. Ayakkabılarını kuşağından çıkararak ayağına giydikten sonra bulunduğu yerde dik durdu. İbrahim, Dahhâk’ın bir daha deliliği tutarak o saatte kendisini komutana şikâyet etmeye kalkışabilmesinden hâlâ pek fazla korktuğu için onun o hâl ve tavrından yine telaşa düştü. O da ayağa kalktı. Dahhâk büyük bir önem verdiğini göstererek:

      “Birader ne oldunuz? O sır ne ise söyleyiniz.” dedi.

      Dahhâk yine şakaya vurdu:

      “Sırrı evde unuttum. İşte onu getirmek için gidiyorum.” diyerek gülmeye başladı.

      İbrahim, Dahhâk’ın bu bitmek tükenmek bilmeyen garip davranışlarından son derece acı içinde olduğu hâlde bir an ona uymak için o da güldü. Fakat Dahhâk’ın hâlâ kendini ahmak, budala gibi göstermeye çalışmasından ürküyor bunu ne yolda kandıracağını bilemiyordu. Yine yalvarır bir dille:

      “A canım! Allah aşkına olsun artık şakayı bırakınız, ne istiyorsanız açık söyleyiniz. Hayatım elinizde olduğunu biliyorsunuz, dedim ya ne hizmet istiyorsanız yapmaya hazırım.”

      Dahhâk cevap vermeyerek yürümeye başladı. İbrahim onun arkasında yürüdü. Odadan çıkıp mehtaba karşı durunca Dahhâk, İbrahim’e dönerek sordu,

      “Ebu Müslim yola çıkınca ailesini beraber götürür mü?”

      “Eğer ailesinden muradınız zevcesiyse… Hayır, onu beraber götürmez. Ebu Müslim zevcesini birçok bekçilerin koruması altında kendi hanesinde bırakır öylece yola çıkar. Namus noktasında çok şiddetlidir. Hatta o kadar kıskançtır ki ne bir zaman zevcesini hanesinden dışarı çıkarır ne de kendisinden başka bir erkeği evine koyar. Kadınların muhtaç oldukları eşya bacalardan içeri atılır. Hem bundan daha garibi var: İşittiğime göre Ebu Müslim zevcesiyle zifaf edeceği gün, onun bindiği beygiri boğazlattığı gibi eyeri de zevcesinden sonra ona bir erkek oturmasın diye ateşte yaktırmış.”

      Dahhâk, İbrahim’in sözünü keserek sordu:

      “Kadınların diyorsunuz, Ebu Müslim’in birkaç zevcesi mi var?”

      “Hayır, Ebu Müslim aynı zamanda iki zevce sahibi olmuş bir adam değildir. Kendisi evlenmekten nefret eder. Evliliği âdeta bir cinnet kabul eder. Her vakit: ‘İzdivaç bir cinnettir. İnsanın senede yalnız bir defa belki evlenmek hatırına gelir.’ der, durur. Bu fikirde bulunan bir adam kadınla meşgul olur mu? ‘Kadınların’ dedikten maksadım kendisi gibi önde gelen devlet büyüklerinin malik olmaları alışkanlık hâline gelmiş olan hizmetçi ve uşak cümlesinden konağında bulunan cariye halayıklar vesaireden ibarettir.”

      Dahhâk, bu sözler üzerine kendini toplamış gibi yere bakmaya başladı. İbrahim ise bu son sorunun boşuna sorulmadığını anlıyor, Dahhâk’ın durgunluğundan biraz cesaret alıyordu. Söze devam etti.

      “Gerçekten bu adamın durumu gariptir. Böyle bir adam ne gördüm ne de göreceğim ihtimal, bütün inancını bu ahlak ile üzerine toplamış. Takip ettiği siyasi maksattan dolayı bu adamın gözünde dünyada hiçbir şeyin kıymeti yoktur. Güldüğünü, latife ettiğini bir şey ile eğlendiğini kabul değil göremezsiniz.”

      Dahhâk maksadını söylemek zamanı geldiğini hissetti.

      “Şimdi size emanet edeceğim sırra gelelim. Beni dinleyiniz. Aldığım bilgiye göre Ebu Müslim bu gece bizim efendinin kızını görünce sevmiş. Onunla evlenmek ister gibi bir hâl göstermiş. Hâlbuki bu hanım diğer bir emire nişanlıdır. Eğer Ebu Müslim onu gerçekten seviyorsa ben o nişanı bozar ve kızı kendisine verdirebilirim. Fakat bu sır aramızda kalacak. Anladınız mı?”

      “Birader! Benden çekinmeyiniz. Tehdide lüzum yok. Fakat Ebu Müslim’in kızı görerek sevmiş olmasına katiyen ihtimal veremem. Çünkü bu adam ırz için çok kıskançtır, iffeti gözetir bir adam olduğu için kadınlara gözünü kaldırıp asla bakmaz. İş başka türlü olmuşsa bana açıktan söyleyiniz.”

      Dahhâk elini İbrahim’in üzerine koydu. Boyu kısa olan hazinedara bakmak için gözlerini aşağıya doğru dikmiş olduğu hâlde cevap verdi:

      “Onu tam tersi hanım kız görmüş, beğenmiş onunla evlenmek arzu ediyor demek istiyorsunuz zannederim. Haydi, öyle farz ediniz. Bu iş için ne çare bulursunuz?”

      İbrahim, Dahhâk’in yüzüne bakmak için gözlerini yukarıya kaldırarak cevap verdi.

      “Buna çare Ebu Müslim’in arzu ve razılığını anlayıp öğrenmekdir. Bu iş kolay bir iş değil. Çünkü daha önce dediğim gibi Ebu Müslim evlilikten hoşlanmayan bir adamdır.”

      “O hâlde bu işe razı geleceğine ümit etmiyor musunuz?”

      “Hayır, bunu demek istemedim. Razı gelmesini ümit ederim. Fakat her hâlde buna çok dikkat etmek ve temkinle çalışmak lazımdır.”

      İbrahim bu sözleri söyledikten sonra bir eli ile Dahhâk’ın kuşağını tutarak sözüne devam etti:

      “Sen kendini maskara şaklaban gösteriyorsun ama benden daha ziyade kurmazsın, seni pek iyi anladım. Şimdi, beni dinle maksada ulaşmak için bir çare buldum, zannederim. Ebu Müslim’e gerçekten bu zamanlarda kimse izdivaç konusunu açmaz. Her hâlde işte mühim bir nokta bulmalı, onun nazarıdikkatini çekmeli, aklına koymalı. Bu noktada inkılapla alakalı olmalı. Mesela kendisine hanım kızın ehli Şia’ya fevkalade taraftar olduğu, onlar için pek fedakârane çalıştığını, düşmanlarına karşı zafer kazanıp başarı elde etmesi için her türlü hizmete hazır bulunduğunu söylemeli. Bu sözler mutlaka onun hoşuna gider. Ebu Müslim bunu anladıktan sonra hanım da bu yolda hakiki bir gayret görürse onu almaya belki razı olur. Ben buna en iyi çare görüyorum. İhtimal ki yanılıyorum.”

      İbrahim bunu söyleyerek omuzlarını kaldırdı.

      Dahhâk cevap verdi.

      “Hakikaten iyi bir çare buldunuz. Fakat gerek görülürse hanımın siyasi görüşünün ne olduğunun Ebu Müslim’ce kesinlikle anlaşılması için ikisi arasında görüşme meydana gelmesine aracılık eder misiniz? Bunu ben kendimden söylüyorum. Belki hanım kız buna uygunluk göstermez.”

      “Ölmeden her ne gelirse bu uğurda yapacağıma size kesinlikle söz veririm.”

      Bu konuşma sırasında Dahhâk’n çehresi ciddi bir şekil alarak şaklabanlıktan hemen hemen eser kalmamıştı. Fakat İbrahim’in şu son sözlerini işitince eski maskaralığı yine ele aldı. Cübbesinin önünü kaldırarak İbrahim’e doladı. Kısalığı sebebiyle eteğine sarılı kalan İbrahim, Dahhâk’in bu hareketinden ürktü. Eteğin altından sıyrılıp çıkarken sarığını yere düşürdü. İbrahim bu şakaya pek fena kızdı ise de zorlama bir gülüş ile sarığı yerden alarak başına sardı. Dahhâk dedi ki:

      “Koca bir serdarın hazinedarı olsanız da benim gibi şaklaban bir hizmetkârın bu kadar cefasını çekiyorsunuz. Bu gerçekten sizin pek nadir,