Corci Zeydan

Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı


Скачать книгу

şiddetli bir kış rüzgârı esmeye başlamıştı. Mevsim ilkbahar başlarıydı. Bu zamanlarda havaların o suretle birdenbire değişimi garip bir şey değildi.

      13

      İNTİZAR MERAKI 9

      Gülnar, maşitanın üzerine aldığı görevden çıkacak sonucun önemini göz önüne getiriyor, kendi odasında büyük bir merak ile onun dönüşünü bekliyordu. En küçük bir hareket, bir patırtı kalbini heyecana düşürüyordu. Bir şey bulup eğlenmek yahut Reyhane veya Dahhâk’tan lazım olan teselliyi veya ümitli bir haber alabilmek inancıyla odadan dışarı çıkmak istiyordu. Bir süre bulunduğu yerde daldı, kaldı. Sonra köşkün diğer bir tarafında bir deve sesini işiterek kendini topladı. Çünkü bu deve sesi elbette sevdiğinin ordugâhından geliyordu. Derken deve patırtısı çoğaldı. Gülnar meraklı bekleyişten kurtulmak için dışarı çıkmaya gerek duydu. Fakat ayağa kalkıp kulak verince artık hiçbir ses işitilmemeye başladı. Gülnar tekrar yatağına döndü. Sessizlik yine her tarafı kapladı. Kendisi de etrafı dinlemeye meraklı meraklı düşünmekle başladı.

      Birkaç dakika sonra kapısının önünde yalın ayak yürüşe benzeyen hafif bir ayak sesi işitildi. Gülnar kimin ayak sesidir diye meraka düştü. Fakat bu merak bir saniyeden fazla devam edemedi. Çünkü ayak sesini odanın kilidi üzerinde gayet yavaş bir parmak tıkırtısı takip etti. Gülnar şiddetli bir yürek çırpıntısıyla ayağa kalkarak kapıyı açtı. Gelen maşitaydı. Gülnar onu görünce kalben bir ferahlık duydu. Reyhane büyük pufla kuşu gibi ayaklarını sürçtüğü, yüzünde büyük bir telaş izi görüldüğü hâlde hızlıca içeri girdi. Gülnar hemen maşitasından “Ne oldu?” diye sordu. Maşita acele etmeyiniz manasında sağ elinin parmaklarının uçlarını bir araya getirip tutmak suretiyle bir işarette bulunduktan sonra nefesi kesilmiş bir hâlde etrafına bakınarak yavaş bir ses ile “Hanımcığım biraz sabrediniz.” dedi. Hane tarafına kulak dikti.

      Gülnar, sessiz sakin duruyordu. O da, maşitası gibi etrafa doğru kulak dikmiş, fakat hiçbir ses işitmeyince maşitasına meraklı gözlerle ile baktı. Reyhane hemen hemen anlaşılmaz gayet yavaş bir ses ile:

      “Dahhâk’ı bularak malum olan işe gönderdikten sonra bir süre odamda kaldım. Sonra kimseye sızdırmadan usulcacık yanınıza gelmek için odadan çıktım. Fakat köşkün yazlık kısmına gelince bana yakın bir yerde bey babanız öksürdüğünü işiterek ‘Acaba beni gördü mü?’ diye korktum. Bir müddet durup bir iki dakika bekledim. Yeni bir ses gelmediğini görünce ayakkabılarını çıkardım. Parmaklarım üzerinde yavaş yavaş yürüyerek buraya geldim. Bey arkamdan geliyor mu diye yüreğim hopluyordu. İhtimal korku hâli bana bu kadar telaş verdi.”

      “Bu kadar telaş ve kuruntudan gelmiş zannederim. Çünkü bey babam, bu zamana kadar uyanık kalamaz. Seni görmüş olsa bile telaşa lüzum yoktu. Şimdi bana anlat. Dahhâk ile işi nasıl planladınız?”

      Maşita, Dahhâk ile nasıl konuştuğunu nasıl hazırlıkta bulunduğunu özetle anlattıktan sonra:

      “Ne yaptığını anlamak için şimdi Dahhâk’ın dönüşünü bekliyorum. Bu iş için iyi bir aracı bulduğumuza eminim. Çünkü bu adam şaklabanlık ve ahmaklığı ile beraber son derece mert ve gayretli bir adamdır. Ahmaklığı, şaklabanlığı bir eğlencedir zannederim.”

      “Buna nasıl ihtimal veriyorsun? Ahmak, budala gibi görünmeye neden mecbur olsun? Kendisi Arap’tır. Devlet ise Arapların elindedir. Yaradılış olarak budala olmasa akıl, dirayet dediğin gibi mertlik, gayret sahibi olsa Arap olması bu devlette mühim bir mevkiye geçmesine kâfidir. Bize uşak olur muydu?”

      Maşita başı ve gözüyle haklısınız manasına bir işaret yaptıktan sonra cevap verdi:

      “Ahmak, budala her ne olursa olsun sadakat ve gayretinden eminim. Sonuçta siz de göreceksiniz. Şimdi mutlaka kendi odama gidip beklemeliyim. Çünkü orada buluşmaya söz verdik.”

      “Ben de seninle beraber gelmek, orada kendisiyle görüşmek isterim. Çünkü buraya getirmektense orada görmeyi tedbir için uygun görüyorum.”

      Maşita hanımının maksadını anlayarak fikrini uygun buldu. Gülnar yataktan kalktı. Yorganının üzerinde bulunan içi görklü dört tarafı boyanmış ipekli kırmızı bir kumaşa sarıldı. Başını ipek işlemeli süslü bir Keşmir şalıyla örttü. Yüzünün ön tarafından başka bütün vücudu örtülmüştü. Maşita önde yürüdüğü hâlde odadan çıktılar. Maşitanın odasına doğru yürüdüler. Köşkün yazlık kısmına vardıkları zaman havanın kış gibi serinlemiş olduğunu gördüler. Gülnar havanın bu hâlinden bilinmez bir sebeple kalbinde bir üzüntü, acı duyuyordu. Maşitasına bir şeyler söylemek istedi fakat kendini tuttu bu şekilde odaya vararak içeri girdiler. Maşita kapıyı kapadıktan sonra hanımının oturması için bir minder serdi. Gülnar yüzünü kandile doğru çevirmiş olduğu hâlde oturdu. Kandilin ışığı, dışarıdaki kasırga rüzgârından kapının aralığından giren hafif ve kırgın bir titreme ile dalgalanıyordu. Gülnar minder üzerinde oturunca şalı kaldırdı. Çehresine ısınmaktan bir kat daha güzellik ve renk gelmişti. Maşita hanımın pek cazibeli pek sevimli bir şekilde tecelli eden güzelliğine bakarak bu güzellik timsaline karşı hoş bir tebessümde bulunduktan sonra hanımının başını elleri arasına alarak öptü. Sonra onun önünde diz üstü oturarak şalının temasından bozulan saçlarını düzeltmeye çalıştığı hâlde:

      “Fesüphanallah! İran-Türk memleketlerinde emsali bulunmayan bu sihirli güzelliğe karşı o Horasanlı nasıl vurgun olmaz? Bu kabul müdür?” dedi.

      Gülnar güzelliğinin bu övgülerine karşı üzüntü ile içini çekti. Bir süre sessiz kaldıktan sonra oraya gelirken havanın bozulduğunu görmekten hatırına gelip maşitasına söyleyemediği hislerini aklına getirerek, dedi ki:

      “Reyhane! Buraya gelirken sebebini anlayamadığım bir ferahlık bir yürek sevinci hisettim.”

      Maşita tebessüm ile cevap verdi:

      “İnşallah her vaktiniz ferahlık ve memnuniyet ile geçer hanımcığım!” Sonra ayağa kalktı.

      “Ben de öyle bir ferahlık duydum, ikimizde ortaya çıkan bu hissin sebebi bir kuruntu olduğunu hissettim. Rüzgârların esmesinden yağmur yağacağı anlaşılınca insanın kalbine bir keder gelir bunu pek çok defa tecrübe ettim. Canımın sıkıldığı, mahzun kaldığım zamanlarda yağmur yağarsa kalbime bir ferahlık gelir, giderim ortadan kalkar.” dedi.

      Maşita bir süre sebepsiz aynanın önünde durduktan sonra birdenbire hanımına doğru dönerek:

      “Fakat bu rüzgârdan memnun olmanıza başka bir sebep vardır. Açıkça söyleyeyim mi?”

      “Söyle.”

      Maşita gülerek cevap verdi:

      “Çünkü kasırgalardan şiddetli yağmurlar yağar, şiddetli yağmurlardan sonra çamur çoğalır, yollar kapanır, misafirlerimiz de bu yüzden bir veya birkaç gün yolculuğu ertelemeye mecbur olurlar. Bunun alt tarafı siz de… İyi keşfetmedim mi?”

      Epeyce vakitten beri can sıkıntısı, merak geçiren Gülnar, maşita-nın bu sözleri üzerine tebessüm ederek söz söylemek istedi. Fakat o sırada dışarıdan öyle patırtılı bir gülüş işitildi ki kahkahası rüzgârın sesine üstün gelmişti. Şüphesiz Dahhâk’ın her zamanki gibi ahmak bir gülüşüydü. Fakat şimdi öyle gülüşün zamanı mıdır? Gayet gizli davranacak bir zaman… Ona emanet olunan hizmet de gayet gizli… Şimdi onun öyle kahkahasıyla, patırtısıyla gelmesine ne mâni vardı? Gülnar dostane şekilde maşitasına baktı. O da hanımı gibi Dahhâk’ın